- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEY BİZİ ANLATIR 1
Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor,
Ayrılıkları nasıl anlatıyor.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî altı cilt ve yaklaşık 25.700 beyitten meydana gelen Farsça eseri Mes̱nevî ye yukardaki beyitle başlar ve ilk on sekiz beyitte de neyden, neyin hikâyesinden bahseder.
Ney tasavvuf ehli için önemli bir sazdır. İnsan-ı Kâmil’i sembolize etmektedir, Ney. O da, kâmil insan ile aynı kaderi paylaşmaktadır adetâ. Ney’in ârif insanı ve insan-ı kâmili temsil ettiğinde, hemen hemen bütün Mesnevî şarihleri müttefiktirler. İkinci mısrada ayrılıklardan şikâyet eder denmesi, insanların ve âriflerin ruh ve melekût âleminden ayrılıp dünyaya gelmelerinden şikâyet etmesi demektir.
Mesnevî-i Şerif, ‘bişnev’ kelimesi ile başlar, yani ‘dinle’. Hazret-i Celâleddin-i Rûm’i’nin Mesnevisine başka ibarelerle değil de ‘dinle-işit’ kelimesi ile başlaması da çok anlamlı olduğu için önce biraz bundan söz edelim, sonra neye geçelim.
Mesnevi’nin ‘dinle-işit’ kelimesi ile başlamasının bir nedeni, Ney’in sesinin dinlenmeye muhtaç olması, ve (dinlemek) hassasının da diğer uzuvlardan daha faziletli olduğundandır. Kulaktan sonra başka uzuvların en muteber olanı göz, yalnız sınırlı bazı maddi olan şeyleri görebilir. Kulak ise varlığı hissedilmeyenleri, maneviyatı, mahlûkatı, nihayetsiz hikmetleri dinlemeye istidatlıdır.
Mesnevi’ nin başlangıç ifadesindeki emri ve tavsiyesinde olduğu gibi dinlemeyi bilmek çok önemlidir,
önceliklidir. Çünkü “olma” nın yolu “bilme” den geçer, “bilme” ise dinleme ile başlar. Bilme okuma ile olsaydı, dinleme yerine okuma daha öncelikli olsaydı, saygıdeğer öğretmenlerimizin, hocalarımızın asli fonksiyonları kalmazdı. Herkes kitap okur, öğretmenlerinden bir şey öğrenmesine gerek kalmaz, okuduğu kitaplardan yeterince ilim öğrenirdi. Ama okuma ile değil, dinleme ile öğrenilir.
Biz de Mesnevi’nin çağrısına uyup dinlemeye başlayınca öğreniyoruz: Ney ayrılıklardan şikâyet etmededir. Neyin derdi aynı zamanda bizim de derdimizdir; neyin hikâyesi aynı zamanda bizim de hikâyemizdir. Çünkü biz insanlar bu dünyada yaratılmadığımız gibi bu dünyada kalıcı olmak için de yaratılmadık. Bu dünya fânidir ve biz de yaratılış itibariyle, bilsek de bilmesek de, farkında olsak da olmasak da bâki olana özlem duymaktayız.
Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kopardıklarından beri,
İniltim kadın erkek herkesi ağlattı.
Neyin derdi kopartılmış olmaktan; bir asıl vatanının olduğunun farkında olmaktan kaynaklanıyor.
İnsanların ise ancak bazıları bunu biliyor. Çoğunluk ise bu dünyanın asıl vatan olduğu zannına kapılıyor. Tıpkı Platon’ un mağara metaforunda zincirli esirlerin gördükleri gölgeleri asıl sanmaları gibi, insanların büyük bir kısmı dünyayı gerçek sanma yanılgısına kapılırlar. Ney ise feryâd ederek insanlara hakikati bildirmeye, duyurmaya çalışır. Neyi ney yapan, hakikat aşkı ve hakikat özlemidir, uzun lafın kısası.
Ney’in özlemi kamışının kopartıldığı an başlar. Arkeologlar bunun sadece beş bin yıllık kısmını belgeleyebilmişlerdir. Sümerlilerin milattan önce 2800-3000 yıllarında imal ettikleri “na” veya “nay” adını verdikleri müzik aleti (ki bu isim Farsça’ ya ney olarak geçmiştir) bugün ABD’ de Philedelphia
Üniversitesi Müzesi’nde sergilenmektedir. Ney’in derdi ve feryâdı bu kadar kadimdir işte
Tasavvuf musikimizin baş sazı ve insan-ı kâmil’in sembolü olan ney, sarı renkli, sert ve sık lifli kamıştan yapılır. Başka bölgelerde de ney için uygun saz bulunsa da Asi ve Nil nehri kıyılarında yetişen sazlar ney için en makbul olanlarıdır. Ney yapılacak kamışın dokuz boğum olması şarttır. Kim bilir belki de akla gelen her şeyin ağızdan çıkmamasına, her sözün ağızdan kolayca çıkmamasına, lafla söz birbirine karışmamasına bir sembol, bir işâret olsun diye, ve bir de belki her ciğeri olanın “nefes”i ney’e yetişmesin diye dokuz boğumlu yapılır ney ... Neyden ses çıkarabilmek bile özel bir terbiyeden geçmeyi gerektirir. Çünkü kaal ehlinin değil hal ehlinin işidir neyzen olmak. Neyin nidasına, özlemine “nefes” yetiştirebilmek kolay değildir. Zaten eskiler “ney üflenmez, üfletir” diye boşuna söylememişler.
Ney bütün kültürümüzün anahtar mecazlarından biri olarak karşımıza çıkar. Hayatımızda o kadar çok yer etmiştir ki; geçen asırlar boyununca “ney” feryâdı dışında, bir nesne olarak da fazlasıyla atıfta bulunulan bir eşya olarak yer almıştır. Neyin mecazlar denizimiz içindeki yerini tesbit etmeye çalışmak bu yüzden heyecan vericidir. Çünkü ney şekil itibarıyle tekliği ifade eder. Birliğin, yani vahdâniyyetin sembolüdür ney.
Bir yandan da ney “elif” harfine ve 1 (bir) rakamına benzer. Böylece ney hem rakamların hem de harflerin birincisi olarak karşımıza çıktığı içindir ki, diğer sazlar içinde de birinci olur. Bu birinciliğin asıl sebebi ise ona “hu” diye üflenmesinden kaynaklanır.
Ney üzerinde 6 adet delik vardır. İnsan nefsinin mertebelerine işâret eder. Yedinci delik nefs-i emmâredir ki o da arkadadır.
İnsanın yeyüzündeki seyrini, başka bir deyişle hikâyesini bu neyle anlatmak mümkündür ve neyzen bu hikâyenin doruk noktasında karşımıza çıkar. Neyzen; Platon’un mağarasındaki zincirlerden kurtulmuş, dolayısıyla gölgenin gölge, yani geçici olduğunu bilen ve hakikatin kendisiyle yani gölgenin, gölgeye yol açan kuklanın ötesinde bütün bunları aydınlığıyla gerçek yapan güneşin farkında olan kişidir.
Devam edecek ...
Remzi Ormancı
Mayıs 2021
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.