- 421 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Toprak
Konuştuğum yer, sustuğumu incitmeden, durduğuma şaşmadan, sesimi şefkatli yokluğuna açıklıyor. Yoklukça tamamlanan, dokundukça renklenen, tenine diğerkâm mavi-beyaz göğün bereketine, insan teri düştükçe şavkılanan, hasretimin nidâsı topraktır. Diyeceğimden sonra bir şiirin köşesizliğine kıvrılır, ağacının kabuğundan içeriye doğru soğuktan sıcağa bir maral gibi koşan korkusuz bir akışa bağlanırım. Uyurum, uyurum, Su hatıram, Toprak anam, ben "O" olurum.
Bir gülümsenin bitimsiz kızılından kopan ateşin sarkacından yayılan ezginin sınır ayıklayan müşfik ellerinde yürüdüm de seni, zamanın gidenine ve gelenine danışmadım hiç. Sevmenin yakınında bazı kelimeler büzüşür, üşür, çünkü yokluğun içinde Can’a düşen bir ufak tohum, anlamın peşinde yaşlanmışa ağır gelir, taşıyamaz, bir kar tanesinin kendi etrafındaki ikinci dönüşünde yığılıp kalır. Göğe inatlaşan duvarlarsa bağışlamanın sunağında bir soruda başkalaşır. Hiçbir duvar üzerinde yazanı açıklayamaz ve dökülen taşlarına hesap soramaz. Zeytin ağacı düşüncesinde, daha çiçeği açmadan meyvesini bir boğaza akıtır. İnsansa bağışlamayı gecenin siyah kapısı olarak görür. Çünkü gözlerimiz kendimiz ve kendimizle olan meşakkatli çarpışma için hazırlanır da ondan bir açılır, bir kapanır. Bir nehir akışına rağmen birikine ruhun huzursuz yatağında ninniler söyler. O sesi duyabilense duramaz, Sevmeye akar, Denizine kavuşur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.