- 918 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
KIZILBAŞ...
Başıma çekilen renk renk örtünün altında acaba şimdi nerelerden geçiyoruz.
Öyle bir şey ki gökyüzünü, toprağı ,dağı, taşı unutmuşum.
Dediğim gibi kaç saat olmuş çıkalı baba evinden.
Pek bir fikrim yoktu. Ta ki o ana kadar! Tanımadık sesler ve o gülüşler etrafımı sarmışlardı ,sevinçlerinde ne kadar da samimilerdi.
Aman Allah’ım ne yaşıyordum. İlk defa biriler varlığımdan sevinç duyuyordu. Biraz kendime gelmiş ve yüzümü garip bir gülümseme sarmıştı. Ve sonrasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Bir allah’ın kullu çıkıp demez ki! Yahu etmeyin yazıktır günahtır. Bu ana kuzusunu ailesinden ayırıp birde tül torbalara sarıp nereye götürüyorsunuz yeter daaa!
Kafamın üstündeki tül torbalar kimlere cazip kılınıyor bilmiyorum.
Sadece içimde ki sesi dinliyorum. Bir hışımla o tül torbaları üzerimden sıyırıp çığlık çığlığa bağırıp, kaçmak geliyordu.
Lakin kendi çaresizliğime rağmen Yazık! Gözleri görmeyen birini düşündüm. Bir şey görmeyerek yaşamak ne kadar zor olmalı değil mi?
Etrafımda gittikçe sesleri seçmem imkânsızlaşıyordu. Ama kokular burnumun deliklerine kadar geliyor. Sanırım bir kaç dakika önce burada ekmek pişirilmiş ve et kokusu kızdırılmış ağır tereyağı kokusu azda evin rutubeti odaya hakimdi. Benim için kısaca içeri çok havasızdı.
Tahminen küçük bir odanın içine alındım. Ve kapı üzerimde bir iki tık sesi ile kilitlendi. Çünkü anahtar çevirmesi sesi sonrası hiçbir ses duyamadım.
Etrafım zifiri karanlık ve korkuyorum ve üzerimdeki tül örtüleri açıp, odanın genel görünüşüne bakmak da geliyor.
ama elimde değil mumyalanmış bir ölüyüm ve yapamıyorum.
Sadece içimden dualar ediyorum Allah’ım bu yaşananlar bir düş olsa ve ben uyanınca her şey eski haline dönse ne mümkün düş değil ve gerçek her şey …
Midem de ince ince çıtırtılarla yanan odun parçalarının kül oluşuna döner gibi, dilim damağımda çöl kuruluğundan beter bir kurulukla kurumuştu.
Ne kadar çaresizim ve kendimi yuvasından düşmüş bir serçe gibi hissediyorum. Bütün hayallerimle taş zemine çakılmışım.
Çok kötü bir duygu yaşamım boyunca yüzlerini hiç görmediğimin bir ailenin üyesi olacaktım onlara yemek hazırlayıp, eşim olacak adama kadınlık görevi yapıp, çocuklar doğuracaktım.
Ya! Ev halkı dışarıda bir telaş koşuşturma içindelerdi.Oda da oluşum onlar için daha güvenli ki kimse kapıyı açıp nasılsın bir ihtiyacın var mı? Diye sormadılar da.
Bende en nihayetinde insanım içimdeki fırtınaların dinmesiyle yorgunluğumu daha iyi anlamaya başlamıştım.Üzerine oturtulduğum, divan olduğunu tahmin ettiğim sert yerin üzerinde kıvrılıp kaldım.
Saatler sonra doğa sustu!
Belli ki günün yüzü kararmaya başladı. Üzerime kapalı olan kapı açıldı. Ayak seslerinden iki kişi olduğunu düşündüğüm kişiler bana yaklaştılar. Diğeri diğerine " gelin çok güzel "dedi.
Diğer kadın ise "maşallah" dedi.
