- 281 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
"HAKKIMI HELAL ETMİYORUM" DEME HAKKIN VAR MI?
Hak; İnkârı mümkün olmayacak kesinlikte gerçek (sâbit) olan şeydir. Hak kelimesi, “varlığı kesin olan, mutlak gerçek, hikmete uygun olarak icat eden” anlamlarından dolayı aynı zamanda Allah’ın bir ismi veya sıfatıdır. Hak, vahiy kaynaklı bilgi ve değerler; batıl ise, beşer zihninin mahsulü, vahiyle çelişen bilgi ve değerlerdir. Hak, kaynağını vahiyden alır. Zira çağa, toplumlara, kültürlere, bireye göre değişmez doğruları, sabit evrensel değerleri, inançları sadece Allah belirleyebilir, bilebilir ve Allah hükmedebilir. Beşer, Allah bildirmediği sürece neyin hak neyin batıl olduğunu bilemez.
“Dediler ki: ’Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’” (Bakara Suresi 32. Ayet)
Gelenekçi inanç ekolleri Kur’an’ın yeterliliğini kabul etmeyip uydurma hadislerle dinî meseleleri açıklamaya çalıştıkları için, bu yüzden hükümleri her zaman ve her konuda batıl olmuştur. Hak konusu da bunlardan biridir. Vahyin yeterliliğini kabul etmeyenler hak içtihatta bulanamazlar.
Beşer, Allah’a karşı sorumludur; yaşadığı hayatın hesabını da sadece Allah’a verecektir. İnsanı Allah yaratmış ve nasıl yaşaması gerektiğini, farzları, haramları ve helalleri vahiyle bildirmiştir. Eğer, Allah’ın koyduğu sınırları aşarsanız, Allah’a karşı olan sorumluluğunuzu yerine getirmemiş ve günah işlemiş olursunuz. Günahları da sadece ve sadece Allah bağışlar.
“Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?” (Âl-i İmrân Suresi 135. Ayet)
Allah’ın sorduğu soru manidar. Bu soru aslında, Allah’tan başka günahları affedecek bir merciinin olamayacağının ilandır.
Şimdi, konuyu daha anlaşılır kılmak gayesiyle hak kavramıyla alâkalı misaller verelim.
Hırsızlık yapan, kamu malını çalan insan bir suç işlemiştir. Suç, kamu düzenini bozmuş hem topluma hem de bireye zarar vermiştir. Suçun dünyevî cezasını kamu otoritesi verir. Hırsız hapis yatar. Peki, suçun manevî cezası ne olacak? Suçlu, Allah’ın sınırlarını aştı. Suçlu, mahşer meydanında dirildi. Kamu malı olduğu için bütün insanların çalınan malda payı var. Malı gasp edilen insanların hepsi, hakkımızdan vazgeçiyoruz, dese bunun dinî bir anlamı yok. Yok, zira beşerin günah bağışlama hakkı yok; o hak sadece Allah’a ait.
Gıybet ettiniz, Müslümana lakap taktınız, Müslümanla alay ettiniz… Bunların hepsi günah. Kardeşiniz sizi bağışladı diyelim. Ama bu sizi Allah’ın bağışlayacağı anlamına gelmiyor.
Şeyhler ve evliyalar mahşerde şefaatçi oluyorlar, müritlerine ceplerine sokup olmayan sırat köprüsünü cümbür cemaat geçiyorlar ve müritlerini cennete yerleştiriyorlar… Gelenekçi şirk mitolojisi böyle; fakat Kur’an’a göre, günahları sadece Allah bağışlayabilir. Aracıların aracılıkları hükümsüzdür.
Anne baba hakkı var mıdır?
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarıyorsunuz.” (Nahl Suresi 53. Ayet)
Hiçbir beşerin hiçbir beşer üzerinde hakkı yoktur; zira insana hayatı boyunca ulaşan nimetlerin hepsi Allah’tandır. Kulları üzerinde Allah’tan başka hiçbir varlığın maddî veya manevî hiçbir hakkı yoktur. Anne babaya hürmet etmekle, onların kendisi üzerinde hakkı olduğunu iddia etmek aynı şeyler değildir. Allah, birçok ayette anne babaya iyi davranılmasını emreder, ancak anne ve babanızın sizin üzerinizde hakkı vardır, demez. Anne babaya itaatin de sınırları vardır. Şirk emreden ebeveyne itaat etmemek farzdır. Hakkın hatırı her şeyin üstünedir.
