- 772 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
MEHO’NUN TURNASI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Eski bir hikâye…
Her köyün bir delisi varsa, bir yaramaz çocuğu olmaz mı? Duyduğum kadarıyla, Şerif’in ortanca kara oğlanı da onlardan bir işte…
Köyün içinde ne kadar başıboş köpek, kedi, at, eşek varsa hepsi sabah erkenden Arafat’ın bostan yerinde gezer durmuşlardı. Şerif’in ortanca oğlu Meho; küt gövdesini yerden sürüklercesine köpeğe yanaşmaya çalıştı. Kısa küt boyu, karaya çalan esmer yüzü, çevresi makasla kırkılan siyah saçı ile yerde sürünen bir yaratığa benziyordu. Acıma duygusu dağıtıldığı gün Meho sanki oralardan geçmemişti. Gücünün yettiği hayvanlara eziyet etmekten zevk alıyordu adeta.
Eline geçirdiği taş, sopa ne bulduysa, aralarına dalıp saldırdı. Bostan çeperleri arasından geçen kediler, çitin üstünden atlayan köpekler neyse ne, başını yabani kabak kökünden kaldırmayan köyün yaşlı eşeği oğlana aldırmadan kökü kemiriyor, arada sırada gözlerine çöküşen küçük mucukları kovalamak için istemeden başını sallıyordu. Sırtı yağar bağlamış Şirin’in yaşlı boz atı koşamayacak kadar savunmasız kalmıştı. Meho; atın sırtına binmek için yaklaştı, boyu yetmedi. Hareketsiz attan ümidini kesince karakaçana yaklaştı, binmeye çalıştı, binemedi, hırsından çatlarcasına eline geçirdiği taşlarla zavallı eşeğe saldırdı.
Köyün alt tarafı, adalar düzlüğünden değirmen yamacına kadar dereler, inişli çıkışlı tepeler, her yer yeşilin tonları hâkim. Bahar aylarında köyün alt tarafı çok renkli çiçeklerle süslenir. Nahırcı Macir Eset ’in evinin yamacından adalara kadar her yer yeşil örtüye bürünmüştü. Bahar çekinmeden bütün cömertliğini sunmuştu. Murat kenarının ince kumlarına kadar kenger tümlerinin her birinde bir kuş yuvası vardır. Şerif emminin ortanca oğlu Meho; hangi kenger dalında, hangi kuş yuvasında kaç tane yumurta vardır, eliyle koymuş gibi bilir. Aslında, Handris’in mektep görmemiş tüm çocukları böyledir. Yazı yabanı iyi bilirler; acımasız, cesur ve cahildirler. Bir kenger tümünün yanındaki taşa oturmuş, gözlerini bulanık akan Murat suyuna dikmişti. Aklına ne geldiyse yerinden kalkıp aşağılara doğru yürüdü.
Geçen güzün sıcak memleketlere göçen turnalar geri gelmiş, adalar düzlüğüne konmuşlardı. İlk günlerde temkinli gezmeleri göze çarpar; çift gezen turnaların hazin sesleri duyulur, kadife yumuşaklığında insanın yüreğine dokunur. Karşılıklı feryatları eskiden kalma gurbetleri, çayır çimen içinde tedirgin gezmeleri yalnızlığı hatırlatır, ilkbaharın ilk günlerinde insanı sevdaya düşürür. Cemal bu günlerde Bahçe kayalıklarından; Murat suyuna bakan tepeye oturan Badin’in kaval sesini dinler, duygularını turna sesleriyle paylaşırdı. Gülistan’ın yolunu gözlerken kendinden geçerdi. Masella deresi boyunca, Mozelan vadisine kadar çift gezen turnalar görünür, ikindiüstü hüzün dolu sesleri vadiyi doldururdu. Değirmen yamacında çiriş toplayan Gülistan’ın sevda dolu yüreği bir hoş olurdu, turnalar öterken.
Handris inancında turna vurmak, turna avlamak günah sayılır. Leylek, kırlangıç da öyledir, avlanmazlar, üçünü de kutsal sayarlar. Onları vurmak, avlamak uğursuzluk getirir, adamın ocağı söner.
Turna sesi; Handris’in sesidir, sevdasıdır, acısı ve yalnızlığıdır.
İlkyazdan adalar düzlüğünde yuva yapan turnalar, yaz boyunca çalılıkların kenarlarında, otların arasında gezinmişler, akşam serinliğinde çığlıkları Murat suyuna karışmıştı. Yavruların ilk uçuş denemeleri yine adalar düzlüğünde başlamış, tek başlarına avlanacak kadar büyümüşlerdi. Adalar düzlüğündeki turnalar çift gezerdi, ama bir anaç turna var ki!..
