- 480 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
786 – İHTİYAÇLAR
Onur BİLGE
“Bu istemleri biz yaratmadık ki Necmettin Amca! Allah yarattı bizi bu ihtiyaçlarla!”
“İhtiyaçları Yaratan, tatmini için gerekenleri de yaratmıştır, Bahtiyar Bey oğlum! Helal dairesinde onlardan yararlanmayı engelleyen mi var! Maddeden gelen, maddeye ihtiyaç duyarken, Allah’ın emrinden olan kısmımız neye ihtiyaç duyuyor? Onun tatmin yollarını da gösterdi ve gerisini bize bıraktı. Bedenin tatminini hassasiyetle ve itinayla yaparken ruhu aç bırakmak niye? Beden hastalanırsa doktoru var, ilacı var. Yaralanırsa, çürürse, parçalanırsa ameliyatı var. Kopar, kesilir, çalışmaz hale gelirse organ nakli ya da protezi var. Fakat ruh bir bütün... Cüzü yok! Hastalandığı zaman benzer yollarla tedavisi yok! Onun şifası, ancak maneviyattır!”
“Diyelim ki ben âşık oldum. Ruhum hastalandı. Hangi manevi ilaç şifa verir bana? Ne işe yarar? Sakinleştirir mi? İçimdeki acı ne olacak? Ya o azap?”
“Onun tedavisi de ancak maneviyatla mümkün! Daha yoğun bir aşk gerekir onu ehemmiyetsizleştirmek için. O da ancak Allah ve Rasulünün aşkı olabilir. Güneş doğunca yıldızların da ayın da silinip gittiği gibi Allah aşkı geldiğinde de mecazi aşk terk-i diyar eder.”
“Zaman da bir tedavi biçimi olarak adlandırılıyor hem tıbben hem de dinen. Zamanla ilgili bir sürü şiir ve özlü söz var. Hepsi de uzman insanlara ait... Kısacası: “Zaman en iyi ilaçtır!” demişler, aşk için de.”
“Evet ama ondan daha iyisi de var. Bir bayram günü kalabalığında annesini kaybeden küçük bir çocuğun feryadını ve ağlayışını gözünün önüne getir! Zaman onu teskin edebilir mi! Ne zaman ki annesi gelir, sarılır, bağrına basar, o zaman susar!
Anne, zamana ihtiyaç kalmadan, bir anda susturur onu! Bir an için o anki kavuşmayı, o bütünleşmeyi, o sevgi alışverişini hissetmeye çalış! Sevgi ilaç! İnsan da Allah’a muhtaç! O’nun yakınlığını hissetmeye... Onunla bütünleştiği zaman, en az çocuğun annesiyle bütünleştiği kadar mutlu olur!
İnsan, kendisini de çevresini de sevecek ve bunlar için çalışıp zaman harcayacak ama ömrünü sadece bunun için telef etmeyecek.”
“Haklısın ama hayatın yüklediği sorumlulukları ne yapacaksın? Yok mu sayacaksın?”
“İnsanlara kıyamamam beni deli deli söyletir. Çarka takılınca tempoya alışır, hiç yüksünmezsin. Bedeni ve ruhu dinlenmeye aldığında o rahatlığa da alışır ve işe dönünce fark edersin sorumluluğun ağırlığını. İnsan dünyaya da böyle alışır. Azrail geldiğinde aklı başına gelir ama o bahsettiğin zaman, aman vermez ona!
O an ne kadar vahim bir andır! Müsebbibi, boşa geçen zamandır!..
Bu arada sen neredesin? Ben seni görmek isterim bu kalabalıkta! Aynı şeyi ben de yaptım. Hayatın yanımdan hızla ve bana teğet geçerek gittiğini fark ettiğimde senin yaşındaydım. O bana karşıdan nanik yaparak gülüyordu. Geriye baktığımda yanan gençliğimin küllerinden başka bir şey göremedim! İlerisi ise karanlık bir meçhuldü.”
