- 486 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
811 - SERVET DÜŞMANLIĞI
Onur BİLGE
Sadullah Bey’le Define arasında geçen, gerçek rehber şahsiyetlerle kendilerini mürşit ilan eden bazı sahtekârlar hakkındaki konuşma tatlı bir tartışmaya doğru yol aldı. Sadullah Bey, din adına dersler verirlerken insanları cezbederek onların sırtlarından servetler elde edenlere haddinden fazla yüklenince dede onu:
“Senin ruhunun derinliklerinde servet düşmanlığı var!” diyerek suçlamaya başladı. Sadullah Bey müdafaaya kalktı:
“Peygamberin ne kadar varsa, benim de o kadar... Aksi halde müfteri sayılırsın. Mülk Allah’ın... Ona düşmanlık eden, Allaha düşmanlık eder. Ayrıca ruh, Rabbimin emrindendir. Onda düşmanlık olmaz. İyi düşün, öyle konuş, hata yapma!”
“Süleyman’a servet veren başka bir ilah mıydı!”
“Süleyman’ın mülkünü bilseydin, canını verirdin! Onun mülkünü dünya malı sananlara yazıklar olsun!”
“Peki! “Dilediğime az, dilediğime çok veririm.” diyen kim?”
“Ne alakası var! Biz Ebubekir örneği insanlardan söz ediyoruz. Ali’den, Ömer’den, anaların anasından söz ediyoruz. Kapitalizmi tartışmıyoruz. Marks’tan Engels’ten bahsetmiyoruz. Ne konuştuğumuzu, neyi kastettiğimizi Allah biliyor. Sen bilmesen de olur. Başkaları da umurumda değil. Bilen bilir. Başkaları bilmesin! Seni üzmek istemiyorum. Aslında herkes kendi doğrularıyla yaşar.”
“Beni toplumdaki gelir dağılımı rahatsız etmiyor. İman, inanç, ahlak, iyi niyet, en çok da dürüstlük alakadar ediyor. Allah, en çok ikiyüzlülükten rahatsız. Riyayı sevmiyor. Hiç sevmiyor.”
“Hatice’nin yerinden bak! Aslında ben de kızmam ama onların savunması da Allah’a hoş varmaz. Bununla ilgili sayısız ayet var. Görmezlikten duymazlıktan gelemem!”
“Dünyayı isteyenlere dünyayı, ukbayı isteyenlere ukbayı verir. Dünyalık isteyenlere ukbada pay yoktur. Görüp görecekleri odur! Onların, günahlarını arttırmaları için imkanlarını arttırır. Orada onları sigaya çeker. Allah hesapları seri görendir.”
“Boş verip geçemem! Eyvallah! Bununla birlikte, Türkiye’mizde binlerce zengin olsun isterim.”
“Zenginlere kızmak bize mı düştü! Allah görmüyor mu! Onlara veren O değil mi! Eleştirmek ne haddime!”
“Basit bir olaya kıyameti kopar, bunlara kızma! Ne yaman bir çelişki! Onların avukatlığı sana mı düştü! Mazlumlara daha mı şefkatlisin sanki?”
“Serveti, imkânı veren Allah Kur’an’dan ikaz ediyor! Hikmetinden sual mi olur! O zaman eleştirme! Zengini eleştirmen de Allah’a varır.”
“Bana bunları anlatma! En doğrusunu Allah bilir!”
“Dua et de boğazımızdan haram lokma geçmesin! İsterlerse deveyi havuduyla yutsunlar! Nasılsa kusacaklar! Bize ne!”
“Benimki bilmekten değil... Aklıma geleni attım, o kadar! Haram ve helal kavramları tartışılır ama o konuya girmek istemiyorum.”
“Helal dahi olsa çok mal başa beladır. Milimi milimine hesabı var. Helali dahi dağıtmamak doğru değil... O nedenle ben dünya malından mülkünden hiçbir şey istemiyorum.”
“Meriyetler tartışılır. O konuya girmem. Bu konuya bile girdiğime pişmanım. Hicap duydum.”
“Öyle olmalı ya! Her şey gidip Allah’a dayanıyor! O nedenle, keşke kabuğum olsa da ceviz gibi içine girsem, büzülsem! Ne görsem, ne duysam, ne bilsem! Onun için burada dört duvar arasında iki büklüm oturup duruyorum.”
“Nasıl biliyorsan öyle olmalısın! Ararsan öyle bir kabuk bulursun. Rabbim yar ve yardımcın olsun!”
