- 554 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
777 – KADIN KIZ MESELESİ
Onur BİLGE
Işıl’ın hiç hoşlanmadığı, Define’yle samimiyet kurmasını çekemediği tekstilci Bahtiyar Bey, işlerinden fırsat buldukça Virane’ye geliyordu. Define’yle samimiyeti ilerletmişti. Birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Onların o halleri hoşumuza gidiyor, konuşmalarına kulak misafiri oluyorduk. Son gelişinde Bahtiyar Bey, dedenin göbeğini kastederek:
“Belediye çıkıntılardan para alıyor.” diye sataştı ona.
“Ne yapayım? Koşayım mı? Yürümeye bile takatim kalmadı ki! Bir de kalp hastalığı çıktı başıma! Dahası da var ya... Sorma artık!” diye karşıladı o pası.
“Bu yaştan sonra koşmak olmaz. Zaten koşuyu bırakmak kalp yapar. Yoksa önceden koşuyor muydun?”
“Hep paranın peşinden koştum. Koşmaya vaktim kalmadı.”
“Yürüyüş ve yüzme yeter. Bundan sonra sadece hafif sporlar... Kalp rahatsızlığı şakaya gelmez!”
“Kalp, aklıma bir fıkra getirdi: Morgda üç ölü varmış ve üçü de sırıtıyormuş. Birine büyük ikramiye çıkmış, birinin oğlu olmuş. İkisi de sevinç ve mutluluk fazla geldiğinden kalp krizinden gitmiş! Diğeri de yıldırımı fark edememiş, resmi çekiliyor sanmış. Ben de öyle sırıtıp gideceğim bir gün aniden! Piyango bana da vuracak! Yakındır!”
“İlahi sen! Gülerek yaşayamamışsın, gülerek gideceksin, öyle mi?”
“Mühim olan gülerek yaşamak değil ki! Gülerek ölebilmek! Belki cennet müjdesi alacağım! Olamaz mı yani!”
“İnşallah! Neden olmasın! Yine de Allah gecinden versin! Hepimize lazımsın Necmettin Amca! Bir fıkra da ben anlatayım: Bir adam, karısıyla tatile çıkmış! Bu kadar! Gülsene!”
“Gülmeli miyim? O sen değilsindir mutlaka.”
“Hanımla tatil yapılır mı! Tatilin amacı, kafa dinlemek, tantanadan uzaklaşmak. Bu fıkramı kimse anlamadı, bu zamana kadar. Hanımlar, hep mesai yaptırtırlar. Erkek erkeğe konuşuyoruz şurada... Dırdır edip kafa şişirmekten başka bir şey yapmazlar. Onların işi dırdırdır... Adam da dinleme memuru... Mesaisi dinlemedir.”
“Kadınlar üç hayvanı çok severmiş. Garajda jaguarı, dolapta samuru, bir de bunları sağlayacak eşeği...”
“Kahkahayla güldürdün beni! Zavallı yılkı atları onlardan uzak kalabilmek için emeklilikten sonra dahi iş bulup çalışmaya razı oluyorlar.”
“Evliliklerin yarısı boşanma ile sona eriyor. Neden kötümser oluyorsun ki? Diğer yarısı da ölümle!”
“Kötü niyet... Duygu sömürüsü... Maç yaparcasına didişme, fanatikçe taraftar toplama isteği...”
“İyi yapmamışsın, varını yoğunu ona vermekle! Sonuçta yine çocuklarına kalacak da...”
“Ne yapayım! Başka türlü boşanmıyordu.”
“Hanım evlenirse, birisi satar satar yer. Boşanmasaydı! Ne faydası oldu ki sana! Ayrı yaşasaydınız.”
“Canı cehenneme! Benden uzak dursa, rahat bırakır mıydı! Boşanma aşamasında bekâr evime gelmiş, kapıcıya: “Ben dayısının kızıyım.” diye kapıyı açtırıp, her yeri talan etmiş! Ev eşyalarımı ve elbiselerimi parçalamış hırsından!”
“Ruh hastasıymış. O bir zavallı o zaman... Acımak gerek.”
“Hayatımda kadın olup olmadığı kontrole gelmiş. Elbiselerimi ve perdeleri makasla kesmiş. Koltukları bıçakla parçalamış. Tabakları bardakları kırmış!”
“Sadist! Hayret! Klinik vaka! Kadın gibi kadın olsaydı da hayatında kadına kıza ihtiyaç kalmasaydı!”
“Kusur, altın iğne olsa, kimse yakasına takmıyor!”
“Samur kürk olsa kimse omuzuna almaz!”
“Maalesef öyle! Yıllardır çocuklara beni kötülüyor.”
“Devam etsin! Artık onlar akıl sahibi olmuşlardır. İnanmazlar.”
“Koyun gibiler. İnanıyorlar.”