Sonra kahkahalar içinde. O kadınlardan biri üzerimdeki tül torbayı yavaş yavaş alınca sonunda özgürlüğüme kavuşacağım hissi ile içime bir sevinç doldu.
Gözlerim ilk tepsinin üzerinde yemeklerin olduğuna takıldı. Evet, çok açıkmış olmalıyım ki! Yemek için sabırsızlanıyordum.
Kadınlardan yaşlı olan :"hadi kalk elini yüzünü yıka gel yemek ye" dedi.
Hiç itiraz etmeden
Kapıya doğru yöneldim. Dar bir koridorlu evin içinde tuvalet aramaya başladım.
Ve kapısı açık odalara göz ucu ile bakınmadan da geçmiyordum.
Her odayı renkli kilimler koca koca minderler ile döşemişlerdi. İçimdeki bekleyişin sebebi neydi acaba? Penceresi küçük odanın önünde uzun uzun durdum. Demir bir karyolanın bitişinde süslü çocuk beşiği vardı.
Beni göz ucu ile takip eden yaşlı kadın fazla dayanamadı evin içi kontrolünde olmalı ki ."uuu! Gelin tuvalet burada o oda İsmail’in odası içeriye girme sakın! "dedi.
İsmail kimdi? Odaya girme demelerine bakılırsa bu evde özel bir yeri ve konumu vardı.
Tekrar geri adımlarımı toplayıp kadının gösterdiği kapıyı açtım. İçeride aynanın önüne geçip uzun uzun yüzüme dona kaldım.
Bir süre gözlerimi yumdum ve yorgunluğumu su sesinin sakinleştirdiğini anlayınca içeriden çıkıp yine aynı odaya gidip tahta sedire oturdum.
Fakat bu sefer iki kadın günlük işlerinin başında olmalılar ki geldiğim de oda da kimsecikler yoktu.
kendime bir misafir havası verip yemek sofrasının başına geçtim.
dedim ki
Artık sebepli, sebepsiz ağzı iyi laf yapan sürekçi Doğan amca ve babamın ortak faydalandıklarına olan o üç kuruş için .evet evet bunlara resmen satıldım ..
yani!
Kurda kuşa yem olmuş ve Kimin kim olduğunu ve buradaki benle olacak yaşanmışlığı bekleyip ve görecektim.
Hayat acımaz ve çocukluğumdan beri hep kendi sessizliğime sarılıp uyumuşum. Bu gece ne olacak acaba soruları ucu ucuna da tortulaşmış garip tatlar dilimi damağımı sarmıştı.
Ve ne kadar orada beklediğimi bilmiyorum. Ayak sesleri yakın tearuza geçmiş ve kapı yavaşça açıldı. Kara bir gölgenin bana doğru geldiğini fark ettim. Tek çare o an gerisine gözlerimi sımsıkı kapatmakla buldum.
Sonrası bir kadına erkeğe özel şeyler verilmiş. Bir söz her cümlesi evet yaparım; ederim denilmiş ve kayıt altında.
Sabah ezan sesi ile yanımda başka birinin sıcaklığı ile uyandım. Burnumda ise maalesef ağır insan kokusu hâkim. Evet, hemen kalkıp bütün bedenimi baştan aşağı bu insanın kokusundan arındırmalıyım dedim.
Banyonun yerini dün geceden öğrendiğim için. Havlu tarağımı sabunumu alıp banyoya geçtim. Sıcak suyu açtım
Ve ara vermeden. Sıcak suyu başımdan aşağı döküyorum, bugüne kadar kirlenilmişlik nasıl bi duygu diye sorsalar bana inanın ki hiç bilmezdim.
Sesimi çıkaramadım. Gece boyunca yaşadıklarım doğanın bir kanunu bir o kadar da rızalığım olmayan şeylerdi.
Keza kadınım kadınca kimlikler kazanma savaşı verdim. Bu seferde su, sabun arası bir temizlik savaşındayım. Lifle kazırken tenimi haaaa kazanacağım. Naraları atıyordum.
