- 337 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Recep, Bistikan, Artan Gezisinden Geriye Kalanlar-2-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Recep, Bistikan, Artan Gezisinden Geriye Kalanlar-2-
…
Yeterince oturmuş, dinlenmiş, serin havayı ciğerlerimize bayram ettirmiş, oksijeni depolamış olarak, yola devam ederek, yeni yerler görmek için ayrıldık. Recep çayı boyunca ilerlerken, yolun çatallaştığı köprü üzerinde durduk. Burası daha farklı bir güzelliğe ve özelliğe sahipti. Maşallah memleketimin her köşesi bir cennet gibi, insanı mest etmeye yetiyor da artıyor bile. Göğe doğru uzanan dik kayalıkların altından akan çayın muhteşem güzelliği ve suya girebilmenin verdiği istek, arzu, çocukların ve bizim suya girmemize sebep oldu. Kayaların dibinde, köprü suya yakın yerlerinde insanlar oturmuş mangal yapıyorlar, her ağacın altında ailecek dinleniyorlar. Hele gençlerin o nargile çekmeleri görülmeye değerdi ve bizleri hayrete düşürüyordu. Çocuklar, girecek su bulur da bu fırsatı kaçırırlar mı? Hemen suya atlamaya başladılar. Tabi bizlere de o anları fotoğraflamak kaldı. Çay üzerinde kurulmuş HES’in kapaklarını açmasıyla suyun debisi yükselmiş, tam da yüzmelik bir hale gelmişti. Tertemiz berrak olan su, suyun akarının artmasıyla biraz olsun kirli gibi görünüyordu; ama bu bile suda yüzmeyi engelleyemiyordu. Recep Çayı, yükselen dik kayaların arasında olduğu için, sanki güneş batmış, akşam olmuş gibiydi. Hâlbuki daha akşama çok vardı. Arada insanları muhtelif yangınlar konusunda uyarmaya çıkmış köy korucuları, insanlara daha dikkatli olmalarını söylüyorlardı. Hatta ceza almamak için, ayrılmaları konusunda ısrar ediyorlardı. Çocuklar suya girip, yeterince yorulduktan ve usandıktan sonra, istemeyerek de olsa sudan çıktılar.
Yolcu yolunda gerek diyerek, tekrar yola revan olduk. Recep çayından ayrılarak yükseklere, Bistikan (Yeşilova), Gömükan (Yeşiltepe), Pınaryayla’ ya (Artan) doğru tırmanmaya başladık. Tırmandıkça, çayın güzelliği, yeşilliklere donanmış hali, hemen etrafına yerleşmiş İnlice (Geller) beldesinin manzarası, doyumsuz seyir zevki sunuyordu bize.
Yüksekçe bir yerde durarak, tablo niteliğindeki bu emsalsiz güzelim cennet köşesi yerleri seyretmek insanı rahatlatıyor, hele bir de içerisinde gezecek olsanız, kim bilir nasıl güzel olurdu?
Hayran hayran yolda ilerleyip hem kritikler yaparken hem de nereye varacağımızı sorguluyorduk. Derken, hiç beklemediğimiz, emsalsiz güzellikte yapılaşmasıyla yeşillikler içerisinde olan ve önce minaresi görülen Bistikan (Yeşilova) köyüne vardık. Namaz vaktini eda etmek üzere Camiye gittiğimizde, Camii hocasının yakın ilgi ve alakasıyla karşılaştık. Bir arkadaşımızın Hac arkadaşına rastlamasıyla, kısa bir mola verdik. Bu mola esnasında ince belli bardaklardan kısmetimize düşen çaylarımızı yudumladık. İzin isteyip tekrar yola çıktık.
Köyün hemen üst tarafında yapılmış olan Yeşilova Gölet’ini hayranlıkla seyrettik. Devletin müşfik ellerinin nerelere kadar uzandığının takdirini yaptık. Yıllara meydan okuyan eski taş duvar yapımı evler arasından, hayvan kokuları içerisinde ilerleyip Gömükan (Yeşiltepe) köyünden geçerek, Pınaryayla’yı (Artan) kuşbakışı gören, Atatürk barajına kadar uzanan uçsuz bucaksız topraklara hâkim durumda olan Yüksektepe’de biraz soluklanmak istedik. Benim de ilham kaynağım olan bu ata, baba yurdu ve çocukluğumuzun geçtiği, her zaman rüzgârlı ve serin olan bu tepede dinlenmek, kendi adıma biraz da anılarımın depreşmesine sebep oldu. Ta eskilere, yıllar öncesine götürdü. Çocukluğum bir an film şeridi gibi gözlerimin önünden gelip geçti. Duygulandım, ne kadar yanımdakilere çaktırmamaya çalışsam da yine de başaramadım ve belli ettim duygularımı. Yolun ortasında, bu serin rüzgârlı ortamda, mevcut karpuzumuz da kesip afiyetle yedik. Uzun uzun baraja kadar göz alabildiğince görünen yeryüzü şeklini seyredip, kendimizce kritikler yaptıktan sonra, köye doğru indik. İlk olarak doğup büyüdüğümüz KUNUF Çeşmesinin halini görmek için, su kaynağının yanına gittik. Yıllarca gümbür gümbür akan, su sesiyle gece yatamadığımız pınardan eser yoktu. Suyun kaynağı olan mağaranın içinde, nemlenme adına bir emareye bile rastlanmıyordu. Her taraf kupkuru, su havuzu boş, borular boş, gürül gürül akan dere de irili ufaklı taşlardan başka bir şey yoktu. Doğanın intikamı mı, yoksa insanların doğayı katledişi mi, yoksa herkesin evinin yanına açtığı sondaj su kuyularıyla doğanın dengesini bozmalarından mı bilinmez; ama bilinen tek şey, artık o pınardan eser olmadığıydı. Sanki çocukluk anılarım katledilmiş ve işkence görmüş gibi, gerisin geri aracımızla Adıyaman’a doğru yola koyulduk. Köyün tamamının susuz olduğunu bilmek, gerçekten yaşayanlar için çok zor bir durum. Köyün üst tarafından geçerken, aslında gidilmesi, görülmesi ve anlamlandırılması gereken birçok şey olduğu bilinciyle vakit darlığından dolayı bugünü de sonlandırmış olduk.
Evet, bugün de, gâh serinleyerek, gâh üşüyerek, gâh sıcaktan bunalarak, gâh gülümseyerek, gâh sevinerek, gâh üzülerek, kızarak, eskilere, anılara dalarak, depreşen duygular içerisinde farklı bir gün geçirmiş olduk.
Kerim BAYDAK
[email protected]