- 514 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ ZAMANINDA SENİRKENT VE ÇEVRESİ (1075-1308)
Dr. İbrahim KARAER
NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz
İslam dünyası XI. Yüzyılda eski gücünü yitirmiş, Anadolu’daki toprakların bir kısmını kaybetmiş, iç buhranlarla sarsılmakta idi. Tam bu sırada Selçuklular yeni bir güç olarak ortaya çıktı ve İslam’ın bayraktarlığını üstlendi. Anadolu’nun büyük kısmı, Selçuklular döneminde Türk vatanı haline gelmiş, Senirkent de bu dönemde kurulmuştur. Anadolu’yu fethe gelen Oğuz Türkmenleri yazın yaylalarda kışın şehirlerin kenarında yaşıyorlardı. Türkmenler, her boğuşma ve çarpışmada çadırlarını kaldırıp daha emin yerlere göç edebiliyorlardı. Halbuki yerleşik Bizans halkı, bu çatışmalarda ayakaltında kalıyor; Türkler hücuma geçtikçe şehirlerini bırakıp İstanbul’a ve kıyılara doğru kaçıyorlardı. Bu durum, Anadolu’nun Bizanslılardan boşalmasına ve Türkleşmesine sebep oldu (Gönçer, 1971: 240). Bundan önceki yazılarımızda “Anadolu’nun Türleşmesi”, “Senirkent ve Çevresinde İslamiyet’in Yayılması” konularını ele almıştık. Bu yazımızda, 1075’de kurulan ve 1308 tarihinde sona eren Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Senirkent ve çevresinde yaşanan tarihi olayları ele alacağız.
Uluborlu ve Çevresinin Türk Egemenliğine Girişi (1074)
26 Ağustos 1071 tarihinde kazanılan Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış oldu. Süleyman Şah 1074’de Kayseri, Aksaray, Niğde, Konya, Ankara olmak üzere İznik’e kadar olan kasaba ve şehirleri ele geçirdi. Türklerin ilerleyişi karşısında zor durumda kalan Bizans İmparatoru VII. Mihael, Avrupalı devletlerden ve Papa’dan yardım istedi. Ancak yeterli desteği alamayınca Türklerle anlaşmak zorunda kaldı. Bizans ile 1074 tarihinde yapılan anlaşma gereği, Uluborlu Kalesi dahil olmak üzere bir çok şehir Türklerin eline geçti (Kofoğlu, 2006: 1-3 ve Karacan, 2012: 11). Ramsay, Uluborlu ve çevresinin Türklerin eline geçmesi ile ilgili olarak; “1076 (1074 olması gerekir) tarihinde Bizanslılar için utandırıcı bir anlaşmayla Türklerin Uluborlu ve çevresindeki egemenlikleri tanındı. Büyük bir arazi terkiyle Türklerin yardımı satın alındı. Bu tarihlerde Uluborlu küçük bir köyden ibaretti” diyor (Ramsay, 1961: 81,448). Süleyman Şah, 1075 yılında İznik’i fethetti ve Anadolu Selçuklu Devletini kurdu; Türkistan, İran ve Azerbaycan’da yığılan göçebeler, daha kesif kitleler halinde Anadolu’ya geldi ve Anadolu’da bulunan bütün Hıristiyan şehirleri Türkler tarafından fethedildi ve hiçbir vilayet bundan kurtulamadı (Turan, 1997: 208 ve Turan, 1971: 55).
