- 260 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Faruk Beşer yalnız nurculara mı şaşar?
Doğrusu senelerdir az-çok takip ettiğim Faruk Beşer Hoca’nın tam olarak ne gibi hassasiyetlere sahip olduğunu kavrayamadım. Kötülemek manasında söylemiyorum. Hocanın ehl-i sünnet bir âlim olduğu kanaatine sahibim. Dışarıya iteklemem. Fakat, editör olarak konuşayım, yazarların fikir tonlarını belirleyen bazı siniruçları vardır. Oralara değen bir mevzu olduğunda dersiniz ki: Tamam. Filanca bu konu hakkında söyleşir. Yahut yazar. Çünkü mayınları bellidir. Hatlarına teller çekilidir. Ben bunu Faruk Beşer Hoca’da bir türlü tayin edemedim. Neden?
Çünkü kendisi yeri geldi Gülen’e ’müceddit’ diyecek kadar ileriye savruldu. Onun fıkhını zeminlendirmeye çalışan müstakil eser yazdı. (Sonra bu söylemin başlattığı tartışmalardan bizzat FETÖ lideri de rahatsız olduğu için ’katılmadığını’ belirtir bir açıklama yapmak zorunda kaldı.) Malumunuz: O sıralar FETÖ ehl-i sünnet ulemanın ciğeri yanarak "Aman ha Aman!" dediği ’dinler arası diyalog’ sürecini yürütüyordu. Faruk Beşer Hoca’nın bundan hiçbir rahatsızlığı yok gibiydi.
Sonra zaman geçti. Bu defa Caner Taslaman ile Ebubekir Sifil Hoca’nın münazarası vaktinde Ebubekir Sifil Hoca’ya da iş öğretecek kadar bu tarafa geldi. Parmak salladı. Usûl öğretti. Halbuki, takip edenleri bilirler, Ebubekir Sifil Hoca ’ehl-i sünnet hassasiyetleri’ deyince (emsali birkaç hocayla birlikte) en yüksek dikkate/teyakkuza sahip isimlerden birisidir. O zaman da Ebubekir Hoca haklı olarak sosyalmedyadan uyardı. "Temkinsiz tesbitlerinin yeterince sıkıntısını yaşamadı mı kendileri?" diye sordu hatta edeple. O da öyle bir devirdi. Geldi geçti. Belli ki tam uyandırmadı.
Şimdi bir sabah uyanınca bu defa da Faruk Beşer Hoca’yı bazı nurcu cenazelerinde Risale-i Nur okunması meselesiyle meşgul bulduk. Sadece meşgul bulsak iyi. Sonuçlara da çoktan vardığını gördük. Hem öfkelendik hem üzüldük. Çünkü meseleyi çok tuhaf bir şekilde lanse ediyordu. Sanki Hüsnü Bayramoğlu ağabeyin cenazesi, ehl-i sünnet usûlüne göre kaldırılmamış da, sadece Risale-i Nur okunarak gömülmüş gibi aktarıyordu. Halbuki namazını kıldıran da, Allah razı olsun, bizzat Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş Hoca’ydı. (Yine birçok istikametli hocamız da cenazede bulunmaktaydı.) Bir de ’ümmeti parçalayan kitaplar’ göndermesi vardı ki yazıda, Allah Allah, Kur’an ayetinden Risale-i Nur adına ne acı bir çıkarım! Bir hoca böyle birşeyi nasıl söyler?
Buradan şöyle bir noktaya geçeyim: Fahrolmasın. 20 yıldır nurcuyum. Risale-i Nur’u mürşidim olarak görüp okumaktayım. Birçok nurcu cenazesine de katılmışlığım oldu elbette. "Bunlardan kaçında mezar başında Risale-i Nur okundu?" diye soracak olursanız. Yirmide bir tanesinde. Belki ondan da azında. Hatta böylesi Risale okumaları daha çok hizmete vakfolmuş isimlerin mezarı başında, toplanan kalabalık daha çok olduğu için, dinimiz olan İslamî hakikatleri mesleğimiz olan tefsir metninden tekrar ders almaya yapıldı. Üstelik defin işlemi bittikten sonra yapıldı. Orada bulunanlardan hiçbirisi, katiyyen sanmıyorum ki, bunu İslamî usûllere göre cenaze defninin bir parçası olarak gördü. Hayır. Niyet bu olmadı. Asla olmadı. Niyet, ölümün en canlı nasihatinin huzurunda, mürşidimizden tesirli telkinler okumaktı. Bu ne ’nurculuğun ibadeti’ gibi bir tanımlamayla tarif edildi ne de "Yapılmazsa nurcu gömülmüş olmaz!" gibi bir tavır takınıldı. Zaten başta dediğim gibi: Ancak yirmide birinde gördüm ben bunu. Fazlasında değil.
