- 745 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anma TöreniÖykü)
ANMA TÖRENİ
Genç yaşta, Vali olarak atandığı il için tam 5 sene canla başla çalışmıştı genç adam. Halkın içine karışarak, köylere giderek, onlara okullar, sağlık ocakları yapmış, çocukları aşılatmış, fidanlar diktirmiş, dağ bayır demeden köylere gitmiş, devlet ve millet kaynaşmasını gerçek manada yaşı 40 a gelmeden yaşamış ender valilerden birisi olmuştu.
Halk da O’nu hiçbir valisini sevmediği kadar sevmiş ve O’nu her zaman anmaya ve konuşmaya başlamıştı.
Valilik ettiği dönemde bir genci çok sevmişti Vali. Daha lise öğrencisi olduğu halde gazetede yazılar yazarak kendisini destekleyen , herkesin dedikodusunu yaptığı bir zamanda yazıları ile Valiye destek olmuş, yazı ve şiirlerinde Vali beyi çok sevdiğini hissettirmişti. Vali bey de gerçek manada O’nu sevmiş,Genç Üniversite kazandığı zaman ihtiyacı olduğunu anlayarak O’na burs vermişti. Bir Vali olarak değil, bir ağabey olarak, bir insan olarak empati ile bakarak gence değer vermişti. Vali beye göre , cesaretli, genç yaşta güzel eserler veren , sosyal olan , yazan , okuyan insanlar değer verilmesi, desteklenmesi, onurlandırılması gereken insanlardı. O insanları desteklemeli ki , onlarda daha güzel eserler vermek için çaba göstersin isterdi onlardan.
Vali 5 yılın sonunda başka ile tayin olmuş, ama ilk göz ağrısı bu ile sık sık gelmiş, geldiği zamanda bu gencin geliştiğini görerek sevinmişti. Gönülden sevgi gösterdiği bu gencin yazarak vatana millete faydalı olduğunu görebiliyor, gelişmesini takdir ediyordu. Çünkü sevgisi saf sevgiydi valinin. Kıskançlıktan uzak , hasetten uzak, başarıyı gerçek manada isteyen” Kendiniz için istediğiniz bir şeyi din kardeşiniz içinde istemedikçe kemale eremezsiniz” görüşünü benimseyen vali, bunu hayata da uygulamıştı işte.
Bu günlerde çabuk geçer misali, Vali bir gün başka ilde valilik ederken hakkın rahmetine kavuşmuştu. Genç adam bu ayrılığa ailesinden bir insan ölmüş gibi üzülmüştü.Gerçekten de vatanını hakikaten seven insanların öldüğünü öğrendiği zamanlar ailesinden bir insan ölmüş gibi üzülürdü.
Genç adam yazarlığının geliştiğini anladığı, yazarlıkta güçlendiğini anladığı zaman bulunduğu ilin Halk Kütüphanesinde Valinin illerinde görev yaptığı yılların yerel gazetelerine rastladı bir gün. Hemen aklına bir fikir geldi. Kendi arşivindeki, Valiye yazdığı şiirler, yerel basında çıkan haberler ve yayınlanmamış anılarını bir kitapta toplamak ve araştırmacıların da istifadesine sunulan bir kitap çıkarmak.
Bunu da iki ay boyunca gündüz kütüphanede gece de evde çalışarak tamamladı. Yayınevine sunduğu bu kitapla çok ilgi çekeceğine, gençlerin valiyi seveceğine ve anlayacağına inanmaktaydı. Ama yayınevi bir sponsor bulması konusunda fikir beyan edince genç ildeki , zamanında valinin gelişmeleri çok emek verdiği firmalardan yardım istedi. Çok firma sponsor olamayacaklarını söylerken, bir firma sponsor olmayı kabul etmiş, ama son anda sponsorluk ücretini ödemekten kaçınmıştı.
Ama yılmak nedir bilmeyen genç , valinin hayranı bir arkadaşına söylediği zaman başka ilden bir sponsor bulmakta gecikmedi. Valinin hizmet ettiği bir ilde değil de, hiç emeği olmayan ilden ve firmadan sponsorluk desteği bulunması genç adama ibretlik geldi.
Kitap çıktıktan sonra yerel ve yaygın basın kitap hakkında çok yazı yazdılar. Ama valinin hizmet ettiği ilde az miktarda satılmıştı. Genç adam yılmayarak ilde bulunan ve kendisine yakın lise ve ilköğretim okullarını ziyaret ederek kitaptan okulların kütüphanelerine birer tane armağan etti. Okul yönetimlerine de davet ederlerse valinin kişiliği hakkında konferanslar verebileceği konusunda açıklamada da bulundu ama koskocaman ilde sadece bir lise kendisini davet etmişti. Genç buna da gerçek manada üzüldü.
Bu şunu göstermekteydi ki, insanlara vali olarak canla başla hayatının en güzel yıllarını da versen, insanlar bir süre sonra seni unutacaktı. Sadece vefa duygusu güçlü olan ve sevmeyi gerçek manada bilen insanlar unutmuyordu çalışan insanları.
Genç adamın aklına bir gün bir fikirde geldi. Şöyle valinin eski dostlarını toplayarak hem anılarını tazelemek, hem de o ilin protokolünü davet ederek , vali dostlarından duyacakları nasıl sevildi? Neden unutulmadı ? Sorularının cevabını şu anki yönetimin duymasını ve valiyi örnek almasını sağlamaktı.
İki ayrı dernek bu toplantıyı yapmak için çabada bulundular. Yerel basına, yerel yöneticilere valinin dostlarına hep haber verildi.