Derken banyonun kapısı ardına kadar açıldı… Küçücük banyo bir yere kaçarı göçeri yok. Yinede edep yerime ellerimle iki göğsümün üzerine kapaklandım.
Karşımda elli yaşlarında iri yarı kel bir adam duruyor. Babam yaşın da. Bak hele ırz düşmanı geri çekilmeyi bile düşünmüyor… Ve bedenime gözlerini dikmiş öyle ayıla bayıla da bakıyordu.
Dışarıda sesler
Fazlaştığını o da duydu ve kapıyı çekip gitti. Ben derin bir kuyunun içinde sadece hıçkırık seslerimi duyuyordum. Az önce kirlenmişlik nedir bilmiyorum demiştim. İşte al sana bir elden kirlenmişlik hemde çifte kavrulmuştu.
oooy duman tutmaya beni bir gün ve gecede neler yaşadım. Allah’ım sen yardım et.
Bu sefer daha bir korku ve çaresizlik ile tekrar suya sabuna sarıldım. Bir nevi vücuduma arınma istiyorum.
Lakin içime düşen kirlilik o kadar yapışkan illet bir şey ki. Bu mümkün olmuyor…
Ve anam derdi ki "her peygamber kendi canına dua etmiştir."Bu evde çok dua vardı. Nereye bassan bir seccadeli insana rastlarsınız bir tek ben değilim.
Neden mi?
Ben kızılbaşım!
Şu yıllardır kirletilmeye çalışılan ve iftiralara uğrayan aleviyim. Burada bu ailenin içinde yaşamamın tek nedeni fukaralık olduğunu yıllar sonra söyleyecektim.
Evin içinde. Ben ve peşimde bir gölge, o gölgenin cellâdı ya ben ya da o olacaktı. Onun tek olduğu yerlerde olmamaya gayret ederken. Eşime daha çok sokuluyor, korkumun ne olduğunu da söyleyemiyordum.
Hele ki geceleri yatak odamızın kapısının önündeki usulca geçen o ayak sesleri, tarifi aynen şu idi akıl suyuna bir kere sıçan düştü.
O sabah çıplak bedenime bakan yürek gözümde. Gün geçtikçe daha da adileşip, pisleşti.
Doğrusu ilgisini bana hissettiriyor. Adam benim peşimde kim olduğumun onun için bir önemi yok. Her gördüğü yerde nefsi uyanıyor.
Korkuyorum! Göz teması ile her gün her saniye ırzıma geçiyor. Tek çarem günlerce hastayım numarasına girerek odamdan çıkmamak
Benim korkumun sebebi o onunki ise bambaşka bir duyguydu.
O da uyanık her an bizle evin içindeydi. Günlük işlerin ucundan tutmaya ve eşinin dizinin dibinden ayrılmamaya başladı.
İlk geldiğim gün içeri girme uyarısı aldığım İsmail’in odası vardı yaaa! Odanın sırrı eşi ile trafik kazası geçiren ortancı kaynımın odası olmasıydı. Ölmüşler eşi bebeği garibim genç yaşta da.
Annesi ölümünü hiç kabul etmemiş ve bir gün döner mahiyetinde düzenini hiç bozmamış kimseyi eşyalarına dokundurtmamış. Yine kapısı öyle açık odaya bir makine çekeyim dedim. haaaaay demez olaydım.
Birinin geldiğini göremedim. Yani makine sesinden çok ses işitemedim. Anahtarı alıp sadece arkadan kapıyı kapattı.
O nefret ettiğim yüz şimdi tam karşımda. O halinden memnun ama ben avuç içine düşen kuş gibi çırpınıyordum.
Kaçacak yerim yok.
Bir kere adam güçlü kuvvetli beni altına alsa kurtulmam bir o kadar imkânsızlaşırdı.
Kalbim sıkıştı göz kapaklarım hızlıca yere düştü gibi.