“Gerekene, gerektiği kadar veren Allah’ıma hamd olsun!”
“Yaptıklarının milyar katını, iki cihanda da iyilik güzellik esenlik olarak versin!”
“Allah’a en yakın zamanlarım, en yok, en ezik zamanlarımdır. Ne kibir vardır ne de benlik... Yoklukta yok gibiyim. Ne güzel! O vermiş, ben kıymetini bilmez miyim! Yokluğu vermiş bana nimet olarak."
"Varlıkla yokluk hakkında ne biliyoruz ki! Yüz dairemiz olsa, bir somyada uyuyoruz. İş hacmi büyüdükçe dert hacmi de büyüyor. Neden servetlerini dağıttılar? Neden Belh’leri terk ettiler? Taçları, tahtları... Dünya ile meşgulken vakit kalmıyordu yol aramaya, kendilerini, dolayısıyla Allah’ı bulmaya ve O’nda yok olmaya... Varlık izin vermiyordu."
"Hava ne kadar da bunaltıcı... Arada böyle nem oranını arttırıyor. Bedenin zenginliği olan su dışa akıyor. Sonra merhamet kanadını geriyor. Yine serinlik gösteriyor."
"Nefes alıyoruz. Nefes almak ne demek? Ne büyük bir zenginlik! Nefes alamamak ne demek! Su buharı artıyor. Adeta ciğerlerimize deniz doluyor. Derinliğimizde korkunç bir nefes darlığı... Boğulmak... İşte korkunç derinliği Allah’ın! Ben kötü olayım, her şey güzel olsun! Allah’a nasıl diyeyim:” Bu neden böyle?” diye! Mümkün mü! Neylerse bin nedeni var. Nerde kusur var! Ters çevir kum saatini! Üstü dolu, altı boş. İlmin de hesabı var. Onun da hesabı verilecek! Eğitmek ve öğretmek üzere teslim aldıkları kullara belki faydaları olmayabilir ama onlardan sorumlu olacaklar. Ben kendi hesabımı veremezken o kadar kişinin hesabını nasıl vereceğim? İyi ki yol gösterenlerin ve âlimlerin yerinde değilim!"
"Mürşit de zorda, âlim de, amir de zorda... Bütün başlar, büyük başlar... Büyük büyük başlar belada..."
"Adamın başına vururlar! Başını keserler. Koluna bacağına sıkmazlar! Baş olmak başa bela! Tek kişiye amir olmaktan bile korktum, hayatım boyunca. Hiç işçi çalıştırmak istemedim. Amirler, memurlar gelinceye kadar ayakta bekleyecekler! Hesap bitmeden kabirde yatmak yok!"
"Ben çok işçi çalıştırdım. Mecburdum. İşler başka türlü yürüyemezdi. Onlar da başıboş olamazlardı. Bir idareciye, bir başa ihtiyaç vardı. Oğullarım el ele verdikleri halde bunu beceremediler. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Sonucu biliyorsun."
"Bir süre işçi olarak çalıştım. Ne çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah! O amirler ben gidene kadar tepe takla beklesinler! Tamam mı! Bir insan delirdiyse, delirtenler vardır! Yazıktı bana! Günahtı! O güzelim yıllarımı, emeğimi yediler. İstikbalimi mahvettiler! Onca sene emek verdim, heba oldu! Mahvettiler! Allah versin layıklarını! Onun için baş olmasın kimse! Zengin de olmasın! Zenginlik ona gelirse, ölmeden evvel elleriyle dağıtsın! Hiç bir şeysiz gitsin bu dünyadan!”
“Bu dua mı emir mi? Cenabı Allah sana Celal’ini, bize de hidayet nasip etsin! Senden öğrenecek çok şeyimiz var."
"İnce ince alaydasın. Devam et! Ben alınmam. Sana karşı olan davranışlarım da değişmez. Bana karşı rahat ol! Alay konusu olmak, alay etmekten yeğdir. Alay edende benlik ve kibir vardır. Kulların aşağıladıklarını Allah yüceltir. Benim için O’nun takdiri önemlidir."
"Alınma arkadaşım! Söylediklerimde kinaye yok. Samimiyim inan! Bir insan âlim de olsa, her yaratılandan alacağı dersler vardır."
Az daha kapışacaklar sandım!. Neyse ki ikisi de olgun insanlardı. Konu tatlıya bağlandı.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 811