- 299 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yer yüzü geniş...ey Afganlı kardeşim ey suriyeli kardeşim...
Yer yüzü geniş...ey Afganlı kardeşim ey suriyeli kardeşim...
Ümmet dirilmek istiyorsa bir yerde toplanmalı...hicret etmeli yani...Peygamberimiz zamanında bu iş için Medine seçildi...Hicret şuurlu insanların iş...her insan malını yurdunu dinin için yani Allah için terk etmiyor...Ticaret için terk ediyor de Allah rızası için terk etmiyor...Kurtarılmış bölgelere hicret ile dağınık tesbih gibi olan ümmet toplanmalı sesleri gür çıksın...işte ayet:" Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler “Ne işte idiniz?” dediler, (onlar) “O yerde zayıf görülenlerden idik” cevabını verdiler. Melekler ise “Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir!"(Nisa/97)
Yer yüzü geniş...
Bir şehirden bir şehre gitmek değil hicret...amacı Allah amacı rıza...amacı İslam dava olan bir eylemdir bir haldir...Allah aşkıyla halli olanlar halini korumak için yurtlarını terk eder ancak...kolay bir fedakarlık değil hicret ve hicret her asırda olmalı...Zillete düştü asrımızda müslümanlar ve selametleri yine hicrettedir...Ebu talib mahallesine döndü müslümanlar için eski İslam ülkeleri bile...zaten Mekke bir zamanlar hz İbrahimin yaşadığı yerdi ve silindi gitti Hanif dinine mensub olanlar...Mekke putlarla doldu tekrar ve Medineye hicret mü’minlere devlet olma şansı verdi...
Yer yüzü geniş...
Habeşiştana hicret bile mü’minlere nefes aldırmıştı...çünkü habeşiştan kralı Necasi mü’minlere zulmetmeyecek bir inanca sahibdi...İnsan hakları diye bir mefhum yine var dünyamızda ama lafta kalıyor...Fikir ve inanç özgürlüğü hep lafta...
Yer yüzü geniş...
Neresi seçilmeli mi hicret için ...peygamberlerin seçimleri nereler oldu...ve sebebleri neydi incelensin...Her asırda mü’min hicret etsin en ehven yer neresi ise orayı tesbit eden her mü’min mutlaka hicretin zorluklarına katlansın...Kötülüklerden iyiliklere hicret için mekanların tebdilinde de büyük etkiler vardır..."Tebdili mekanda hayır vardır..."denilmiş...İyiler kötülerce zorlandılar hep...hz Ademden beri var bu kavga ve zorlama...Hicret ihtiyaçtır...devlet olmak için güçlü olmak için ...tek seçenektir de denilebilir...hicret için...
Evet...peygamberler hep hicrete zorlandılar..."Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’den önceki dönemlerde de peygamberlerin ve onlara inanan insanların kâfirlerce hicret etmeye zorlandıklarından ve bunların inançları uğrunda yurtlarını bırakıp başka yerlere gittiklerinden bahseder. Hz. İbrâhim, kavminin kendisini ateşte yakma teşebbüsünün ardından, “Doğrusu ben rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum” demiş (el-Ankebût 29/26) ve önce Filistin’e, ardından Mısır’a göç edip daha sonra da Ken‘ân diyarına yerleşmişti. Hz. İbrâhim’le beraber Filistin’e kadar bu hicrete katılan Hz. Lût, peygamberlik görevini yaparken kâfirlerin azgınlık ve ahlâksızlıkları karşısında Cenâb-ı Hak’tan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmişti (Hûd 11/80-81; el-Hicr 15/65). Hz. Şuayb’a kavminin ileri gelen kibirlileri, “Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız; yahut dinimize döneceksiniz” demişler (el-A‘râf 7/88), onu ve müminleri hicrete zorlamışlardı. Hz. Mûsâ, Allah’ın emriyle geceleyin Mısır’dan yola çıkardığı İsrâiloğulları’nı göç ettirmeyi başarmış, peşlerine düşen Firavun ve ordusu ise denizde boğulmuştu (Yûnus 10/90; Tâhâ 20/77-78; eş-Şuarâ 26/52-67). Bu gibi âyetlere dayanarak hicretin bütün peygamberlerin hayatında yer aldığı söylenebilir; kâfirlerden görülen eziyet ve baskılar, hak