“Herkes bir yaşam biçimi seçer ve öyle yaşar. Bundan şikayet etmeye de hakkı yoktur.”
“Dinle ilişkim, elimde iman ve ibadetim de yoktu. Kimse bana bu hususta telkinde veya ikazda bulunmamıştı.”
“Sen fark etmesen de geride çok şey vardır. Aslında bir gün mutlaka birileri fark eder.”
“İşini ve çalışmayı çok sevdiğini biliyorum. O senin hayat tarzın olmuş. Ben de geç de olsa fark ettiklerimi fark ettirmeye çalıştım sana. Bu dediklerin nafileler... Farzlar... İlle de farzlar... Seni kurtaracak olan onlar...”
“Benim bununla ilgili bir planlamam var zaten.”
“İnşallah! Çok sevindim! Allah kolaylaştırsın!”
“Allah ömür nasip ederse…”
“Senin için neler diliyorum! Önce severek yuva kurmanı… Sonra huzur... Huzur içinde ibadet, eğlence, mutluluk… Sonra çevreye yayacağın yardımlar ama her şeyden önce sen varsın! Bunu asla unutmamalısın!”
“Bu dediklerimin içinde seni incitecek bir söz varsa lütfen kusuruma bakma! Asla kötü bir kastım yok!”
“Sen kendini ıskalıyorsun. Başkaları yok! Öncelik sende olmalı! Çevren için o kadar harap etmemelisin kendini. Ben kime iyilik yaptıysam, baş düşmanım oldu! Ne yaparsan yap, yalnız Allah rızası için yap! Çünkü kime iyilik yaparsan ondan kötülük bekle! Teşekkür bile umma ve onlara karşı her an için uyanık ol!”
“Ben biliyorum ki insanlara aş ve ekmek sağlamak ibadetlerin en büyüğüdür!”
“Onlar, sen varsan var! Sen neredesin? Onların altında... Görünmüyorsun! İsteklerin, beklentilerin, düzenin, huzur ve mutluluğun... Onların hepsini yüklenince yoruluyorsun.”
“Yaşayan herkes ve her şey benden büyüktür ve önemlidir. Ben de onlara hizmet etmekten mutlu oluyorum. Beden yoruluyor ama sonra dinleniyor. Çevreme iyilik ettiğimde huzur duyuyor, çok mutlu oluyorum. Onu söylemeye çalışıyorum. Benim için önemli olan, iç huzuru... Dostlar niye vardır? İnsan huzursuz yaşayamaz. Ancak yaşadığını zanneder. Ben huzuru, başkaları için de olsa çalışmakta ve insanları mutlu etmekte buluyorum. İnan ki ben ibadet etmiyorum ama kendi ölçülerimde Allah’a herkesten daha yakınım. Alınma sakın!”
“Yaşamak sadece vücudu ve beyni yormak mı? Benim senin hayatına, tercihlerine karışmaya hakkım yok. Sadece kıyamadığımdan gevezelik ediyorum. Koruma içgüdüsü! Her şey için önce huzur gerekli mutlaka. Huzur yoksa hiç bir şey yok!
Huzursuz ibadet de olmaz. Hayat çekilmez olur. Yemek içmek zehir zıkkım olur. Ancak dileğim, İlahi Huzurun nasıl olduğunu tatman... O ancak Allah’a yakınlıkla, Kur’an ‘a uyarak, farzlar ve nafilelerle gerçekleşebilir. Allah’ın emrettiklerini yapmadan ruh hiçbir zaman tam manasıyla huzura kavuşamaz.”
“Allah’ın istediği gibi temiz insan olmaya çalışıyorum. İbadet edemesem de, O’na yakınlığım ve huzurum ondan... Senden feyz alarak konuşuyorum zaten ben de.”
“Sen öyle olmamış olsaydın ben sana bu denli yakınlık duyamazdım! İbadet tabii ki her şey demek değil. Önce iman... Temeli o! Sonra kargası... Kolonları namaz, tuğlaları oruç diyelim. Dekorasyonu zekât olsun. Çatısı da Hac... Bitti! İçini nasıl döşersen döşersin artık! Onlar da nafileler..."