Köyün haylaz çocuğu Meho, yayla günlerinde birkaç arkadaşını yanına alarak Murat kenarına inmişler. Meho bu, canlıya zarar vermeden hiç rahat durur mu? Eline geçirdiği taş ve sopalarla yeni uçmaya çalışan turna yavrularını kovalamaya başlamış. Yavrular kaçmış, Meho onları kovalamış, öyle ki kan ter içinde kalmış, yine de yavruları yakalayamamış. Meho’nun sadistliği tutmuş bir kere… hırsından yüzü pancar gibi kızarmış. Yeniden yavrulara saldırırken, biri anaç iki turna kanatlarını çırparak, çığlık çığlığa kara oğlanın üzerine atılmışlar. Neye uğradığını anlamayan Meho, can havlıyla elindeki meşe sopasını rastgele savurmuş. Anaç turnanın acı çığlığı yükselmiş ve yere düşmüş. Bunu fırsat bilen yaramaz Meho, sopayı kanatlarına indinmiş turnanın. Meho korkmuş, kaçmış, bir daha da adalar düzlüğüne gitmemiş.
O günden sonra bir kanadı kırık olan anaç turna tek başına kalmıştı. Yalnızlığından mı, yaralarının acısından mı bilinmez, gece gündüz demeden çığlıklar atmış, acı feryadını bütün Handris duymuş.
Önce “Meho’nun vurduğu turna” demişler, bir zaman sonra “Meho’nun Turnası” adını almış.
Değirmen yamacındaki kavakların yaprakları sararmaya başladığı günlerde adalar düzlüğünde çift gezen turnalar uzak diyarlara gitmek için göçe hazırlanmışlar. Son yazın serin bir sabahında erken uyananlar adalar düzlüğünde kanat sesleri arasında çığlıkların bulutları yırttığını, Melhemli sazlığından kalkan turnaların da adalar düzlüğüne konduğunu görmüşler. Turna katarları karışmış birbirine, kanat çırparak sevinçten çığlıklar atarak çocukların harmanlar düzlüğünde oynadığı kovalamaca oyununa benzer bir çeşit oyuna durmuşlar.
Meho’nun turnası küçük bir tümseğe tünemişti. Kederli gözlerle sürüyü izlemiş, arada acıklı bir çığlıkla feryat etmişse de hiçbiri oralı olmamış.
İri görünümlü bir turna kanatlarını çırparak hafiften havalandı, attığı çığlıkla tekrar yere kodu, buyurucu bakışlarla etrafını süzdü. Bir daha havalandı, tekrar yere kondu. Üçüncü kez kanatları yanlara geniş açıldı, üst üste çırptı ve havalandı. Ardından bütün sürü çığlıklar atarak kanatlarını çırparak havalandılar. Lider öne geçti, turna sürüsü arkasından süzüldüler, Murat nehrinin üzerinden Kolibaba tepesini aşıncaya kadar yükseldiler, gözden kayboluncaya kadar anaç turna tünediği tümseğin üzerinden çığlıklar atarak arkalarından feryat etti. O günden sonra anaç turna bir kanadı kırık, adalar düzlüğünde feryat ederek tek başına gezip durdu.
Meho’nun turnası gidenlerin ardından günlerce figan etti, kendi sesiyle bağırdı, turna diliyle ahu zar etti, yürekleri yakan feryadı kendi sesiydi. Ne bir karganın, ne kazların, ne de uçan hiçbir kanatlının sesiyle değil, kendi öz diliyle feryat etti. Uzak diyarlara göç eden turna katarı duymadı. Her sabah köy turnanın feryadıyla uyandı, isyankâr çığlığıyla akşam uykularına daldılar. Turnanın feryadı kısa zamanda Handris dağlarına türkü oldu.
Gülistan’ın gelin gittiği gün Cemal, önce kendisine seslenen yaşlı kadına, sonra oturanlara, ayakta duran herkese tek tek baktı. İlk defa görüyormuş gibi dura dura baktı, kaşlarını çatarak dimdik baktı. Bir daha Murat suyuna baktı. Gözlerini, kağnı üzerinde masum oturan al duvaklı geline dikti. Boğazından kesilmiş hayvan hırıltısına benzer bir ses çıktı. Ardından derinlerden gelen bir;
“Ahhh!..” duyuldu ağzından. Yana dönüp çevresinde toplanan kalabalığa bakınca, herkes başını yere eğdi. O sırada acı bir çığlık kulaklarına çarptı. Adalar düzlüğünden yaralı turnanın isyanı. Turna katarı göçeli çok zaman geçmişti.
