- 743 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Memleket - Gurbet - Sla
Köyümde ilkokul dördüncü sınıfı bitirip beşinci sınıfa geçmiştim.
Babam bize İstanbul’a taşınacağımızı söyledi. Ben çok sevindim, sevincimden hoplayıp zıplıyordum.
Ne demek yaa İstanbul’a gidecektim, hani gidenlerin anlatmakla bitiremediği, İstanbul’dan geliyorum diye havasını attıkları şu İstanbul.
İstanbul deyince akan sular dururdu. Adına destanlar hikayeler yazılan büyük İstanbul. Herkesin hayallerini süslediği, gitmek için görmek için can attığı İstanbul. Vaybeee, biz İstanbul’a taşınacağız, artık bende İstanbul’lu olacaktım, tatillerde köye gelince hava atacak, ordaki herşeyi anlatırken, İstanbul’da yaşayıpta tatile köye gelen çocuklar gibi, her konuya "bizim İstanbul’da" diye başlayacaktım.
Gün yaklaştıkça benimde sevincim artıyor, heyecandan kalp atışlarım artıyordu.
Artık o büyük gün gelmişti, traktörün remorkuna birtakım eşyaları ve kışlık yiyecekleri yükleyip, otobüse binmek üzere ilçeye doğru yol aldık.
Evet artık otobüsün yanındaydım, eşya ve kışlık yiyecekleri otobüse yüklemeye başladılar. Otobüs devasa kocaman bir bina gibi geliyordu gözüme.
Sevincim kalp atışlarımı ve heyecanımı doruğa çıkarmıştı.
Evet, hareket saati gelmiş yolcular otobüse binmişlerdi.
Annem babam ve ablamla gidiyorduk İstanbul’a.
Otobüs hareket ederken korna sesleri, sevdiklerini gurbete yolcu edenlerin göz yaşları birbirine karışıyordu.
Anlamıyordum, ben İstanbul’a gidiyorum diye sevinirken onlar neden ağlıyordu, nihayetinde sevinme yeri olan büyülü İstanbul’a gidiyorlardı?
Otobüs hareket ederek gidiyor, aşağıdan Allah’a emanet olun, güle gidin, hoşçakalın sesleri geliyordu.
İlçeden ana yola inmiş büyülü şehir, efsane şehire doğru yol alıyorduk.
İlçeden ilçeye aralarda köylerden geçiyor vilayetler aşıyorduk. Ankara’yı karşıdan gördüm, gece karşıdan dağ taş ışıl ışıl yanıyordu. Ablama sordum ışıldayan lambaları görünce, bu kadar camları nerden almışlar diye. Yıllar geçmiş aradan, ablam hala o soruma güler anlatırdı.
En sonunda sabahın erken saatinde İstanbul Topkapı Anadolu otogarına gelmiştik. Otobüsten indik, şöyle bir gökyüzüne baktım, sonbaharın kışa yakın vakti ve gökyüzü adeta akşam darını andırıyordu.
Etrafıma bakınıyor İstanbul’un büyülü güzel yüzünü, anlatmakla bitirilemeyen efsane sokaklarını arıyordum.
İçimde tarifi mümkün olmayan bir duygu inceden inceye yüreğimi sarmaya başladı.
Bu işte bir tuhaflık vardı, İstanbul’a gelmiştim, işte burdaydım artık.
Babam bir taksi çağırdı, eşyaları yükledik ve yaşayacağımız semt Fındıkzade’ye geldik.
Kaya Apartmanı B Blok Daire 4.
Eve çıktık, yengem karşıladı bizi, merakla evin odalarını gezmeye başladım, hiç bizim köydeki evimize benzemiyordu. Duvarları betan, buz gibi soğuktu içim ürperdi. Sonra balkona çıktım, meraklı gözlerle kara güz bulutlarının kapladığı, güneşin gizlendiği çevreyi seyretmeye başladım. Nereye baksam bina nereye baksam beton bloklar.
Ağaç göremiyordum, yeşillik adına bir şey yoktu. Canım sıkıldı, ruhum daraldı, içimde yaşama dair sevinç kalmadı.
Sokağa iniyorum, sokaklar adeta ruhsuz, sanki herkes robot, suratlar asık, hipnoz olmuş gibi dolaşıyordu insanlar. Hemen eve çıkıyordum, evde ruhum daralıyor sokağa, sokaktan eve.
Bumuydu gideceğimde sevinç duyduğum İstanbul. Memleket gözümde tütüyordu, buraların sokakları beton, ruhsuz, sevgisizdi adeta.
Oysa köyümün toprak yolları, tozlu sokakları, o sokakta oynayan çocukları bambaşkaydı, sevgi dolu, yaşam doluydu.
Ben memleketimi özledim, köyümü özledim, nerdende İstanbul’a gelmiştik.
Köyümü istiyorum ben, yollarındaki rüzgarlarla çıkardığı yaprak seslerini duymak istiyorum. Çeşmesinden hiç durmadan gürül gürül akan o kokusuz berrak suyundan içmek istiyorum.
Pazardan değil bahçemizden domates yemek istiyorum. Salatalığı dalından koparmak istiyorum. Ben memleketimi özledim, köyümü özledim, bizim pistan kediyi özledim. İstanbul’un sokaklarında yürürken, nerde inşaat varsa, oradan yürür böyük bir özlemle inşaatın topraklarını çiğnerdim.
Aradan 46 yıl geçti, hayat beni İstanbul’a mahkum etti, bir türlü sevemedim İstanbul’u. Ne zaman tatil zamanı geldimi memlekete gideceğim diye içimi bir sevinç kaplar, o gün heyecandan gece gözüme uyku girmez, ertesi gün uykusuz yola çıkarım. Köyüme varana kadarda o bin km yolda gözüme tek bir uyku bile girmez.
Memleket, memlekeeeet memleket. Can, canan, sevgili, yar memleket.
Özlemim, hasretim, rüyam, hayalim, sevdam, Cennetim memleket.
Gurbete dayanmaya güç veren, yaşama umudu veren, düşündüğümde içime huzur, sevgi mutluluk veren memleket.
Vasiyetim olsun, öldüğümde naşımı memleketime, köyüme götürsünler, atalarımın yanına defnetsinler, belki memleket hasretim bir nebze olun azalır.
YORUMLAR
Çok güzeldi yazdıklarının içinde kayboldum gittim sanki anlattıklarını ben de yaşadım tebrik ediyorum
Sedat Yıldırım
Teşekkür ederim üstadım.