Asla buna izin veremezdim. O üzerime geldikçe ben geriye doğru adımlarımı saydım. Bir ara elime soğuk bir şey dokundu.
Ağır bir şeydi. Kafasına vurup kaçarım hissi ile bir baktım ki silah ömrümce ne gördüğüm ne de kullandığım olmuştu.
Eli tek göğsüme tutundu. Koca bir gürültü ile yere yığılması bir oldu. Yine de adamın son isteği gibi göğsüme dokunmayı başarmıştı.
Ama ben onu öldürdüm.
Ne yaptın Kızılbaş! Sen kayınbabanı vurdun!!!
Sözünü duymuyorum artık!!!…
YORUMLAR
Bu serefsizlikler dünyanin heryerinde vuku bulan serefsizliklerdir ne yazik ki... fakat bunlari dine mezhebe mal etmek, hic bir din veya mezheple bagdasmaz.
Serefsizligin alcakligin reziligin dini mezhebi yoktur.Sanki digerlerine olmuyorda sadece kizilbas oldugu icin bunca alcakliga zulüme maruz kalmis gibi bir hava hakimdi yazida.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Ama dün ki yazıma özelden ve telden gelen eleştirilere cevap vermek tabi ki en doğal hakkımdır.
Yazımın başlığı ve konun içinde." kızılbaş "cümlesi daha çok ben buradayım diyordu.
Herkes kendi yöresinde bu cümle ilgili kafasında bir bilmişlik hakim zaten ve kızılbaş cümlesi benim yazımda keşfedilmiş bir cümle değildir.
Kızılbaşlılığın Özünü bilmeden yıllardır çok iğrenç ve çekilen kötü tarafları hepimiz toplum olarak şahidiz
Ve biliyoruz.
Gerek aile kültürümden çok okuduğum kitaplarda. Kızılbaşlılığı şöyle anlatıyor.
-Hz âli'nin cenkte kendi askeri diğer savaştığı askerden beli olsun diye. Başlarına kırmızı bir kuşak örtü gibi bez bağlamalarının sonucun da. Kızılbaşlılıkla ilgili kötü anlamlar yüklenmesi asıl Hz âliye yapılan hakarettir.
Haydi, konuyu biraz daha açalım. Korku ve kim nelere kalırsak ki! Asıl birbirimizi yanlış tanır ve böyle de kötü anlamlar biz yükleriz.
Belli toplumların tek başına omuzladığı bir yalan var. Oda şu dur. "kızılbaşın, abdestsiz ve kestiği yenmez kızı alınmaz"…
Pekiyi, tam rakamlar olmasa da yirmi bir milyona yakın kızıl baş yaşıyor. Sizinle bu güzel memlekette
Daha gerilere gidelim. Kızılbaşlara mal edilmiş Tarihte o kadar çok yaşanmış acı olaylar var ki! Okusanız taş taşın üstünden kalmaz.
Ve bu insanlar vergisini vermiş; askerlik yapmış emek adına bütün ağır işlerden çalışıp, evine ekmek götürmüşler.
Birde Bunun üstüne düşünsenize zulümler, işkenceler, yakılıp, yıkılmışlarda.
Evren bir ayna herkes gerçek yüzünü görebiliyor. Hadi kız verme doğrusu, halkımın asimile olmasını benimde işime gelir…
Ooh! ırkçı ilan edildim bile
"Kestiği yenilmez", yemeyin! Sıkıntınızı nedir?
Hiç kimse kusura bakmasın bütün kızıl başlar kasap değil farklı mesleklerde üretim yapıyor.
Sizler gibi Türkiye Cumhuriyeti, ekonomisine katkı sağlıyorlar.
Unutulmasın ki! İnsanın var oluşana bir sebep var. O da Yüce Allah değil mi?
Abdest boyutuna gelelim onun varlığını bilen kirli bir dünya; kirli bir ruhla gezebileceğini ben düşünemiyorum.
Hele ki bu çağda insanın insana körlüğü başlamışken .Bedensel kadar ben insanda ruh temizliğini de ararım.