Toplantıya gerçek manada valinin dostları olanlar, O vali iken yazarlık edenler, gazetecilik edenler, valiyi gerçek manada seven öğretim üyeleri, öğrenciler ve bir kısım dostları geldi. İlin protokolü ise gelmedi. Rahmetli valiyi çok sevdiğini söyleyen o anki vali nedense anma törenine gelmedi. O gelmeyince kaymakamlarda gelmedi. Protokolden kimse gelmedi. Genç yazar anladı ki vali varsa yöneticilerde var o yoksa kimse yok. Rahmetli valinin yokluğunu o zaman daha derinden hissetti genç. Hani derler ya . “Yaşadığınla öyle belli ol ki varlığınla yokluğun belli olsun” Aradan 20 sene geçtikten sonra valinin yokluğunu O’nu gerçekten sevenler ve toplantıya gelen dostları ta derinden hissettiler.
Törenin başlaması beklenirken , o ilde 50 seneden beri yazarlık yapan Orhan amca yaşlanmasına rağmen durmadan konuşmaya başlamıştı. Bir ara hiç gereği yokken :
- Ben 95 yaşındayım, dedi.
Orada bulunan ve yaşlı dostları ses çıkarmadıkları gibi şaşırdılar.
Ama Orhan amca avukatlığının verdiği güçlü çenesi ve kendisine has üslubu ile konuşmadan duramamaktaydı. Yaşını abartması orada bulunan ve çok eski zamanlardan beri beraber yazılar yazdıkları dostu Ahmet beyin sinirlenmesine sebep oldu.Ahmet bey , Orhan bey ile kendi aralarında oturan Profesör Fatih beyle Doçent Köksal beyin hatırına bir süre ses çıkarmadan, susarak sabretti. Ama Orhan beyin durmadan :
-ben 95 yaşındayım, ben 95 yaşındayım demesi üzerine hafifçe sağına dönerek profesör ve doçent arkadaşlarından özre diler bakışları ile :
- Orhan Kardeşim sen ve ben yaşıt ve akranız ve yıllarca beraber gazetecilik ettik. Ben 72 yaşındayım ama siz nasıl 95 yaşındasınız , bizim rahmetli Fehmi beyde 85 yaşındaydı, dedi.
Bunun üzerine avukat Orhan bey o kadar sinirlendi ki, Ahmet beye dönerek:
-Senin Fehmi dediğin adam kim ki ya , o lise mezunuydu. Ben üç Üniversite tamamladım. Sen de ilkokul mezunu bir adamsın. Benden iyi mi bileceksin , dedi.
Orada bulunanlar, öğretim üyeleri, Üniversite öğrencileri adeta şok olmuş şekilde bu seviyesiz tartışmayı izlemeye başladılar. Ahmet bey de yaşlı hali ile sinirlenerek ayağa kalkınca, yanında bulunan doçent ve profesörler, onu yatıştırmak için araya girdiler. Ahmet bey son sözü söyleyerek .
-Orhan Bey Üniversite tamamlamak ile adam olunmaz.Ben ilkokul mezunuyum ama okumayı sever, güzel gözlemler yaparım.Bu da hayat Üniversitesi tamamlamama sebep oldu, dedi.
Avukat Orhan bey o kadar hiddetlenmişti ki, belden aşağı hakaretler ile hakaretlere başlayınca orada bulunanlar bu tatsız tartışmaya son vererek avukat Orhan beyi kolundan tutarak sakinleştirmek için başka odaya aldılar. Orhan bey sakinleşince de toplantıya katılmadan oradan uzaklaştı.
Ortalık yatışınca herkes sıra ile mikrofona gelerek vali ve genç yazar hakkında anılarını anlattılar. Orada bulunan gençler ve valiyi sevenler anılarını tekrar tazelemenin sevincini yaşayarak “ Keşke bu salon daha kalabalık olsaydı, keşke ders rahmetli valinin hayatından ders alması gerekenlerde burada olsaydı” dediler.
Sonra genç yazar yayınevinin kendisine verdiği kitaplardan orada bulunan dostlarına , Üniversite öğrencilerine, öğretim üyesi dostlarına, herkese imzaladı. Sonra hatıra resmi çektirdiler ve Rahmetli valiyi az sayıda insan ama gerçek manada sevgi ile anmanın sevincini yaşadılar.
Toplantıdan sonra, genç yazarı sevgi ve saygı ile dinleyen ve onu sık sık ziyaret eden ilin Üniversitesinde kamu yönetimi okuyan Gökhan yanındaki arkadaşına şöyle demekteydi:
- Üniversite tamamlamak iş değil. İş rahmetli vali gibi unutulmayan bir yönetici ve halkın içinde yetişen,Ahmet amca gibi hayat Üniversitesini tamamlayan ama doğruları anlatan , yaşayan ve insanları hakiki manada seven bir insan olmakmış. Bu kitaptan anma töreninden ve genç yazar ağabeyimden bunları öğrendim, diyerek fikirleri anlattı.
Orada bulunan gençler susarak genç yaşta böyle güzel fikir ortaya atan Gökhan’ın güzel sözü üzerine düşünmeye başladılar.
Aradan birkaç gün geçince Baş yazar Orhan bey’in bir yazsında “Yaşım 90” yazdığını görünce şaşıran genç yazar birkaç gün sonra Orhan beyin genç avukat arkadaşı ile sohbet ederken onun 84 yaşında olduğunu öğrenerek atalarımızın “Akıl yaşta değil, baştadır” ata sözünün ne kadar doğru olduğuna şahit oldu…