“Kim ne yaparsa kendine, yine kendi kendine... Nefes al, yaşadığını hisset, Allah’a hamd et! O her şeyin aslını biliyor. Gerekeni yapacaktır. O zavallı da günahlarını temizliyor, sırtına yükleniyor.”
“Ben yanlışlarımın, günahlarımın bedelini ödemeye razıyım. Öderim, ödüyorum da...”
“Allah affeder. Üzülme!”
“En büyük lütuf da en büyük cezada O’ndandır. Allah onu bana ceza diye vermiş olmalı. Ben bayanlarla anlaşamıyorum aslında. Bazılarını aptal buluyorum. Onlarla sohbete tahammül edemiyorum. İçinde yaşadıkları dünyadan habersizler.”
“Ben bayanımsıyım galiba... Ya da bayantırak...” dedi Işıl, onun duyabileceği bir şekilde. O da şöyle göz ucuyla baktı ve gülümsedi ama yine aynı tarzda devam etti:
“Saatlerce konuşurlar... İncir çekirdeği dolmaz... Hayatım onların arasındayken eğiticilikle geçti. Bir kaç ezber cümleden ibaret yaşam biçimi... Var mı böyle aptallık! Söyleyince de kızıyorlar. Düşünmeyen üretmeyen insana tahammül edemiyorum ben!”
“Ben dualarımda: “Allah’ım, beni çevreme rehber et, öncü et! Hayırlara vesile et!..” derim.” dedi Işıl yine, bana söylüyormuş gibi.” Bahtiyar Bey duymazlıktan geldi.
“Bildikleri belki sadece ev işi, bazılarında ilaveten elişi... Örnek çıkaracak kadar bile geliştirememişler zekâlarını... Sadece birbirlerinden sorup öğrenerek, birikmiş bilgi aktarımıyla yürütüyorlar yemek veya elişlerini... Yaptıkları, erkeğe sürekli: “Neredeydin? Kiminle konuştun? Ne yedin? Kaçta geleceksin?” diye sormaktan ibaret... Kafa çalıştırmak, bir şeyler eklemek, yeni buluşlar yok. Edindikleri, sadece kültüre dayalı... Yöresel... Yahu, benden yemek tarifi istiyorlar! İnanasım gelmiyor! “Fırında tavuk nasıl yapılır?” diye soran bile var. Kişilik geliştirecekler. Bu da bilgiyle olur ama nerde!"
“İhanet meselesine gelince... Farz edin ki böyle bir olay oldu... Hemen intikam almaya kalkıyorlar! Böyle hanımlara diyorum ki: “Evde tıka basa karnını doyuran adam lokanta vitrinlerine bakmaz. Hatta o yemek kokularından midesi bulanır.” Kendi suçlarını asla kabul etmiyorlar. İhanetin bedelini, erkeğe çeşitli şekillerde ama mutlaka ödettiriyorlar!”
“Yok, hatalarını kabul etmezler. Çok basit tarif ettin. O kadar hepsi!”
“Adamın gözü gönlü, karnı doysa, asla ihanet etmez. Böyle bir arayış içinde olmaz. Bu benim hayat görüşümden bir maddenin özeti... Bir erkek her şey ister. Yeme içme, yatma kalkma, gezme, dinlenme... İhtiyacı çoktur. En çok, en çok sevgi ister... Erkek de, kadın da... Sevildiğini hisseden doyar. Açlığımız sevgiye... Allah’ın da en çok istediği birbirimizi sevmemiz... Arada sevgi olursa kötülük olmaz.”
“Sevgiyi nasıl tarif ediyoruz, bu çok önemli... Sevmeyi bile marjinal hale getiriyoruz. Eşya gibi malımız gibi bakıyoruz sevdiğimiz şeylere. İşte orada kopuyor kıyamet!”
“Seven birbirlerine kıyamazlar ki kötülük edebilsinler! Sadece iltifat edebilir, okşayabilir, köle olabilir, köle! Sevgiyi topluma yayarsak, barış olur. Güzellik olur. Allah’ın kurmamızı istediği düzeni kurabilecek kişiler olsaydık, dine de gerek kalmazdı, ibadete de...”
“Sevgili, özgür bırakıldığında sana dönerse sevgi vardır! Sevgili seninle güler ağlarsa, her şeyi seninle yaşayabilirse yüreğinde sevgi vardır. Bizimki mecburen bir arada olmaktı.”
“Annesi küçük kızına: “Ben sana: “Kediyi yıkama kızım, ölür!” demedim mi!” diye çıkışmış. O da: “Yıkarken ölmedi ki... Sıkarken öldü!” demiş. Eşlerini sıkarak öldürüyorlar. Ya da hortumu sıkar gibi sağa sola fışkırtıyorlar. Sonra da toplayamıyorlar. Balon gibi patlıyor onlar da! Yapmayacaklarsa da:
“Madem yapıyormuşum gibi hır çıkarıyor, yapayım da çıkarsın bari!” diyorlar. Ayıkla pirincin taşını!”
