- 386 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HACI SÜLEYMAN EFENDİ
İstiklal Harbimiz öyle olaylarla doludur ki bunlar adeta bir destandır. Kahramanlıklar, özveriler, sıkıntılar ve daha nice hikayeler, her bölgenin tarihinde ortak değerlerdir adeta...İstiklal Harbi aynı zamanda vatanseverlik sınavıdır. Dağdaki ’’eşkıya’’yı ovaya indirmiş ve kahraman yapmıştır. Buna en güzel örnek Ege bölgesindeki eşkıyalardır. Osmanlının son yıllarındaki sosyo-ekonomik çürümenin sonucu ortaya çıkan eşkıyaların birçoğu, vatanın işgal edilmesiyle silahını düşmana çevirmiş ve ilk direniş örgütlerine katılmıştır. Her eşkıya aynı zamanda efe değildir. Efelik, Ege’de yiğitlik ve kahramanlık demektir. Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve Ödemişli İsmail Efe gibi...
15 Mayıs 1919 günü İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu, işgali adım adım Ege illerine genişletir. 27 Mayıs günü de Aydın’ı işgal eder. Bunu duyan Nazillili aydın din adamı Hacı Süleyman Efendi, dağdaki Demirci Mehmet Efe’ye haber göndererek görüşmek ister. Efe bundan huylanır ve teklife ’’hayır’’ der. Ama daha sonra yapılan görüşmeyle inmeyi kabul eder. Bakın bunu yıllar sonra Refet Paşa’ya nasıl anlatır:
’’Vaziyet çok karışıktı. Hem Yunanla çatışmayı göze almak, hem de hükümete güvenmek gerekiyordu. Allahın bildiğini kuldan saklamak mümkün değil. Kendisini evvelce gördüğüm ve her tanıyan gibi benim de hayran olduğum bu yaşlı hocaya öyle bir teklifte bulunayım ki kabulde çok düşünsün ve eğer işin içinde bir kancıklık varsa ortaya çıksın dedim. ’’Oğlunu göndersin, yanımda rehin kalsın. Bana bir kötülük olursa öldü bilsin.’’ haberini saldım. Ben cevap beklerken bir de baktım ki iki gün sonra genç oğlu çıktı geldi. Çok da faydalı oldu. Ben de anladım ki memleket öz evlatları feda etmenin eşiğinde. İnsanlığımdan uyanmamak için silahı kafire çevirdim. Asıl ibretli olan, Ragıp Bey’i bir zaman sonra salıvermek istedim. Bu sefer o ’’gitmem’’ diye tutturdu. Bizlerin nasıl canla başla savaştığını görmüştü. O da bizlere katılıyor. Bizlerden hiç geri kalmıyordu. Hem de diyeceğim ki, genç yaşına rağmen bir çok kere bizi doğru yolda aydınlattı.
Demirci Mehmet Efe’yi dağdan indiren Hacı Süleyman Efendi de ayrı bir kahramandır. İşgal öncesi Nazilli’de Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’ni kurmuş ve yöredeki önderleri bunun etrafında toplamıştır. Hacı Süleyman Efendi, 1855 yılında Nazilli’de dünyaya gelmiş aydın bir din adamıydı. Halkçı ve toplumcuydu. Ağalık ve aşiret sistemine karşıydı. Köylüyü ezenleri’’ alçaklar’’ diye nitelendirir ve bunlara karşı yoksul halkı tutardı. Bu manada öğrendiği Arapça, Rumca ve Fransızcası ile de durmadan okur ve aydınlanırdı.Nur-u Osmaniye Medresesi’ni bitirmişti. Aydın fikirlerini etrafına yayardı. Meşruti İnkılaptan sonraMeclis-i Mebusan’da Aydın mebusu olarak görev yaptı. Eğilmez bir başı vardı. Mebusların Abdülhamit’in huzuruna çıktığı gün O, eğilip Padişah’ın el eteğini öpmedi. Ona göre nasıl olurdu;inkılabı el etek öpmek için mi yapmışlardı...