I. Haçlı Seferinde Senirkent ve Çevresi
Türkleri Anadolu’dan atmak için 1096’da başlatılan ve 1192 yılına kadar süren Haçlı Seferleri sebebiyle Türkmenler gün olmuş Uluborlu ve çevresinden çekilmişler, gün olmuş bu topraklara yeniden dönmüşlerdir. Türkler, I. Haçlı Seferi neticesinde (1097), Batı Anadolu ve Marmara Bölgesini tamamen, Orta Anadolu’da da bazı şehir ve kaleleri terk etmek zorunda kaldılar. Bu arada Uluborlu’yu da tahliye ettiler (Kofoğlu, 2006: 8). Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Kılıç Arslan (1092-1107), Bizans ve Haçlı ordularına karşı kahramanca savaştı. Onun vefatından sonra yerine oğlu Melikşah (Şahinşah) (1107-1116), Melikşah’tan sonra tahta ikinci oğlu I. Mesut (1116-1156), Sultan I. Mesut’un ölümünden sonra oğlu İzzettin II. Kılıç Arslan (1156-1192) tahta geçti. Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları bir taraftan Bizans ve Haçlı saldırılarına kahramanca karşı koyarken, diğer taraftan Bizans’ın aleyhine topraklarını genişletmek için mücadele ettiler.
Sultan I. Mesut, Bizans İmparatoru I. Alaexios’un vefatı üzerine yaşanan karışıklıktan istifade ederek 1116’da I. Haçlı Seferi sırasında kaybedilen yerleri geri aldı (Karaca, 2014: 28). Geri alınan yerler arasında muhtemelen Uluborlu ve çevresi de vardı.
Hüseyin Şekercioğlu, Selçuklu Sultanı I. Mesut’un, 1116 tarihinde Beyşehir (Anamisya), Seydişehir, Şarkikaraağaç (Neapolis-Yenişehir), Antihokia (Arıncak-Terziler), Senirkent (Tolban-Taymanda-Sınırkent), Uluborlu (Mardiyon-Sozopolis), Eğridir (Ağradır), Sütçüler (Pavlikan), Anamas (Anabilida), Gelendost (Miryo-Gelende) şehirlerini fethederek bu bölgeye “Dosteli”, “Dostlar” adını verdiğini söylemiştir. Sultan I. Mesut, fethedilen bu yerlere Madan (Maden) oğlunun oymaklarını yerleştirdi. Gelende’de bir sancak merkezi kurdu ve Ankara Emiri Madanoğlu Gazi Nurettin Beyi Gelende’ye Sancak Beyi tayin etti. Yalvaç’a Kuyucaklı (Kuyulu Bor) Madan oğulları, Uluborlu’ya Koca Borlular, Senirkent’e Madan oğulları yerleştirildi Bizans iki yıl sonra bu bölgeyi geri aldı (1118). Aradan 6 yıl geçtikten sonra 1124’de Madanoğlu Gazi Nurettin Bey buraları tekrar geri almayı başardı. Dosteli Sancağı, Selçukluların son günlerine kadar bu adla anıldı. 1280 tarihinde Moğol İlhanlı Noyanları vilayet merkezini Uluborlu’ya taşıdıkları için, Borlu sancağının vergi sınırları genişletildi (Şekercioğlu, 1989: 12-14,98,184). Şekercioğlu, kaynak göstermeden Uluborlu ve çevresinin 1118 yılında Bizans’ın eline geçtiğini ve 1124 yılında tekrar Türkler tarafından fethedildiğini yazmıştır.