dini tebliğ imkânının ortadan kalkmış olması onları göç etmek zorunda bırakmıştır. Nitekim İbrâhîm sûresinde Mekkeliler’den öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin kıssaları anlatılırken kâfirlerin peygamberlerine, “Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da mutlaka dinimize döneceksiniz” dedikleri bildirilerek rablerinin bu peygamberlere, “Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz” diye vaadde bulunduğu belirtilir (İbrâhîm 14/9-13). Kitâb-ı Mukaddes’te de Hz. İbrâhim’in ve Lût’un hicretleriyle Hz. Mûsâ’nın İsrâiloğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtarışı hikâye edilmektedir (Tekvîn, 12-13; Çıkış, 12/37-38, 14/1-31; Resullerin İşleri, 7/2-4)(TDV.İslam Ansiklopedisi)
Hz. Peygamber ve kendisine inananlar da daha önceki peygamberler ve ümmetlerinin âkıbetine mâruz kaldılar. Mekke müşrikleri Resûl-i Ekrem’e karşı İslâmiyet’i tebliğe başladığı andan itibaren olumsuz bir tavır takındılar. Bu tavır sadece İslâm’ı reddetmekten ibaret kalmadı; Hz. Peygamber alaya alındı, ona inananlara baskı uygulandı ve bu baskılar İslâmiyet’in Mekke’de yayılmaya başlaması üzerine eziyet ve işkenceye dönüştü. Hatta Ammâr b. Yâsir’in babası Yâsir ve annesi Sümeyye işkenceyle öldürüldü. Amcası Ebû Tâlib tarafından himaye edildiğinden kendisi bu tür eziyetlere uğramamakla beraber ashabının başına gelenlere son derece üzülen ve işkenceleri engellemeye de gücü yetmeyen Resûl-i Ekrem, aralarında Hz. Osman ve karısı Hz. Rukıyye (Hz. Peygamber’in kızı), Ca‘fer b. Ebû Tâlib ve hanımı Esmâ bint Umeys, Osman b. Maz‘ûn, Zübeyr b. Avvâm, Hâlid b. Saîd ve karısı Ümeyme bint Hâlid, Abdullah b. Cahş, Abdullah b. Mes‘ûd, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Mus‘ab b. Umeyr gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup müslümanın Habeşistan’a gitmesine izin verdi. Habeşistan Necâşîsi Ashame’nin semâvî bir dine mensup adaletli bir hükümdar olması ve Arapça bilmesi hicret için Habeşistan’ın seçilmesinde önemli bir sebep teşkil ediyordu. Ayrıca ulaşım kolaylığı ve muhacirlerin malî sıkıntılarını daha rahat şekilde giderebilmeleri imkânı da bu seçimi etkilemişti. On bir erkek ve dört kadından oluşan müslüman kafilesi 615’te Mekke’den Şuaybe Limanı’na, oradan da bir tekneyle Habeşistan’a gitti. Bu hicret, Hz. Peygamber’in henüz tebliğinin ilk yıllarında iken Afrika ile temasa geçmesini sağladı. İlk muhacirlerin iyi karşılanması üzerine ikinci hicret kafilesine yetmişten fazla müslüman katıldı (616). Böylece Habeşistan’a hicret edenlerin sayısı İbn İshak’ın kaydına göre kadın ve çocuklar hariç sekseni aşmakta ve toplam 108 kişiye ulaşmaktadır (es-Sîre, s. 210). Belâzürî’nin düzenlediği listeye göre muhacirlerin sayısı 109’u bulmaktadır (Ensâb, I, 198-223). Habeşistan’a hicret konusuna özel bir yer ayırmış olan İbn İshak (es-Sîre, s. 156-157, 205-210, 238-241) ve İbn Hişâm ile (es-Sîre, I, 322-331) ashabın hayatından bahsederken bu konuya da temas eden İbn Sa‘d (eṭ-Ṭabaḳāt, III, 55-417; IV, 34-214; VIII, 36-301) gibi ilk devir İslâm tarihçileri Habeşistan’a hicret edenlerin isimleriyle ilgili farklı listeler vermektedir (geniş bilgi için bk. Öztürk, tür.yer.). Muhacirlerin sayısının artması üzerine endişeye kapılan Kureyşliler, Ashame en-Necâşî’ye bir heyet gönderip müslümanların iadesini istediler. Tarafları dinleyen Necâşî müşriklerin teklifini reddetti. Müşrikler de netice alamayınca bunun intikamını Mekke’de kalan müslümanlardan aldılar. Artık Mekke’deki müslümanlar çok daha kötü şartlarda var olma mücadelesi veriyorlardı. Bir müddet sonra muhacirlerin otuz üç