İŞGAL, GUREBA VE İYİ HAL İNDİRİMİ ÜZERİNE
Yeryüzüne ve gökyüzüne ihanet eden bir çağa tanıklık ediyor insanlık. Kayboluşlar yaşanıyor bilinen sokaklarda. İşgaller ve son göz yumuşlar. Sonunu bildiğim ama asla varamadığım yolumda gurebalar işgal ediyor ruhumu. Kalbimin her zerresi gurebalar meskeni. Yersiz, yurtsuz, ciddiyetsiz. Hiç tanımlanmamış bir ciddiyetten söz ediyorum. Hiç çit çekilmemiş toprak parçaları, üstüne üstlük ayağımızın basacağı hiçbir toprak parçası için el kadar kağıt talep etmiyorlar. Özgürlüğün, özgürce yaşanabilen bir şey olduğunu sandım hep. Özgürlüğü boşluk ve bilmek sandım. Oysa her özgürlüğün kendine göre normalleri varmış. Her özgür kılınma için bir fedakarlık gerekmiş. Boşluk da değilmiş ve bilmek, bilmek en ağır yükmüş, büyük güç. Söz etmeler sarıyor düşünce zincirimi. Kendi kendine konuşmalar. Kendimi ancak dinleyebiliyorum. Konuşmaya başlasam susturamazlar sanki beni, yani en azından öyle hissediyorum. Toprakları, sözleri, düşünceleri herkese pay etmek istiyorum. Ancak cümlelerime giydiremediğim takım elbise yüzünden yargılarken iyi hal indirimi bile vermiyorlar. Zaten pişman da değilim. Yine olsa yine söylerim diyeceğim türden sözler bunlar. Cümlelerime papatya tacı takmak dileğindeyim ama coğrafyanız olmak zorunda ise papatyaları değil, sosyolojik travmaları bahis ediyorsunuz. Paylaşılması gerekmeyen, paylaşılmış bir evren içinde sıkışıp kaldık. Yürüyoruz da çitlerin sonunu hiç görmediğimizden dünyanın sonunu o çitler sanıyoruz. Uzay boşluğu bile ütopik geliyor, tanımlanmamış bir hastalık bu. Bir avuç insanı sınırlara inandırıyorsunuz. Parmak uçlarımıza değen en önemli şeyin dolar işareti olduğunu sanan bir avuç avam ordusu. İyi biliyorlar sınırları, çitleri, buram buram değersizlik kokan değerlerini. Her şeyi bilebileceğine inanan, dünyayı baklava tepsisi böler gibi bölen, insanı karpuz seçer gibi seçen, bu insancıklar ve bilginin sonsuzluğunda büyülenmiş, dünyayı tek parça, bütünsel gören, insanı insan olarak görebilen bizler arasında inanıyorum ki dünya (!) kadar fark var. Umut ve sürekli umut. Gönülleri uzatıyoruz birbirimize. Avuç kadar kalplerimizi bir dolu insana açıyor ve aslında hepimiz kurdukları düzenin gurebaları olarak bir başka kimsesize yuva veriyoruz. Doğa kucaklaşması gibi kucaklıyorum kimsesizliğimi, kimsesizleri. Benim en büyük ciddiyetsizliğim bilinen kimsesizlere. Kapatalım bu bahsi. Akşam olmuş, hava yumuşak bir tını. Ve biraz daha umut... Umutla, umuda!