Büyük bir harbe girilmiş ve kaybedilen harpten sonra Anadolu adım adım işgal edilmiştir, Direniş için Anadolu’nun her yerinde örgütler kurulur. Yunan işgali, Nazilli kapılarına kadar geldiğinde Ankara ile temasa geçen Hacı Süleyman Efendi, ilk iş olarak Demirci Mehmet Ağa’ya haber salar ve mücadeleye devam eder.İlk günler buna güvenmeyen Demirci Mehmet Efe, Süleyman Efendi’nin 31 yaşındaki oğlu Ragıp Efendi’yi rehin ister. Hacı Efendi’de oğlunu rehin olarak gönderir ve Demirci memleketin durumunu idrak ederek mücadeleye katılır. Demirci Mehmet Efe, Umum Aydın ve Havalisi Kuva-yı Milliye Kumandanı olur.
Nazilli’nin beyni olan Hacı Süleyman Efendi, 6 Ağustos1919’da Nazilli Kongresini toplayan önder isimdir. Bu kongrede tarihi kararlar alınır. Bölgenin ikmal, iaşe ve örgütlenme işleri için gerekli olan para ve malzeme tedariki için seferber olunması vu bunlara kaynak bulunması kararı alınır. Hacı Süleyman Efendi’nin namı Erzurum ve Sivas’a kadar varır. Rauf Orbay’ın girişimiyle Hacı Efendi, delege olarak Sivas’a çağrılır. İlerlemiş yaşına rağmen bundan kaçınmaz ve Sivas ellerinin yolunu tutar. Burada Mustafa Kemal’in çizgisinde mandacılığa karşı durur. Ayrıca İstanbul’dakiMeclis-i Mebusan’a gitmek isteyen Rauf Bey’e bunun çok sakıncalı olduğunu söyler ve bunu dinlemeyen Rauf Bey, daha sonra tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderilir. Döndüğünde ise Hacı Efendi’den özür diler...
Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi’ne de İzmir milletvekili olarak katılan Hacı Süleyman Efendi, burada da Mustafa Kemal’in grubunda hareket eder. Özellikle tutucu vekillerin tepkisini çeken önergeleriyle dikkat çeker. O günün imkanlarıyla öğretmenlerin maaşlarının bir an önce ödenmesi ve eğitimin yerel yönetimlere bırakılmasını ister. Yine cami yerine okul açılması türündeki önerileri ise bir hayli ilginçtir.
Bu konuda 22 Mayıs 1920 günü Mecliste yaptığı konuşmada şu veciz özleri söyler:
’’Bugün köylerde ufak tefek okul yapmak şehirlerde büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. Eğitim düzeni olmayan bir milletin medeni düzeni de olamaz. Bu eşkiyalıkların, rezaletlerin, alçaklıkların nedeni hep cehalettir. Köylerde yalnız erkekler için değil birer de kızlar için okul açmak gerekir.’’
18 Eylül 1920 günü Meclis’e verdiği kanun tasarısı nedeniyle yaptığı konuşmada ise şunları söyler:
’’Hele köylüden; çocuklarını okutacağız diye eğitim payı ve eğitimle ilgili zorunlu masraflar adı altında para alıp da aynı para ile yüksek okullarda zenginlerin, ileri gelenlerin çocuklarının okutulması kadar açık bir aldatmacılığın, sarih bir zulmün ve istibdatın, elle tutulur bir eşitsizliğin bizden başka milletlerin birinde benzerini bu dünya aynasında göremiyorum. Hülasa, kötü ahlak gibi bir piç doğuran ve hasis çıkarlar uğrunda baş tacı olan islamlığı ayak altında ezen ve sonra da köpek leşi gibi yokluk çukuruna atan mundar ve kokuşmuş yedi kafalı cehaleti; yurdumuzun en ufak köylerinde bile bir daha girilmeyecek derecede öldürmedikçe bu dünyada var olmamız mümkün değildir.’’
Hacı Süleyman Efendi, kurtuluştan sonra oluşturulan İkinci Meclis’te görev almak istemez. Bunu Mustafa Kemal’e iletir. Bu kararı duyan Mustafa Kemal, Hacı Efendi’ye 20 Mayıs 1923 günü şu telgrafı gönderir:
’’Adaylıktan vazgeçmenizi kaydettik. Siz, bizim her zaman ve her vaziyette samimi bir mefküre arkadaşımızsınız. Afiyetinizi temenni ederim efendim.’’
Hacı efendi bu telgraftan dört buçuk ay sonra 5 Ekim 1923 Cuma günü bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Varlığına bugün de ihtiyaç duyduğumuz Aydın’ın bu aydınlık yüzlü din adamını saygıyla anıyoruz...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.