- 510 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SAVAŞ VE BARIŞ
Lev Tolstoy’un SAVAŞ ve BARIŞ romanın dört cildini nasıl okuyacağım, diye uzun zamandır kendimle cebelleşiyordum. 150 yıl önceki zor şartlarında bu romanı yazmak için yazarının çektiği sıkıntıları düşünerek okumaktan kaçıyorsam yazıklar olsun benim gibi okuyucuya, diye kendime sitemde bulunmadım değil. Nihayet kendi işlerimi de aksatmayacak şekilde bir ayda romanın tamamını bitirmiş oldum.
Beş aile var. Bezuhov Ailesi. Rostov Ailesi. Bolkonksi Ailesi. Kuraginn aİLESİ. Drubetskoy Ailesi. Ana karakterler bu beş ailenin fertlerinden oluşmaktadır. Yan karakterler hizmetçiler, kahyalar, subaylar daha bir sürü insan. Aileler çok büyük topraklara sahip. Binlerce serf(toprak köleleri) emirlerinde çalışmakta. İki dudaklarının arasından çıkacak sözler, kölelerin kaderlerini belli etmekte. Serflerinin hatalarını gördüklerinde kimselere hesap vermeden Sibirya’ya sürgüne bile gönderebilmekteler. Romanın ilk başlarında Rus sosyetesinin eğlenceleri arasında buluyorsunuz kendinizi. Fransa imparatoru Napolyon Bonapart, Avrupa’yı dize getirerek Moskova’ya doğru ilerlemektedir. Aslında Moskova seferinden önce ilk hedefi İngiltere’yi işgal etmekti. Koşulların elvermemesi üzerine yönünü Rusya’ ya çevirmiştir. Kendi ordusunu Avrupa’ da işgal ettiği ülkelerin gençlerini de alarak güçlendirmiş durumdadır. Emri altındaki en alt rütbesinden en yüksek rütbesine kadar bütün askerler, kendisini adeta ilahlaştırmışlardır. Hatta, akıntısı çok güçlü olan bir nehirden karşıya geçmesi çok güç olmasına rağmen üst rütbeli bir subay, mahiyetindeki askerlere karşıya geçmelerinin emrini vererek onlarca askerin boğularak ölmesine sebep olmuştur, hem de Napolyon’un gözlerinin önünde.
İşte böyle, en çılgın düşmanın yaklaşmakta olduğu bilindiği halde Rus sosyetesi balolar tertipleyerek eğlenmelerinden geri kalmazlar. Tabi ki entrikalar, aşklar da bütün hızıyla devam etmektedir. Eğlenceler, menfaat ilişkilerinin, evliliklerin, aşkların doğması için aile fertlerini bir araya getirmektedir.
Moskova için tehlike çanları çalmaya devam etmektedir. Yaklaşan düşmana karşı sosyete(beş aile) kayıtsız kalamaz. Bolkonski Ailesinin büyük oğlu Andrey, geride ailesini bırakarak orduya katılır. Küçük bir çarpışmanın ardından rütbesi yükselir. Diğer ailelerden birinin oğlu, genelkurmay başkanının postalığını yapmaktadır. Aile fertlerinden yeni yetişen genç kız Nataşa, eğlencelerde karşılaştığı erkeklere aşık olur. Andrey’in karısının ölümden sonra Andrey’le şartlı olarak nişanlanırlar. Andrey, savaşta iken Nataşa, sözünde duramaz; evlenip ayrılan, ya da evli olup hovardalığını elden bırakmayan kişilere gönlünü kaptırır. Karşılıksız aşklar, entrikalar diz boyudur. Piyer, karısının aşığıyla düelloya girer. Karısı öldükten sonra Nataşa’ya aşık olduğunu söyler. Bazıları, mirastan faydalanmak için evlilikler yaparlar.
Nihayetinde Napolyon, Moskova’yı işgal etmiştir. Binlerce insan ölmüş, binlerce insan yok yoksul kalmıştır. Açlık diz boyudur.
Rus genelkurmay başkanı Kutuzov, Napolyon’un ilerlemesi karşısında ordularına sürekli olarak geri çekilme emri vermiştir. Napolyon’ un Moskova’yı işgal ettiğinde bile direnme göstermeyerek sürekli olarak geri çekilmiştir. Moskova aşağı yukarı tamamı şehri terk etmiştir.
Fransız Ordusu, Moskova’da bir ay kalmış bu süre içerisinde her tarafı yağma etmiş, yangınlar çıkararak şehri yaşanmaz hale sokmuştur.
Rus komutan, çeteler oluşturarak Fransız ordusunu sürekli taciz ve yer yer imha ederek geri püskürtmeye başlayınca Fransızlar geri çekilmek zorunda kalmışlar. Rus’ların çete saldırıları devam ettikçe gözü yılan Napolyon geri çekilme emri vererek Moskova’yı terk etmiş, Fransa’ya geri dönmeyi yeğlemiştir.
1805- 1812 arasında Fransızlarla Ruslar arasında gerçekleşen bu savaşta geride binlerce ölü, yıkılan yuvalar, gerçekleşmeyen aşklar bırakmıştır.
Bu sosyetik beş aile’nin her ne kadar savaş dolayısıyla kimyası bozulmuş olsa da sonradan yaralarını sararak halktan kopuk yaşantılarına devam etmeyi sürdüreceklerdir.
Romanın içerisinde anlatılanların çoğu belgelere dayanılarak anlatılmış olsa da kahramanların içselleştirilmesi açısından romandaki akıcılık okuyucuyu içine çekiyor.
Olaylar, savaş alanı dışında tamamen yüksek sosyetenin hayatlarını yansıtmaktadır. Yoksul tamamen yok denecek kadar geri planda bırakılmıştır. Bence bu, zaman zaman romanın yazarı Lev Tolstoy’un kendi yaşantısının izdüşümlerinin romana yansımış halidir.
Yükse sosyete tamamen kendi aralarında ana dillerinden ziyade Fransızca konuşmakta. Bu da, 1789 Fransız Devriminin Rus sosyetesini nasıl etki altına aldığını göstermekte. Fransızca konuşmak sanki ayrıcalıkmış gibi.
Ayhan Sarıkaya