Yaralı turnanın acı çığlığı bir kez daha yükseldi, başlar o yana döndü.
Meho’nun turnası tünediği tümsekten atlıların ardından uçmaya çalıştı, kırık kanadı çekmedi, içinde derin dehlizler barındıran sisli bir sesle acıklı bir çığlık attı. Yamaçta oturanlar dönüp turnaya baktılar, turna daha acıklı bir sesle feryat etti. Gülistan al duvağının altından yüreği yanarak turnaya baktı, Cemal da bakmıştı. Turna feryat etti, gelin Gülistan yaşlı gözlerle boynunu büktü, Cemal’in yüreği yandı, kadınlar ağladılar düğün kafilesinin ardından. Atlılar tek tük geçitten karışı tarafa geçmişlerdi.
Turnanın feryadı arşı alaya ulaştı.
Güzün son günlerine kadar adalar düzlüğünde tünemiş, Murat suyunun bulanık sularına gözlerini dikip yalnız gezip durmuştu. Köylüler turnanın feryadını duydukça:
“Turnanın çığlığı çektiği acıdandır.” Demişler.
Turnanın çığlığı yükseldi, yürekler yandı, gözler doldu,
Gülistan kız gelin gittikten bir zaman sonra köy yine erken uyandı, ama turnanın çığlığını duymadılar. Akşam oldu yine feryadı duyan olmadı. Bir sabah yolu adalar düzlüğünden geçenler, tünediği tümseğin bitişiğindeki kuşburnu çalılığın dibinde ölü buldular.
O gün bugündür; Turnanın Feryadı Handris’in sesi olmuştur.
18 Mayıs 2021
Mehmet KIN
YORUMLAR
Hocam turnanın acısına şahit olmalısınız ki bizi de bu denli etkileyebildiniz.
O zamanlar çocuk olduğunuzu varsayarsak, şimdi kaleminize nasıl etki ettigini görmüş olduk böylelikle. Doğru ya da yanlış bu hisse kapıldım.
Anlatımınız yine çok edebi ve kusursuzdu.
Mehmet Burhan AKIN
Uzun seneler önce çocukluğumuzdan kalmadır turnanın acı ölümü. Henüz basılmamış "Turnanın Feryadı" adlı romanımızdan küçük bir öykü.
Güzel yorumunuzdan dolayı teşekkür ederim, ben de yazılarınızı zevkle okuyup takip etmekteyim.
Saygılarımla Efendim.
Ne güzel bir öyküydü Hocam!
Bunu daha önce de söylemiş olduğumu hatırlıyorum; öykülerinizde Yaşar Kemal’ lezzeti oluyor hep.
Teşekkürler paylaşım için ve tebrikler gün başarısı için...
Saygıyla
Mehmet Burhan AKIN
Teşekkür ederim Efendim,
Yaşar Kemal'in eserlerini fazla okumamdan olsa gerek, etkisinde kalmışız üstadın. Doğa, insan ve toplum benim için çok önemli alanlardır.
Saygılarımla Efendim.
Mehmet Burhan AKIN
Gençliğinde köyün kuzularına çoban durdu, hırçınlığı tamamen geçti. Askere gidince isminin Memduh olduğunu ancak öğrenebildi, Meho diye biliniyordu. Askerlik dönüşü evlendirdiler, karıncayı dahi ezmez oldu, koyun çobanlığına terfi etti. Bir gün namaza durduğunu gördüler, halim selim yaşamaya çalıştı. Tahminen altmış yaşlarındadır, hiç çocukları olmadı. Daha sonraları Bursa taraflarına göç etmişlerdir ailece. Hayattadır.
Saygılarımla Efendim.
İ.Çamalan
Mehmet Burhan AKIN
Sayın Hocam
Hasan Hüseyin "Acıyı bal eyledik " şiirinde:
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
sanki kendimizi gütmüşüz
hor baktık mi karıncaya
kirdik mi kanadını serçenin
vurduk karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
Diyor.
O şiirde olduğu gibi bir acıda işte böyle bal tadında yazılır.
Yüreğine emeğine sağlık.
Selam ve Hürmetle...
Mehmet Burhan AKIN
Siteye yeni uğrama imkanım oldu, günün yazısından bihaberdim... maşallah erkencisiniz.
Hasan Hüseyin "Acıyı bal eyledik" şiirin içeriği beni çok etkiledi; sanırım yeni bir hikayenin habercisi oldu yazmamız için... geniş anlamıyla, okuyana ve anlayana tabi...
Değerli yorumunuz beni ihya etti.
Saygılarımla Efendim.