Yani bu metinlerin okunması (hâşâ) ’nurcu şeriatına göre cenaze merasiminin parçası’ olmaktan değil ’cenaze ortamının iyi bir ders makamı olmasından’ kaynaklandı. Bununla birlikte nurcu hocaların konuyla ilgili suallere verdikleri cevaplarda da aynı istikameti gördüm hep: "Âdet/ibadet haline getirilmemek kaydıyla irşad amaçlı okunabilir." Bunlardan bir tanesi olan Mehmet Dilek Hoca’nın cevabını, Allah razı olsun, Risalehaber de paylaştı. Merak edenler izleyebilirler. (O cevap da bugün verilmiş bir cevap değil üstelik. Ta 2018’deki bir Kur’an’ı Yaşamak Semineri’nde vermiş o cevabı Mehmet Hoca. Yani nurcular ne-nedir konuşuyorlar aralarında.)
Gelelim tekrar Faruk Beşer Hoca’nın eylediğine. Faruk Beşer Hoca yine Ebubekir Sifil Hoca’nın tabiriyle ’temkinsiz tesbitte bulunuyor.’ Çünkü ne nurcuların bu işi ne maksatla yaptıklarını onlardan soruyor, merak ediyor; ne İslamî usûllere göre cenazede Kur’an’dan başka hiçbir metnin okunamayacağını delilleriyle ortaya koyuyor; ne de nurculara ’kardeşleri gibi alabilecekleri’ bir nasihat ediyor. Ya? Asıyor-kesiyor. Ne kadar yumuşak bir dille yaparsa yapsın. Gıyabımızda hem hâkim, hem avukat, hem savcı olup hükmünü açıklıyor. Adaletini(!) böyle sağlıyor. Ben doğrusu çok garipsedim bu tavrı. Bir de Risale-i Nur’u/nurcuları ’ümmeti parçalamak’ falan gibi tâbirlerle tesmiyesi var ki, insan Allah’tan korkmalı, hatta o gün defnedilen mübarekten de çekinmeli. Türkiye’de hangi hakperest âlim veya siyasi Hüsnü Bayramoğlu ağabeyin ümmeti birleştirmekten ayrı birşey yaptığını düşünüyor? Bizzat Reis-i Cumhur’un, İçişleri Bakanı’nın ve daha nicelerinin hayrını anar yönde beyanlarını işitmedik mi? Nasıl oldu da Faruk Hoca herkesin seyrettiğinden başka bir manzarayı görebildi? Cenab-ı Hak ayaklarımızı istikametten ayırmasın.
Bununla birlikte okurlarıma tavsiyem: Karşılık verirken aşırıya kaçmayalım. Öfkeye kapılmayalım. Bediüzzaman’ın öğütlediği o tavrı kuşanalım: "O vâiz ve âlim zâta benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını, başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de, o zâtı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hattâ tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü daha müthiş düşman ve yılanlar var..."
Evet. Faruk Hoca unuttuysa bizim hatırımızdan eksilmesin: Dışarıda daha müthiş düşmanlar/yılanlar var. Hatta, Faruk Hoca hakkında yazmaya çekinir amma, cenaze işlemlerinin tamamını federasyon kararıyla Türkçe yapanlar var. "Nutuk okuyan da olur!" diye endişesini beyan etmiş. Gülmeden yapamadım. Zaten bir sürü benzeri metinleri okuyanlar var. Google’dan şöyle bir aratma yapsa çoklarını bulacaktır. Dışarıda bu işler epey ayağa düştü. Kadın-erkek karışık saf tutanlar oldu. Cenazeyi taşıyan kadınlar oldu. Şiirle, alkışla, şarkıyla, kemanla bir dolu definler yaşandı. Faruk Hoca bunlar olurken neredeydi? Neyse. Uzatmayayım. Dışarısı durmuyor yani. Asıl sorun da bu görünüyor bana: Bazılarının gücü yalnız cemaatlere/tarikatlara yetiyor. Bâtılın lincinden öyle çekiniyorlar ki ’Hişt!’ demeye dilleri varmıyor. Garibanaysa kimse acımıyor.
YORUMLAR
Benim anlamadığım bir şey var, yazınızda baya bir insanın aleyhinde cümleler kuruyorsunuz, hatta bazı insanları düşman ve yılan olarak tanımlıyorsunuz, bir yandan da kimse artık Faruk hocayı haksız ithamlar yaptığı için eleştiriyorsunuz. Ben de risaleleri okumak istiyordum, geleceğim nokta böyle insan eleştirmek, insanları düşman ve yılan olarak tanımlamaksa o eserleri hiç okumayayım. Herhangi bir konuda kimin haklı olduğunu Allahtan başka kim bilebilir.
kader hamağı tarafından 3.5.2021 20:17:31 zamanında düzenlenmiştir.