- 1359 Okunma
- 7 Yorum
- 16 Beğeni
YARIM KALAN BİR HAYAT
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Adam yönü belirsiz adımlarını savururken döşemeye kendi kendine konuşuyordu;
- Güneş ibrişim iplikleriyle insanların ciğerini işliyordur diyordu tavana yakın pencereden dışarıya bakarken. Mavi kıvırcık dalgalar oynaşıyordur denizin üstünde. Bulutlar da saklanmışlar buharlaşıp kaybolmaktan korktukları için. Sadece bulutlar mıdır korkan, insanlar da sinmişlerdir bir ağaç gölgesine. Çiçekler taç yapraklarını kapatıp saklamışlardır tohuma dönecek bağırlarında sakladıkları sevgiyi. Kuşlar da uçmuyordur kanatları tutuşur diye. Ve ben burada, hem de güneşten korkmadan, bir zamanlar korktuğuma yanarak… Yanıyorum güneşin değmediği yerde… Ben burada!
Ağır bir ter ve sigara kokusu sinmişti odanın içine. İçeride içilmesi yasaktı ama dışarıda söndürmeden birbiriyle yaktıkları sigaranın kokusu siniyordu üstlerine. Tavandaki ışığa bağlı gürültüyle dönen vantilatör de işe yaramıyordu.
Beton zeminde eziliyordu kimliksiz küfürler, kesik burunlu Çarşamba pabuçlarının topukları tarafından. Dökülen voltalar kalıplaşmıştı adeta. Geceden kalan şekilsiz feryatların izi duruyordu yastıkların üstünde. Duvara ismi belirsiz simalar kondurulmuştu, akrebin kıskacında acı çeker gibi bakan.
Gardiyanın sesiyle ürperdi odadaki herkes. Kimisinin heyecan, kimisinin korku çöreklenmişti yüreğine. Tek tek isimler okundu.
- Ahmet Şahin, Talip Tanrıverdi, Selim Ayan… En son onun adı okunmuştu. Mehmet Temiz!
Kahır yağan buruşuk dudağından gülüşünü sökerek gidip mektubu aldı. Önce “ Okundu” ibaresi bulunan mavi soluk damgaya takıldı gözleri. Özel diye bir şey yoktu bu özel yerde. Açarken zarfı çöktü ranzasının üstüne. Demir yaylar gıcırdadı, dişlerinin gıcırdadığı gibi. Kısacık bir mektuptu, eşinin gözyaşları ıslatmıştı yazarken kâğıdı. Nasılsın diye başlayan, ne istersin diye soran kelimelerle devam eden mektup birkaç dörtlükle son buluyordu.
Göz kırparken yıldızlar bulutun arasından
Yok olur bütün dünya sen girersin gözüme
İçime ateş dolar bahtının karasından
Sen tutuklu ben serbest isyan düşer sözüme.
Ne mutlu eder acep güneşi mi tutayım?
Adını mı yazayım hüzzam çalan sazıma?
Giderken son halini istersen unutayım
Kurtuluşu işleyip her gece niyazıma.
Aldığı mektup serinletecek sanıyordu yüreğini. Oysa kaynayan semaverden doldurulmuş bir bardak çayı bir anda yutmuş gibi yanmıştı. Korlaşmış kelimeler oturmuştu boğazının orta yerine. Etrafına baktı, oda arkadaşlarının kimisi zarfın içindeki resimleri gösteriyordu arkadaşlarına. Kimisi ağlıyor kimisi mutluluğun kanatlarında uçuyordu. Gecenin yıldızlarını gözlerine mi hapsetmişlerdi onlar, ışıl ışıldı gözleri, kendisi koyu karanlığa düşerken?
Cevap yazmalıyım dedi kendi kendine, meraklanır yoksa. Uzaktı evi, gelemiyordu eşi yanına her zaman, belki bayramda gelebilirdi… Yastığının altından çıkartıp kâğıtlarını cevap yazmaya başladı.
Hasret kokan mektubun elimdeydi bu sabah
Soruyorsun sürekli “halin nedir, nasılsın?”
Söyleyeyim sevgili fayda etmiyor eyvah
Bu can kurbanın olsun saçlarınla asılsın.
Demişsin “ne istersin getireyim gelirken”
Bir tutam gerçek getir yalanları ezmeye
Ruhum acı çekmeden göklere yükselirken
Biraz da bahar getir nefesiyle gezmeye.
Bulur musun bilemem çocuk düşümden biraz
Mektubun arasına koyup göndersen bana
Eskide kaldı diye etme sakın itiraz
Bir günü bile olsa derman olur bu cana.
Sevgi ve hasretini de iliştirip gönderilmesi için teslim etti gardiyana. Şimdi beklemek kalmıştı uzaktan gelecek cevabı.
****
Nice yıldızlar döküldü gökyüzünden hapishanenin çatısına, nice yumurtalar çatladı serçelerin yuvasında. Haber yoktu, cevap da…
Dikişli yerlerinden kanıyordu kalbi. Tutunuyordu hayalindeki resmin sıcaklığına. Her gece tavana yakın pencereden baktığında şaşıp kalıyordu. Yıldızlar mı çıldırmıştı ateşten oklarını atıyorlardı birbirlerine. Ay da görünmüyordu çoğu kez, yüreği de gökler gibi karanlığa gömülüyordu.
Bir sabah ölüsünü buldular adamın. İftiraya kurban gitmişti, hayalleri gitmişti, gelmeyen haberle umudu gitmişti, özlemleriyle sürüklenip canı da gitmişti.
Yanında gönderilememiş birkaç dize ve taşların arasında doyasıya yaşayamadığı umudu saklı kalmıştı.
Harflerimin ışıkları sönüyor bir bir
Yıldızların söndüğü gibi…
Kalbimin atışı ağzımı doldurdu
Tüküreceğim yere o da susacak,
Sana sustuğum gibi
Geç kaldın sevdiğim
Artık çok geç!
Not: Mektup, hece şiiri, şiirsel metin, durum öyküsü kolajı
YORUMLAR
Afet İnce Kırat
Değerli Üstadım,
Kaleminizden dökülen satırlar ve dizeler huzurunda saygıyla eğilmek isterim. Baştan sona şiir niteliğinde okudum. Şiirsel anlatım tarzına ve dizelerde ki akıcılığa hayran kaldım.
Betimlemeler yeri yerinde kullanılınca yazıya ayrı bir ahenk, ayrı bir güzellik katmış. Duygular sel olup akmış. Esaret, hasret, sevda... ne bileyim, bir yüreğe sıkışan bütün güzellikler, ne ararsan var. Tebrikler....
Saygılarımla Efendim.