- 206 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SÜNNET VE ESTETİK AMELİYAT
Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
“Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.” (Nisâ Suresi 119. Ayet)
Gelenekçiler bu ayeti delil göstererek estetik ameliyatın haram olduğuna hükmederler ve aynı gelenekçiler erkek çocuklarının sünnet edilmesini de savunurlar. Hâlbuki ayet; erkek çocukların sünnet edilmesinin, yapılan cerrahî operasyonun haram, estetik ameliyatın da caiz olduğunun delili.
Estetik ameliyat uygulanan burun yine burundur, göğüs yine göğüstür, dudak yine dudaktır. Allah’ın yarattığı şeyi değiştirmiyorsunuz. Fakat sünnette durum farklı. Zira erkeğin penisini deforme ediyor, yapısını bozuyor ve seksüel işlevlerine zarar veriyorsunuz. Ayrıca, konu insan hakları açısından da adalet ilkelerine uygun değil. Bir insana, sadece ebeveynini izniyle cerrahi müdahale yapılamaz. Çünkü sünnetin tıp otoritelerinin ittifakıyla sağlık gerekçesinin ve gerekliliğinin (tıp terminolojisine uygun) kabul edilmesi gerekir. Böyle bir ittifak söz konusu olmadığı hâlde bir insana istemediği bir tedavi uygulamak insan haklarına aykırıdır. İnsan haklarına aykırı olan şeyi zaten İslâm’ın da kabul etmesi söz konusu olamaz.
Sünnet, Ortadoğu toplumlarının kültürüdür. Yahudiler ve Mekkeli müşrikler yaklaşık 7 bin yıldır hem erkek hem de kız çocuklarını sünnet ettiriyorlardı. Geçmişi Hz. İbrahim’e kadar varan sünnet, câhiliye devri Arapları arasında da devam edegelen bir âdetti. Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için "hıtan" kadınların sünneti için "hafd" kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak "el-hıtanan" ifadesi (ilgili organdaki) sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılır. (Buhârî, Gusl, 28; Müslim, Hayz, 8; Ebu Davud Tahare, 81, 83).
Kur’an Müslümanı; kültürel değerleri yaşamaktan, inanmaktan ve kabul etmekten sorumlu değildir. Müslümanın sorumlu olduğu tek şey : Kur’an’daki İslâm’dır. Cahiliye kültürünün toplumsal dayatmaları bizi bağlamaz.
En güzel olan hüküm ve öğüt Allah’ın Kur’an’da bildirdikleridir. Herhangi bir konuda, aklınıza gelebilecek herhangi bir konuda, bu bir ideolojik görüş, tarihî bir şahsiyet, devlet adamı, kavram, akraba ilişkileri, inanç… olabilir; eğer Kur’an’ı değerlendirme ölçüsü kabul ederek olayları, kavramları ve insanları tahlil etmiyorsanız bu sizin hâlâ cahiliye hükmünü yani kültürü, âdet ve gelenekleri din edindiğinizi gösterir ki, bu da net olarak şirktir.
Kesin bilgi, sadece Kur’an’dadır. Bu yüzden zanlara tâbi olarak şirke düşmeyin; Ortadoğu kültürünü, âdetlerini ve geleneklerini İslâm zannederek yaşamayın. Gerçekten Kur’an Müslümanı olun ve Kur’an’ın İslâm’ı yaşamadaki yeterliliğine gerçekten inanın. Her şeyi gelenekçiler gibi değerlendirip, onlar gibi yaşayıp ve onlar gibi inanıp sonra laf olsun diye, ben Kur’an Müslümanıyım, demeyin. İman ettiğinizi iddia ettiğiniz şeyin ne manaya geldiğini gerçekten araştırarak, bilerek ve bilgiye ve delille dayanarak iman edin, lafta değil!
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Mâide Suresi 50. Ayet)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.