Bizans İmparatoru II. Ionnes Komnenos, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişine son vermek amacıyla 1120 tarihinde Anadolu seferine çıktı. Bazı tarihçiler, İmparatorun bu sefere 1119 yılında çıktığını belirtir (Khoniates, 1995: 8-9 ve Ionnes Kinnamos’un Historia’sı, 2001: 6-7). II. Ionnes Komnenos, Alaşehir, Denizli üzerinden Uluborlu (Sozopolis)’ya geldi. İmparator, Uluborlu kalesinin sarp kayalar üzerinde olması nedeniyle ele geçirmenin zor olduğunu anladı ve bir savaş hilesi ile Uluborlu’yu ele geçirdi. Ordu komutanlarından biri yolun altındaki ormanda pusu kurdu, diğeri kaleye hücum etti. Kaleye hücum eden birlik, bir müddet sonra geri dönüp kaleden uzaklaşmaya başladı. Düşman kuvvetlerinin bozulup kaçtığını sanan kaledeki Türk birlikleri bu grubu takip için kaleden çıktı, bir müddet sonra Bizans’ın asıl kuvvetleri tarafından sarıldı. Tuzağa düşürülen Türk birliklerinin çoğu esir alındı veya öldürüldü. Bu şekilde Uluborlu tekrar Bizans’ın eline geçmiş oldu. Uluborlu’yu ele geçiren Bizans ordusu daha sonra Eğirdir Gölünün güneyine ve oradan da Antalya’ya doğru inerek Türklerin elindeki bir çok kale ve küçük şehirleri ele geçirdi (Yinanç, 2013: 240-241)
Türklerin 1124 yılında Uluborlu’yu geri alma teşebbüsleri başarılı olmadı. Selçuklu Sultanı I. Mesut, 1141 yılında Uluborlu kalesini kuşattı. Bizans ordusunun bölgeye yönelmesinden sonra Sultan, kuşatmadan vazgeçti. Türk akıncıları Antalya’ya kadar ilerledi. Türklerle Bizanslıların 1116’dan itibaren bu bölgede devamlı çekişme halinde oldukları görülüyor. Ramazan Topraklı’ya göre, 1120-1146 yılları arasında Bizans-Selçuklu sınırı Senirkent’in bulunduğu yerden geçiyordu (Topraklı, 2013: 115). Uluborlu ve çevresinin 1120 yılından 1182 yılına kadar Bizans’ın elinde kaldığına dair genel bir görüş vardır. Ancak, Veli Baba Menakıbı ve bazı yazarlara göre bu dönemde de Uluborlu ve çevresi, Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans arasında sık sık el değiştirmiştir. Dağlıoğlu’na göre Isparta’da Sülü Bey Mahallesinde İsa oğlu Muhammed’in inşa ettirdiği çeşmenin üzerindeki kitabe (H.529/ M.1135), Isparta’nın Türkler tarafından 1204 tarihinden çok önce fethedildiğini ve yerleşik hayata geçildiğini göstermektedir (Dağlıoğlu, Haziran 1934: 31-32). Dağlıoğlu’nun bu tespiti bölgemiz tarihi bakımından çok önemlidir. Isparta’nın 1204 yılındaki fethini, ikinci fetih olarak adlandırmak gerekir.
II. Haçlı Seferi Sırasında Senirkent ve Çevresi
Sultan I. Mesut, II. Haçlı Seferini idare eden (1147-1149) Alman İmparatoru Konrad’ın ordusunu Tarsus geçitlerinde mağlup ettiği gibi, Fransız Kralı Lui VII’yi İçel dağlarında perişan etmiştir (1148) (Dağlıoğlu, Haziran 1934: 33). Şekercioğlu, kaynak göstermeden II. Haçlı Seferi sırasında Senirkent ve çevresinde yaşanan olaylarla ilgili şu bilgileri vermiştir: “II. Haçlı Seferinde, Haçlıların bir kolu Dinar, Uluborlu (Sozopolis), Senirkent, Yalvaç yolu ile Konya’ya gitmek üzere Pisidya bölgesine girmiştir. Türkmenler tarafından 15 Haziran 1147’de Yalvaç Akköprü’de düşmanın önü çevrilmiş, yapılan hücumla yüz geri edilmiş, on binlerce ölü veren Haçlı kuvvetleri Bolvadin ve Yalvaç cephesini aşamadan güneye inmiştir. Şekercioğlu’na göre, II. Haçlı Seferi sırasında Beyşehir, Gelendost, Yalvaç, Senirkent ve Uluborlu Türklerin elinde bulunan sınır şehirleri idi (Şekercioğlu, 1989: 102-103).
Sait Demirdal’ın Veli Baba Menakıbından naklettiğine göre H.545 (M.1150) senesinde Yunanlılar Apolonya (Uluborlu)’yı geri alınca evlad-ı Zeyd-i Hamis’ten Hasan Gazi, H.546 (M.1151) tarihinde Margiyum (Uluborlu) kalesine gaza etmiş ve kaleyi Yunanlılardan geri almıştır. Hasan Gazi, savaş esnasında yaralanmış ve şehit olmuştur (Demirdal, 1968: 52). Dağlıoğlu’na göre 1159 yılında Isparta çevresinde Bizans ile çetin savaşlar olmuştur. O sene kış zorlu geçmiş, her tarafa pek çok kar yağmıştı. Geçilmez yolları ve civarındaki dağları tutmuş olan Türkler, Isparta’ya gelen Rum ordusunu geçitlerden geçerken rahatsız etmiş, birçok zayiat verdirmiştir (Dağlıoğlu, Haziran 1934: 33).
