- 401 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUSTAFA SUPHİ.
MUSTAFA SUPHİ OLAYI.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesinin üzerinden 100 yıl geçti. TKP’yi kurduktan birkaç ay sonra öldürüldü. Mustafa Suphi sosyalizm yolunda kısa ama aşamalı bir yol izledi, siyasal hayatına Osmanlı liberal demokratı olarak başladı. Muhalif kimliği İttihat Terakki’nin baskıcı rejimine karşı soyut bir özgürlüğü savunmasından geldi. Paris’teki yıllarından Sinop’a sürgün edildiği tarihe kadar, eleştirilerinin temel noktası Osmanlı mali ve iktisadi sisteminin yapısıydı. 1918’de Moskova’ya gelen Mustafa Suphi, Tatar- Başkurt Bolşeviklerle birlikte Türkçe Yeni Dünya adlı bir gazete çıkardı.
Mustafa Suphi Mart 1919’da, Moskova’da toplanan III. Enternasyonal’in ilk kongresine Türkiye delegesi olarak katıldı. Mayıs 1920’de Bakü’ye yerleşip İttihatçıların kurduğu Komünist Partisi’ni lağvedip yeniden kurdu. Bundan sonraki amacı, Türkiye’ye geçmek ve burada komünizm yolunda çalışmaktı. Bu amaçla Mustafa Kemal’e temsilciler ve mektuplar gönderdi.
TÜRKİYE’YE GEÇİŞ
Partinin tüm üyelerinin katıldığı toplantıyla Anadolu’ya geçme kararı alındı ve Rus elçisi Budu Midivani’nin kafilesiyle birlikte 28 Aralık 1920’de Kars’a gelindi. Mustafa Suphi’nin Türkiye’ye dönüş kararını sadece Ankara’yla ve Mustafa Kemal’le ilişkisi açısından ele almamak gerekir. Mustafa Suphi Türkiye’ye dönüş kararı alırken Komünist Enternasyonal’in ikinci kongre kararlarındaki Bolşevik Partisinden beklediği destek çok önemlidir. Bolşevik Partisi Merkez Komitesine gönderdiği 6 Temmuz 1920 tarihli raporu ve Stalin’e Kasım 1920’de sundukları TKP Merkez Komitesinin son zamanlarda Türkiye’de gelişen olaylarla ilgili raporudur. Mustafa Suphi 1920 yazından Türkiye’ye dönüşüne kadar geçen süre boyunca Bolşevik Partisi yönetimine ilettiği talepler karşılık görmez. Kafkas Bürosu ve Şark Şurası Başkanlık Divanı kendisine soğuk davranır.
Bu bağlamda Cazim Gürbüz’ün bol kaynakçalı, titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya koyduğu ‘Mustafa Suphi Olayı ve Edebiyata Yansımaları’ isimli çalışması hem Mustafa Suphi olayına, öldürülmesindeki iddialara, hem eşinin öldürülmesine, hem de Mustafa Suphi olayının edebiyata yansımalarını mercek altına alıyor. Özellikle Mustafa Suphi olayı ile birlikte eşinin öldürülme olayı ve edebiyata yansımalarını bir eserde kaleme alan bir çalışma yok.
HÂLÂ FAİLİ MEÇHUL
Cazim Gürbüz Mustafa Suphi’nin öldürülme olayını, Atatürk’ün buyruğu ve bilgisiyle yapıldığı iddiaları, İttihat Terakki tarafından yapıldığı iddiaları ve Sovyet Rusya olasılığı olmak üzere üç başlıkta topluyor. Birinci olasılığı kaynaklar ve yazışmalar eşliğinde değerlendirmeye alıyor.
Cazim Gürbüz’ün kitabının en can alıcı bölümlerinden biri, Cumhuriyetin ilk faili meçhul kadın cinayeti olarak belirttiği, “Maria’nın bir erkekçe el konulması ve erkekler tarafından bir alem esnasında öldürülmesi, bu olayın siyasi bir faili meçhul olmadığı anlamına gelmez. Bir; Maria TKP’liydi. O gece TKP’li olmadığı için değil, kadın olduğu için yoldaşlarıyla beraber öldürülmemişti. Ancak katilleri için ‘düşman tarafta’ bir kadındı. İki: bu cinayet siyasi bir cinayettir. Neresinden bakarsanız bakınız, açık olan şudur: Tıpkı Mustafa Suphi ve yoldaşları gibi, tıpkı Sabahattin Ali ve dönemin diğer faili meçhul siyasi cinayetleri gibi. Maria Suphi cinayeti de Cumhuriyet tarihinin ‘ilk faili meçhul’ siyasi kadın cinayetidir” kısmıdır.
Cazim Gürbüz bu çalışmasında, Mustafa Suphi olayının edebiyata yansımalarını toplaması da kitaba olan ilgiyi artırıyor. M. Kazım Ablak’ın dizelerinde ‘Maria Suphi’, Ruhi Su’dan ‘Karadeniz Ağıdı’, Yaşar Miraç’ın ‘Onbeşler Denizi’, Hilmi Yavuz’dan Mustafa Suphi üzerine şiirler, Attilâ İlhan’ın Gazi Paşa romanından Mustafa Suphi ve Belgeler, Ataol Behramoğlu’nun ‘Mustafa Suphi Destanı’, Nihat Behram’ın Miras romanında Mustafa Suphi…
Tabi ki, Nâzım Hikmet. Yazıyı Nâzım Hikmet’in Mustafa Suphi ve Yoldaşlarına şiirlerinin küçük bir alıntısıyla sonlandırıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.