- 409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜSEYİN OLDUM
HÜSEYİN OLDUM
Bu Anneler Günü gidemedim memleketime. Annemin mezarının başına gidip dualar edemedim. Mezarının başına diktiğim gülün bakımını yapamadım. Bu içimde ukde oldu.
Bir an olsun huzur bulmak için, güzel bir buket yaptırdım, elimde güzel buketle yaşadığım yerde bulunan huzur evine gittim. Girer girmez nur yüzlü pamuk tenli bir hanımefendinin bana dikkatli dikkatli baktığını gördüm. ’ Hüseyin’im, buradayım yavrum,’ dediğini duydum. ’Beni birine benzetti galiba,’ diye düşündüm, içeri girdim. İçim cız, etti. Yüreğimden bir şeyler koptu adeta. ’Bu olabilir mesela,’ dedim içimden. Yetkililere gelme sebebimi açıkladım. Bütün kadınların buna ihtiyacı olduğunu, hepsiyle görüşmemin daha iyi olacağını söylediler. ’Hazırlıksız geldim, annemin yerine koyabileceğim, elini öpüp alnıma koyacağım ve bu çiçekleri ona verebileceğim bir hanımefendiyle görüşmek istiyorum,’ dedim. Bir başka gün hepsini ziyarete gelebileceğimi belirttim. Sağ olsunlar anlayışla karşıladılar. ’Mesela şu girişteki kamelyada oturup kapıdan girenlere bakan hanımefendiyle görüşebilirim,’ dedim. Vakit kaybetmeden yanına gittim. ’Anneler Gününüz kutlu olsun, izin verirseniz elinizi öpmek istiyorum,’ dedim. ’Allah razı olsun yavrum, Allah razı olsun Hüseyin’im, on iki yıldır seni bekliyordum, umudumu hiç kesmemiştim, şükür kavuşturana, gel sarılayım boynuna, koklayayım seni,’ dedi.
Belli beni Hüseyin’ e benzetti. Eğildim elini öptüm, elimdeki çiçekleri yanındaki sandalyenin üstüne koydum. Sarıldı boynuma büyük bir özlemle sıkı sıkı sarıldı. Kokladı boynumu, saçlarımı okşadı kırışık, pamuk gibi elleriyle. Beni bırakınca çiçekleri ona verdim. ’Bizim tarlalardan mı topladın yavrum? Ne de güzel kokuyorlar,’ dedi kokladı, kokladı, içine çekti.
’Geleceğini biliyordum yavrum. Tam on iki yıldır her gün buraya oturuyorum ve yavrularımdan birinin gelmesini bekliyordum. Ya ablaların, ya sen, ya kardeşin Hasan.. Olsun geldin ya yavrum, şükür kavuşturana,’ dedi.
Olanları anladım tabi. Benim oğlu Hüseyin olmadığımı söyleyemedim. Kısa sürede bırakıp gidemedim. Gebze’de yaşayan Nuriye’yi, Bursa’daki Necmiye’yi ve İzmir’de bulunan Hasan’ı sordu. Bu mutluluk dünyasını karartamazdım. Hepsinin iyi olduklarını, en kısa zamanda geleceklerini, bol bol selam söylediklerini söyledim.
Koynundan bir fotoğraf çıkardı, ’Bak yavrum, hepinizi koynumda saklıyorum, sürekli öpüyorum, kokluyorum, biraz olsun özlem gideriyorum, sonra gelip burada bekliyorum. Ama hiç umudumu yitirmedim. Yavrularım mutlaka gelir, beni unutmazlar, diyordum,’ dedi, tekrar boynuma sarıldı. Gözlerimi gizlemeye çalışarak ağlamaya başladım. Hıçkırmamak için kendimi zor tuttum.
Ciğerlerim dağlandı. Herkesin evladı ziyarete geldikçe daha da umutlanmış. Lakin hayırsız, nankör evlatları bir kere bile gelmemiş. Fotoğraflarını öpmüş de öpmüş.
Düşünün, kendisini öyle inandırdı ki benim yıllardır görmediği hayırsız oğlu Hüseyin olduğuma, mutluğu bitmesin diye adını bile soramadım. Giderken görevlilerden öğrendim. Zeynep’miş adı. Her hafta aynı günde aynı saatte gittim Zeynep Teyze’nin ziyaretine. Oradakilere beni Hüseyin olarak tanıştırdı. Böylece ben artık Hüseyin oldum. Getirdiğim çam sakızı çoban armağanı hediyeleri, oradakilere kendisi hediye etti. ’Sizin de yavrularınız size getirsin,’ dedi onlara. O gün bu gündür adım Hüseyin oldu. En azından huzur evinde öyle oldu. Bundan bir şikayetim oldu mu? Asla, gurur duydum. Böylece az da olsa anne özlemimi giderdim. Bedduayı sevmem aslında ama içimden Zeynep Teyze’nin çocuklarının da annelerinin yaşadıklarını yaşamaları için dua ettim. ’Bir gelen olmaz mı?’ diye kapılara baksınlar, sonları ondan beter olsun.
İSMAİL MALATYA 07/02/2021-PAZAR-İST.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.