- 315 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Faiz 8
El zenginliği ve fakirliği keyfi dağıtmanın, irade gücü içindeydi. Bu irade gücü “Rızkınızı takdir ettik” demekle herkes dağılacak olan mal ve mülkten kendisine isabet edecek malın mülkün hesabı ve hayali içinde oluyordu.
Bu hayal kolektif bağı kolektif düşünceyi geri atan aradaki bağ kuvvetini zayıflatan düşünceydi. Herkes ile uyandırılan imge bu olsa da; kolektif zenginliği keyfi takdire göre dağıtma işi, Firavuna ve Musa’ya verilecek malın, niyetini gizliyordu. Kolektif oluşa kurulan tuzak herkeseydi.
Herkesin kolektif muktedirliği eline geçireceği, düşünülsün isteniyordu. Balıklama atlanan yem buydu. El yaptığı mülk dağıtma işiyle kişilerin kaderlerini belirlemişti! Mülk dağılımı yapılan ortam yeni durum ile yeni durumun birbirine bağlı üssel davranışlarının açılımı içindeydi.
Bu açılım mülkü olanla mülkten yoksun olan eksikliği birbirine giriştiren zaman oluşmakla ilerleyen gelişen gergin ve çatışmalı durumdu. Bu gerginlik içinde varlıklı olanın borç vermesi, yoklukla olanın da borç alması türünden oyunlarla; gerginliğin düşürülmesi olan oyalamalar ve sürüncemeler başladı.
Ödünç veren (mülk sahibi) ödünç alandan (mülk yoksunundan) kat kat fazlasını alıp, zenginin fakire verdiği ödünç kazan, doğurtuluyordu. Borcu geri öderken kazan içine küçük bir kazan koyuyordunuz. Yani 50 olarak aldığınızı siz, 60 olarak ödüyordunuz. 50 alırken gerilim düşüyor. 60 öderken sömürü devam ediyordu.
Burada küçük bir görmezden gelme vardı. El sizden can ve mal olarak aldığı borcun kat kat fazlasını ahrette ödeyecekti. Bu ahit, köleci ittifakın vaz geçilemez bir akdi ve iman düsturuydu. Yani alacağınız dünyada size verilmiyor, vaat ediliyordu. Umuluyordu. Bu durum karşısında El den ümit kesilmiyordu
Varsıl yoksul ayrımlı sınıfsal polarmayı veren çelişki içindeki varlıklılar, üretim gücünden yoksun olan yoksulların kolektif güçleri üzerine sömürme akışı yapıyordu. Bu bağlamıyla FAİZ, ÖDÜNÇ veren El ’in faiz ve ödünç kuralı El ‘in akışa göre ortaya koyduğu bir sömürme enstrümanıydı. Adı faiz değil borçtu.
Ödünç verme işi veya öncüt verme işi El ’in irade vaadiyle kat kat geri alınmayı, anlam ediyordu. El ’in öncüt kıldığı davranış, yokluğun üzerine; yoksulluğun bedensel emek güçlerini sömürmeye, hem de gergin ortamın gazını almaya atıf bir tuzaktı. Borçlu kılma işi, yoksulu çalıştırma tecavüzüne izindi.
Borçla kılıp faiz alma kolektif inşanın unsuru değildir. Kolektif sistemin kendisini çevrilmeyecek bir depo amortisman (aşınma, yıpranma iş göremez olma eskime payı) gücü vardı. Kolektif amortisman genel yararla vardı. Kolektif amortisman, köleci sistemle efendi yararını amorti etmeye dönüşmüştü.
El ‘in keyfi takdiri efendi yararını gözeten paylaşma ve eylemdi. Bu eylem genel olan amortismanı parçalı dağılım yaptı. Yerde-gökte bulunmakla efendinin olan kolektif amortismanları El öncüt verdi. Ve El öncüdünü kat kat olarak geri istedi. Kişiler kendi emek gücü üzerinde borcunu, borcun kat kat fazlasını, yarın yeniden iş başı yapacağı kendi depo enerjisi için çalıştı.