kişilik bir bölümü, müslümanlara karşı Şi‘bü Ebû Tâlib’de sosyal ve ekonomik boykotun kaldırılması ve Mekkeliler’in müslüman olduğuna dair söylentilerin çıkması üzerine Mekke’ye döndü (620). Müşrikler, Bedir’de uğradıkları bozgunun ardından Ashame en-Necâşî’ye ikinci bir elçilik heyeti gönderdilerse de yine sonuç alamadılar. Habeşistan’da kalan son müslüman kafilesi daha sonra yine kendi arzularıyla ve Necâşî’nin hazırlattığı gemilerle önce Câr Limanı’na geldiler, oradan da Medine’ye hareket ettiler (7/628). Resûl-i Ekrem Hayber’in fethi sırasında huzuruna çıkan muhacirlerin arasında Ca‘fer b. Ebû Tâlib’i görünce çok sevinmişti (İbn Sa‘d, IV, 34-35).(TDV.İslam Ansiklopedisi)
Mekke’de müslümanlara ve Hz. Muhammed’i koruyan Hâşimoğulları’na karşı uygulanan üç yıllık boykotun ardından Ebû Tâlib’in ölümü müşriklere fırsat verdi ve Hz. Peygamber’in bizzat kendisi birçok hakarete ve sataşmaya hedef oldu. Böyle bir ortamda İslâm’ı tebliğ edemeyeceğini anlayan Resûl-i Ekrem Tâif’e giderek yeni bir çevrede davasını anlatmayı denediyse de çok sert bir tepkiyle karşılaştı ve Mekke’ye dönmek mecburiyetinde kaldı. Bu sıralarda Mekke yakınlarındaki Akabe mevkiinde tanıştığı bazı Medine (Yesrib) sakinlerinin İslâmiyet’e girmesi üzerine Medine halkının çoğunluğunu oluşturan Hazrec ve Evs kabileleri arasında Müslümanlığın günden güne yayılması ve buna bağlı olarak yapılan Akabe biatları hicret açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle İkinci Akabe Biatı’nda Medineli müslümanlar Hz. Peygamber’i ve dolayısıyla Mekkeli müslümanları şehirlerine davet ederek geldiği takdirde canlarını, mallarını, kendi çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi onu koruyacaklarına, rahat günlerde de sıkıntılı anlarda da ona tâbi olacaklarına and içerek biatta bulundular (bk. AKABE BİATLARI).
Tâifliler ve diğer kabileler Resûl-i Ekrem’i reddederken Medine’den gelenlerin daha ilk görüşmede İslâm’a girmeleri ve her türlü tehlike ve sıkıntıyı göze alarak şehrin kapılarını ona açmalarının, yani Medine’nin hicret yeri oluşunun sebep ve hikmetleri üzerinde durmak gerekir. İslâmiyet’in doğuşu sırasında bu şehirde oturan Evs ve Hazrec kabileleri arasında çok eskilere dayanan şiddetli bir düşmanlık vardı. 120 yıl boyunca birbirleriyle sık sık savaşa tutuşan bu iki kabile arasındaki son çarpışma hicretten beş veya altı yıl önce Buâs denilen yerde cereyan etmiş ve her iki taraftan pek çok kimse ölmüştü. Gerek Buâs gerekse daha önce yapılan savaşlar birçok ocağın sönmesine yol açtığı için Hazrec ve Evs İslâmiyet’i tanıyınca bu yeni din sayesinde aralarındaki düşmanlığın kalkacağını ümit etmiştir. Bundan dolayı Buâs Savaşı’nın Medineliler’in İslâmiyet’e girişinde önemli bir yeri vardır. Nitekim Hz. Âişe’nin, “Buâs, Allah’ın Resûlullah için hazırlamış olduğu bir gündü” dediği nakledilir (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 1, 27). Bundan başka Medine yahudilerinin son peygamberin yakın bir zaman içinde çıkacağını haber vermeleri de halk arasında bir peygamber beklentisi doğurmuştu. Öte yandan, şehrin İslâmiyet’in çevreye kolayca yayılmasına imkân sağlayacak merkezî bir konumda ve müdafaaya elverişli coğrafî bir yapıda olması, ayrıca kervan yollarının üzerinde bulunması da hicretin sebepleri arasında sayılmalıdır.(TDV.İslam Ansiklopedisi)
Evet...Yer yüzü geniş...de ve bir yerlerde güçlen...Çınar ol...Osmanlı asyadan avrupaya yürüdü çınar oldu...Hicret güçlü olmanın tek yoludur...Kovulduğun yeri fethetmenin de tek yoludur...kaç güçlen vur...Hicret kaçış değil...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.