Ruh- madde bağlamında hak kavramı
Ruh, madde zannedilen görüntüler âlemini göz dediğimiz pencerelerden seyreder. Ruhun izlediği görüntüleri yaratan Allah’tır. Ruhun, elips şeklindeki ekranda izlediği görüntüler hakkında sadece Allah tasarrufta bulunabilir. Hiçbir beşer diğer bir beşerin izlediği görüntüleri değiştiremez, ekleme veya çıkarma yapamaz, müdahale edemez... Dolayısıyla size hiç kimse ne fayda sağlayabilir ne de zarar verebilir. Aksine inanmak şirktir ve Allah, şirk günahını affetmez. Şirk, ruhun izlediği görüntüleri Allah’tan başka bir varlık da yaratabiliyor, demektir. Allah’ı tenzih ederiz. Bu nedenle; şeyhlerin ve evliya denilen müşriklerin keramet menkıbeleri çocuk masallarından öteye geçmez ve hepsi zırvadır.
“Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” (Mü’minûn Suresi 71. Ayet)
Vâhid, Allah’ın isimlerindendir. Zâtında tek olan, kendisinden başka olmamak, zâtında, sıfatlarında, işlerinde ve hükümlerinde, fiillerinde aslâ ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan demektir.
Hak, sadece Allah’ın vahiyle bildirdikleridir. Mezhep ve hadis imamlarının, şeyhlerin, mutasavvıfların hadis ve Ortadoğu kültürleri mitolojisiyle harmanlayıp anlattıkları şeylerse, tamamıyla batıldır. Gelenekçiler, hakkın muhtevasını Kur’an’daki vahiyden koparmışlar ve toplumsal ve bireysel yozlaşmanın kapılarını ardına kadar açmışlardır. Hak; lafız olarak vardır, fakat muhtevası şirktir. Hakkı iptal eder yerine gelenekçi din öğretisini koyarsanız yozlaşma başlar ve her şey bozulur. Hakkı iptal etmek; Allah’ın sıfat ve fiillerindeki teklik olgusunu inkârdır. O zaman başka hak sahipleri türer. Şeyh ne diyor? Elimi eteğimi öpün, mahşerde günahlarınızı affettireyim. Cehennem azabından kurtulmak isteyen cahil müsriklerde kuyruğa giriyor. Gelenekçi ulema ne diyor? Hak, bizim hadisten ve vahiyden anladığımızdır ve bu nedenle bizim mezhep ekollerimiz haricindeki din anlayışlarına uyarsanız kafir olursunuz. Hak sadece bizim dediğimizdir. Politikacı ne diyor? Hak benim! Hakkı bulmak isteyen bana uyacak yoksa hain olur, mürtet olur… Gelenekçiler Allah’ın Vâhid ismini inkâr ettiklerinin farkında dahi değiller. Hükmetmek, hak hüküm vermek, hak hüküm belirlemek bir fiildir. İşte, gelenekçiler vahiyde olmayan hak kavramından farklı içtihatlar yaparak Allah’a bu fiilinde ortak olmaya çalışıyorlar.
Sonuç
Şimdi, Ortadoğu’ya bakın.
Ne görüyorsunuz?
Bozulma, bozgunculuk, sefalet, zulüm, sömürü, yozlaşma…
Neden?
Hakkı; Kur’an’a göre değil, kendi keyiflerine / hevalarına göre tanımlıyorlar da ondan. Hak gelince batıl zail olur değil mi? Hani, neredeler? Batıl zail olmuş mu? Hâkimiyetimiz ortadadır, hakimiz diyenler, İslâm coğrafyasındaki zilleti nasıl tevil edecekler? Hayır, hak gelmedi ve hepiniz batılsınız. Her türlü rezillik kol geziyor, ama adamlar haktan bahsediyorlar.
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
“Haberiniz olsun; hüküm yalnızca O’nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır.” (Enam 62)
“Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf 26)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.