Eğri oturup doğru konuşmak gerek toplum olarak yaşantılarını öğrenemem eksikliği var. Tek tip din olgusu ile herkese ayrıştırmak kuranda yazmaz ve bizleri bir yere götüremez de. Ve götürememiştir.
kızılbaşın hayata bakışı açısı ve felsefesi gibi hoş görü dini olan "İslamdır."
Yazdıklarım ise asla kurguyla bir alakası yoktur.
Konun muhatapları senin benim köylüm olmadığı gibi tamamen yaşanmışlıklardan.en ince detayı ile alıntıdır.
Bu ülkeye bir Kızılbaş değerdir doğru kazanıl mıdır?
Ama bir çocuk, kadın tacizcisi kazanılım değildir. İsteği kadar iki koltuğunun altında da ben Müslüman'ım ve seccade taşıyorum desin.
Konuyu toparlayacak olursak işte efendim din mezhep konuları ile ilgili bir şey yazma
Bu ne demektir bilir misiniz? Şişman bir bayan ve ya erkeğe üzülmesin diye "aaay kilo sana çok yakışıyor vs. vs " ama iş öyle değil. O şişman kişiye kilosunun fazla olduğun yüzüne söylersek
İnan ki! o kişi kendine çeki düzen vermede gecikmez. Hata sağlığı açısından ona doğruları söyleyerek canın bile kurtarırız.
Sen ben değil .artık biz olmalıyız!!!.
Yazıyı okurken bile diken üstünde okudum. Birde bunları yaşayanlar var, inanamıyorum.
İnsan kalmak çok mu zor Allah'ım, bu nedir böyle.. ne yana kusalım artık mide kalmadı..
Hiç edebi yorum yapamadım kusuruma bakmayın, tiksinç insanlardan gına geldi arık. Haberler, gazeteler, türlü türlü hikayeler... Daha duymadığımız ne kaldı diyorum..
Yazının devamini merak ettim...
Kadına ne oldu :(
Saygılar.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Ama dün ki yazıma özelden ve telden gelen eleştirilere cevap vermek tabi ki en doğal hakkımdır.
Yazımın başlığı ve konun içinde." kızıllaş "cümlesi daha çok ben buradayım diyordu.
Herkes kendi yöresinde bu cümle ilgili kafasında bir bilmişlik hakkim zaten ve kızılbaş cümlesi benim yazımda keşfedilmiş bir cümle değildir.
Kızılbaşlılığın Özünü bilmeden yıllardır çok iğrenç ve çekilen kötü tarafları hepimiz toplum olarak şahidiz
Ve biliyoruz.
Gerek aile kültürümden çok okuduğum kitaplarda. Kızılbaşlılığı şöyle anlatıyor.
-Hz âli'nin cenkte kendi askeri diğer savaştığı askerden beli olsun diye. Başlarına kırmızı bir kuşak örtü gibi bez bağlamalarının sonucun da. Kızılbaşlılıkla ilgili kötü anlamlar yüklenmesi asıl Hz âliye yapılan hakarettir.
Haydi, konuyu biraz daha açalım. Korku ve kim nelere kalırsak ki! Asıl birbirimizi yanlış tanır ve böyle de kötü anlamlar biz yükleriz.
Belli toplumların tek başına omuzladığı bir yalan var. Oda şu dur. "kızıllaşın, abdestsiz ve kestiği yenmez kızı alınmaz"…
Pekiyi, tam rakamlar olmasa da yirmi bir milyona yakın kızıl baş yaşıyor. Sizinle bu güzel memlekette
Daha gerilere gidelim. Kızılbaşlara mal edilmiş Tarihte o kadar çok yaşanmış acı olaylar var ki! Okusanız taş taşın üstünden kalmaz.
Ve bu insanlar vergisini vermiş; askerlik yapmış emek adına bütün ağır işlerden çalışıp, evine ekmek götürmüşler.