“Evet. Yıllarca eziyet etti bana, kıskançlık yüzünden. Evliliklerde, iyi niyetli olana oluyor olan! Kendisini yeteri kadar güzel bulmuyordu galiba. Güvenli değildi. Ben de inadına hayatıma kadınları soktum. Tahsilli de değildi. Yalnız okur yazardı. Bence en büyük sorun da oydu. Şimdi bedelini ben ödüyorum.”
“Eğitim eşitliği yoksa kompleksli olurlar. Sen çıtayı yükseğe çıkarmışsın. Çok aşağılarda kalmış. Çıkamayınca, çekiştirmiş durmuş indirebilmek için.”
“Yemin olsun, aynen öyle! Çok zekisin!”
“Eğitilmiş her mahluk biraz farklı olur. Günümüzde köpekler bile eğitiliyor.”
“Bir gün aynen bunu söyledim. “Köpekler bile eğitiliyor ve elinden ekmek yediği insanı tanıyor!” dedim yüzüne karşı.”
“Sen de eğitemedin. Çünkü alt yapı yoktu. Kabiliyet de... Cinsellik bile eğitim işidir. Sevgi özlü değilse, beş para etmez!”
“Cinsellik, evlilikte çok önemli...”
“O da sevgiyle dopdoluysa önemli ve değerlidir. Yoksa onun da enflasyonu var. Patates gibi sokaklara döküldü. Eş seçimi ve sevgi konusunda hayvanlar dahi duyarlı... Onlar bile seçici...”
“Bizim kızlar da öyle... Yakışıklı ararlar ya... Kara kaşlı kara gözlü, esmer Türk erkeği... Onlar da seçici görünüm konusunda ama demek ki o da yeterli değil! Eş seçiminde kişi özgür bırakılmalı. Eşim akraba kızıydı. Babamın ısrarıyla kabul ettim onunla evlenmeyi. Doğallığında oluşmadı aramızdaki ilişki. Evlilik, kılıf gibi giydirildi ikimize de. Aslında onun için anlaşamadık biz.”
“Hah! Önemli olan burası!”
“Evlilikte mecburiyet olmamalıydı. Beğeni ve sevgi olmalıydı temelde. Babamın dayatması başıma iş açtı: “Bu kızı alacaksın! O kadar!” Olacak şey miydi!”
“Eskiler, çöpçatanlık yapmadan önce o kızla o delikanlının birbirilerine uygun olup olmadığını anlayabilmek için istiareye yatarlarmış. Vahiy kanalı kapalı olsa da rüya kanalı açık... Rüyaya göre de karar vermezler, yine de akıllarının yattığını, şayet içleri rahatsa tavsiye ederlermiş. Evlilik konusunda ısrar etmek hiç de doğru değil! Vaktiyle benim de canım yandı ondan!”
“Rüyalara ben de inanırım. Öyle bir olay yaşadım. Bir yere gidecektik. Annem kötü bir rüya görmüş: “Gitme!” dedi. Gitmeyebilirdim ama arkadaşımın zorlamasıyla gittim ve çok büyük bir kaza geçirdim. Annem ikaz etmişti. Çok da ısrar etti. Onun için bir aksilik olacağı hep aklımdaydı. Arabamı başkası kullanıyordu. Sonrasında araba hurdaya çıktı. Ben sağ kurtuldum. Yine anne duasıyla olacak, çizik bile almadan...”
“Annen, sana mesajı iletmek için görevlendirilmiş. Olacaklar kaderde varmış. Allah’ın merhameti yetişmiş! Anne duası, verdiğin sadakalar, iyi niyet... Muhakkak ki o kadar ikaza rağmen yola çıkarken tedirgin olmuş, dua ederek Allah’a sığınmışsındır. O nedenle felaket sana teğet geçmiştir. Olacak olan yine olmuş ama zarar bertaraf edilmiştir.”
“Evlilik de kaza gibi geldi bana. Tır gibi çarptı! Neye uğradığımı anlayamadım! Bir de baktım ki çoluğa çocuğa karışmışım! Kendimi işime verdiğim için anlayamadım ne kadar zaman geçtiğini. Yaşım kırk beş oluvermiş!”
“Peygamberlik yaşını beş yaş geçmişsin. Artık o kadın kız işlerini bir tarafa bırakmalı, dini görevlerini de hakkıyla yapmaya çalışmalısın! Bak kaza var bela var! Ölüm: “Geliyorum!” demez! Dün ve yarın arasında elimizde olan bir bugündür. Benden söylemesi...”
Işıl kıs kıs gülüyordu. “Nerde o günler!..” diye fısıldadı! Bu ne nefretti!.. Nedendi?
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 777