“Ne güzel bir benzetme!”
“Tabii ki, senin sahip olduğun en önemli olan! Yani iman!”
“Bir de Hac meselesi var beni rahatsız eden! Şekli rahatsız ediyor. Yanlış anlama sakın! İbadet yanı değil. Farzdır! Şartları gerçekleşmişse yapılmalı mutlaka!”
“Sadece bir kez gidilir. Alış verişe gerek yok. Tantanaya da... Allah, evinde ağırlayacak seni ki oraya sadece davet edilenler gidebilir! Sonra ziyaret edilen çok yüce bir zat var orada! Allah’ın “Habibim!.. Sevgilim!” dediği... O da hayatında yalnız bir kere Hac yapmış! Onun ruhaniyetine dahi yakınlığı gidip yaşamadım ama tahayyül ettiğimde ilk âşık olduğum zamanki sarhoşluğun kat kat fazlasının beni saracağını ve buralara bile gelmek istemeyeceğimi hissediyorum! Olaya bu tarzda bakarsan... Sen neler hissedersin? Keşke halim vaktim yerinde olsaydı da tüm sevdiklerimle bir otobüsle doluşup, ilahiler söyleyerek, zikrederek, tefekkür ederek ve o yolculuğun tüm müşkülatına katlanarak, olayın kutsiyetini doya doya hissederek birlikte gitseydik!”
“Bu ülkede insanlar çalarak çırparak, yetim hakkı yiyerek, işçisini sömürerek Hacca gidiyor ve her şey unutuluyor! Günahlarından kurtuluyor! Var mı bu kadar ucuza ibadet!”
“Bir de benim gibi çok fakir olup da o aşkla yananlar var! "Lebbeyk Allahümme lebbeyk!.. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk!.. İnnel hamde, ven nimete...” Hep bir ağızdan... Nedense böyle güzellikler hep ertelenir.”
“O ziyaret edilecek olan yüce zat: “Komşusu açken uyuyan benden değildir!” derken ve bu ülkede bu kadar muhtaç varken o kadar parayı yola ve oralara saçıp gelmek...”
“Ne yazık ki benim için muhal! İnşallah sen de sana muhtaç kişiler kalmadığında gidersin! Kaderinde varsa... Davet edilenlerdensen... Senin belini büken sadece namaz! Gerisi parasal. Nasılsa yaparsın! Varlıklısın ya!”
“O da olacak bir gün! İnşallah! Buna bütün kalbimle inanıyorum!”
“O imanı bulmuşken, bu binayı çıkamazsan, çok yazık olur! Bina bitmeden içi döşenmez!"
“Çalışmaya ihtiyaç olmadığı zaman ibadete zaman olacak.”
“Nice namaz kılanlar vardır: “Acaba Allah var mı yok mu?” diye düşünürler ara sıra da olsa. İman ve diğer her şey elden gider! İnsanı güzelleştiren öncelikle imandır ve o sende var! Haydi göreyim seni!..”
“İbadet eden insan, kesinlikle inançlı olmalı!”
“Sendeki iman olmasaydı ben ne cesaretle sadece seni ilgilendiren bu mevzulara girebilirdim!”
“Uyuşma deniyor bunun adına...”
“İman , bizi din kardeşi yapıyor. Akrabadan öte...”
“Dostluk deniyor. Hilesiz, saf, arı, çıkarsız, riyasız dostluk...”
“Bir insan, kendisi için istediklerini din kardeşi için de istemiyorsa gerçek mümin değildir. Bunca laf sadece bunun içindi! Eleştirdiğimi falan sanma sakın! Çok üstüne vardığımın farkındayım. Kırdıysam, özür diliyorum.”
“Rica ederim! Aksine çok memnun oldum! Bu arada ben de felsefemin ne üstüne kurulu olduğunu söyledim. Asla kırılmadım, kırılmam da zaten. Dost hep doğruyu söyler de faninin işine gelmez, inanmak istemez!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 786