Birde Bunun üstüne düşünsenize zulümler, işkenceler, yakılıp, yıkılmışlarda.
Evren bir ayna herkes gerçek yüzünü görebiliyor. Hadi kız verme doğrusu, halkımın asimile olmasını benimde işime gelir…
Ooh! ırkçı ilan edildim bile
"Kestiği yenilmez", yemeyin! Sıkıntınızı nedir?
Hiç kimse kusura bakmasın bütün kızıl başlar kasap değil farklı mesleklerde üretim yapıyor.
Sizler gibi Türkiye Cumhuriyeti, ekonomisine katkı sağlıyorlar.
Unutulmasın ki! İnsanın var oluşana bir sebep var. O da Yüce Allah değil mi?
Abdest boyutuna gelelim onun varlığını bilen kirli bir dünya; kirli bir ruhla gezebileceğini ben düşünemiyorum.
Hele ki bu çağda insanın insana körlüğü başlamışken .Bedensel kadar ben insanda ruh temizliğini de ararım.
Eğri oturup doğru konuşmak gerek toplum olarak yaşantılarını öğrenemem eksikliği var. Tek tip din olgusu ile herkese ayrıştırmak kuranda yazmaz ve bizleri bir yere götürmezde. Ve götürememiştir.
kızılbaşın hayata bakışı açısı ve felsefesi gibi hoş görü dini olan "İslamdır."
Yazdıklarım ise asla kurguyla bir alakası yoktur.
Konun muhatapları senin benim köylüm olmadığı gibi tamamen yaşanmışlıklardan.en ince detayı ile alıntıdır.
Bu ülkeye bir Kızılbaş değerdir doğru kazanıl mıdır?
Ama bir çocuk, kadın tacizcisi kazanlım değildir. İsteği kadar iki koltuğunun altında da ben Müslüman'ım ve seccade taşıyorum desin.
Konuyu toparlayacak olursak işte efendim din mezhep konuları ile ilgili bir şey yazma
Bu ne demektir bilir misiniz? Şişman bir bayan ve ya erkeğe üzülmesin diye "aaay kilo sana çok yakışıyor vs. vs " ama iş öyle değil. O şişman kişiye kilosunun fazla olduğun yüzüne söylersek
İnan ki! o kişi kendine çeki düzen vermede gecikmez. Hata sağlığı açısından ona doğruları söyleyerek canın bile kurtarırız.
Sen ben değil .artık biz olmalıyız!!!.
yazı konusunda tepkiler büyük devamını yazdım. ama biraz beklesin dedim teşekkür ederim:)
İsabella
Kimin ne düşündüğü ise beni hiç ilgilendirmiyor inanın.
Bu acıların bu coğrafyada yaşanmış olması çok acı ve nasıl da utanç vericidir. Ama sonra bi bakıyosunuz bunun kimlikle bi alãkası yok. Dünyanın dört bir tarafında bu sapkınlıklar, sadece belden aşağı ve bacak arası odaklı çalışan beyin(siz)ler var, ki bu kelimeler bile hafifletici ve basit kalıyor onları anlatmaya.
Aleviliğe gelince; oldum olası sevmedim bu etnik ulusal kimlik ayrılıklarını...ve arayışlarını...hep bi ötekileştirme ve tek bir çatı altında toplama sevdasını nazi kamplarına benzettim bazen...babam hep tembihlerdi bizi 'kimliğinizi saklayın sakın söylemeyin kimseye!' diye o yüzden babam adamına göre bazen Erzincan'lı oluyordu, bazen de Rize'li ya da Trabzon'lu renkli gözlerinden ötürü:) hiçbir zaman kendi olamadı babam ve bizim de olmamızı istemedi.. taaa ki lise son sınıfta okulda isyanlar kavgalar başladı bize de konuşma payı düştü o zaman...oooo! baktım yalnız değilmişim...yanımda Tülay, Ayfer, Sinan da var...hãlã bile aklıma geldikçe bi kırgınlık ve eziklik hissediyorum...neden? kime ne yapmıştık biz? neden sabıkalı gibi kimliğimizi sır gibi içimizde saklamamızı istediler? neden? neden? neden? bugün bile anlayabilmiş değilim bunu...konu uzun örneklerim çok ama yazınca bile içim acıyor...