Yani faiz köleci sisteme özgü olan, efendi köle arasındaki borcu, takas ettiriyordu. Kolektif yapıların ne borç vereni vardı, ne de borç alanı vardı. Ne de borç alıp verme gibi böylesi bir durum belirebiliyordu.
Öncüt verip, öncüt alan sistem, bir Ali cengiz oyunuydu. Eğer köleci bir sistem içinde olunacaksa faiz gerekli ve kişi sahipli öznel geri bağlanımdır(!) Mülk sahibinin El takdirle huzur hakkıydı!
Eğer bu al gülüm ver gülüm tarzı ödünç alıp, borç ödeme tutumu; feodal ve çoban efendilerin öncüt verip öncüdünü kat kat geri alması biçiminde sürüyorsa; El için hiç bir sıkıntı yoktu.
Bu ilk dönem içinde El ’in ortaya koyduğu bu alış verişe işinde ödünç vermekle öncüdün fazlasıyla geri ödemesi “borcu eda etmeydi”.
Borç öyle bir sihirli söylemdi ki unutulmayacak, akıllarda hiç çıkmayan zikir söylemi olsun diye ritüelleri de borç sayılıp kölenin boynuna ödenmesi gereken bir vebal olarak asılıyordu. İbadetler de “borcun ödenmesi olarak eda ediliyordu”.
Aslında borcun kat kar fazlasının geri ödeme tutumu, bal gibi faiz olduğu halde, gelenek içinde faize ilişkin bahis yoktu. Neden acaba? Çünkü bu ilk dönem henüz sterildi. Ortamda burjuva gibi feodal efendiyi de borçlandıran bir olgu yoktu.
İlk steril ortamda borcu veren de verdiği borcu kat kat geri alanda feodal efendilerin kendisiydi. Böyle olunca faizde neydi? Faizin haram olması da neydi?
Bu yola hikmetle olan Salihlerin yolu deniyordu. Salihlerin yolu köleci tecrübeyle şöyle belirleniyordu. "Aranızdaki borç ilişkisini (ne demekse) adaletle yazın, hiç bir şeyi eksik bırakmayın" diyen El buyruğu; hem borç alıp vermeye izin veriyordu.
Hem de bir sömürü enstrümanı olan borç alıp vermeyi meşru eden ezme ve ezilmeye, onay veriyordu. Köleci mantığa göre bu akış gayet doğruydu.
Bu söylem köleci mantığa göre doğru olmasına doğruydu da "baltanın sapına dana kir bırakana kadar" doğruydu. Ortaya feodal efendilere borç verip feodal efendileri borç altında inim inim inletecek bir dana olan burjuvazi ortaya çıkınca, baltanın sapı kirlenmişti. Bu kirlilikle balta ele alınmaz olmuştu.
Eğer ilk kurulan köleci ortamın sterilliği bozulmuşsa. Ve ortamda "banker bank" denen yeni türedi para adamı burjuvalar belirmişse.
Ve bu burjuvalar borçlandırma hususunda da El i taklit ederek, El ‘in yolunda giderek; El ‘i kendi silahıyla vurarak feodal efendi ile çoban efendilere öncüt verip; verdiği borcu kat kat fazlasıyla geri alıyorsa; ortaya yeni bir İRADE ile çatışkın bir güç çıkmış demekti!
Yeni iradi güç Mamondu. Bütün sorun şuydu. El ’in egemenliği mi, Yoksa Mamon ‘un iradesi mi? Siz de El den yana mıydınız? Yoksa Mamon ‘dan yana mı taraftınız?
Aslında sizin işiniz "kırk katır mı, kırk satır mı? Olmanın iki arada bir derede kalıp ezilme, konusuydu. El ’in kolektif sistemle olan savaşı çoktan bitmişti. Arada 3700 yıl geçmişti. Şimdiki savaş El ve Mamon savaşıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.