halkımızın ezbere bilip konuştuğu ve biriyle tanışınca hemen suratına damga gibi yapıştırdığı iki meşhur sorusu vardır: birincisi 'nerelisin?' ikincisi de 'ne işte çalışıyorsun?'...etrafınıza iki kişi de toplansa yüz kişi de toplansa bu kural değişmez, ilk sıraları kimseye kaptırmayan kalıplaşmış iki bilindik sorudur bunlar...siz ne kadar alttan alır ve ılımlı davranırsanız sıra 'ne kadar maaş alıyorsun?'a kadar gelir. sonra bi bakmışsınız sizi avucunun içine almış ve ekonomiden sorumlu maliye bakanı gibi her şeyinizi biliyor:))
ama kime sorsanız tez canlı ve çok cana yakınızdır, hiçbir ard niyet ve kötülük taşımıyoruzdur birbirimize bu saçma sapan soruları sorarken...neyse konuyu fazla dağıtmiyim en iyisi...
Yazınıza gelirsek toplumun ezelden beri kanayan bir yarası...acaba dedim yazıyı birinci tekil şahısın diliyle değil de üçüncü tekil şahısın diliyle anlatsaydınız nasıl olurdu? sanki öyle daha gerçekçi olurdu gibime geliyor...çünkü hikayenin bu şekilde kurgu olduğu belli ve bazı geçişlerde zaman dilimlerinde sıkıntı görüyorum...
onun dışında bu içtenliğinize ve samimiyetinize sevgiler bırakıyorum.
Gule tarafından 25.8.2021 23:35:29 zamanında düzenlenmiştir.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Gule
Allah bu acıları yaşayan herkese sabır ve dayanma gücü versin🙏beni aydınlattığınız için teşekkür ederim...saygılar
Yazıyı okudum keşke okumasaydım dedim :(
Burada size ablam demek istiyorum
Bu alçaklağın din ile mezhep ile yahutta el alem ile ilgisi yok...
Bu şekilde muameleye maruz kalmış bir çok kadın var..
Ve
Ne kadar kötü bir kaderdir.
Dilerim ki kurgudur
Söyleyecek söz yok içimin dumanı zara'ya kadar ulaşır...
Canı gönülden sevgiler "Kızılbaş" anne yarısı kadar değerli yüreğinize
Şadiye gürbüz(zaralıcan
ve kimseyi suçlayıp yargılamıyor kalemim.bu gibi olayları yaşamış binlerce kadın var.
yazının başlığı kızılbaş
evet kızılbaş kelimesini anlamını biliyor ve seviyorum.
öyle kendini bilmezlerin söylediği gibi değil..
benden de
selam olsun size
Yazınız toplumsal bir yaraya parmak basmış.
Ancak bu tarz olayların kızıl başlıkla, Alevilikle ne alakası var değerli yazar. Bu genellemene asla katılmam.
Ülkemizde bu ve buna benzer kadına yönelik binlerce olaylar hala yaşanmakta maalesef.
Konuya sırf mezhep eksenli yaklaşamayız, bu haksızlık olur. Ki keza bir Alevi kökenli kişi olarak söylüyorum.
anlatım ve konuya hakim tarzınızı tebrik ederim.
nice saygılarımı sunarım.
Şadiye gürbüz(zaralıcan
. Konuyu asla mezhepleştirmedim
Aleviliğime sizin kadar hak ettiği değeri veren biriyim
Olduğu gibi yazarım konuyu gerçek yaşamdan kalem aldım için.
.hele ki bu gibi olayları içimizde bastırılmış yara olarak kalmasın istiyorum.
Yinede. Teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğunuz için.
Saygılarımla