Miryokefalon Zaferi (17 Eylül 1176
Türklerin siyasi anlamda bölgede egemenlik kurmaları 17 Eylül 1176 tarihinde kazanılan Miryokefalon zaferiyle başlar. Bu zafer sonrasında Bizans, Anadolu’yu kurtarma ümidini kaybetmiştir. Türk tarihinde önemli bir yeri olan Miryokefalon Savaşının cereyan ettiği yer konusunda çeşitli iddialar vardır. Miryokefalon savaşı, bir görüşe göre Çivril’de, bir görüşe göre Gelendost ovasında, başka bir görüşe göre Yalvaç Kumdanlı’da cereyan etmiştir. Miryokefalon Savaşının Kayaağzı-Yenice köyü sınırları içerisinde cereyan ettiğini iddia eden Ramazan Topraklı, bu konuda şunları söylemiştir: “1176’da Eğirdir ve Hoyran gölü iki ayrı göldür. İki göl arasında Hoyran’dan Eğirdir’e doğru akan 16-17 km uzunluğunda Rumlarla Türkler arasında sınır teşkil eden bir ırmak vardır. Bu ırmak üzerinde savaş zamanında kaldırılan, barış zamanlarında konan bir köprü vardır. Irmağın adı Menderes, Halis (Halys) veya el-Battal’dır. Yunanca akarsu kaynağı manasına gelen Miryokefalon, özelde; Eğirdir ve Hoyran Gölleri arasında bulunan Menderes’in kaynaklarını ifade eder. Irmağın doğusu Türk toprağıdır. Savaş, bu ırmak ile Köke köyü arasında vuku bulmuştur. Koniates’in bahsettiği vadi, aslında 40 kilometrelik Uluborlu-Senirkent Kara Arslan ovasıdır. Kara Arslan ovasının sonunda Kemer Boğazı, Bölükada ve metruk Miryokefalon kalesi, sonra Yenice köyü köprüsü, daha sonra 10 km uzunluğunda bir geçit vardır. Bu geçidin sonuna doğru Yenice Sivrisi ile (Tzibritze) ile Gökkara tepeleri arasında doğu-batı istikametinde 2 kilometrelik Dedelik vadisi ve 3 km Ketirlik gelir. Burası de Koniates’in tasvirine benzer, ancak uzun değildir. Köprü ile Çukurbağ’daki mağara arası 3,5 km, Koru tepe 2,5 km, Dedelik vadisi veya Sivrisi Boğazı 2 km, Ketirlik 3 km, Köke-Gavuröreni 4 km olup toplam 15 kilometredir”(Topraklı, 2014: 32-34). Miryokefalon savaşının yapıldığı geçit “Kayaağzı-Köprü-Yenice” arasın-dadır. Savaşın merkezi Kemer Boğazı, Dedelik Vadisi, Yenice Köyü, Yenice-Afşar-Köke-Bağıllı-Gelendost arasında kalan Cazgır, Fatlın ve bugün göl suları altında kalan ovadır (Topraklı, 2010: 73,124). Miryokefalon savaşında Bizans ordusu büyük kayıplar vermiştir. Miryokefalon Zaferi, sınırları fazla etkilememiş, ancak Türk egemenliğinin bu topraklar üzerinde kalıcı bir şekilde kurulmasını sağlamıştır.
Senirkent ve Çevresinin Kesin ve Kalıcı Olarak Fethi (1182)
Bizans İmparatoru Manuel Komnen 1180 yılının sonunda vefat etti ve yerine pek küçük yaşta bulunan oğlu II. Aleksi geçti. İmparatorun küçük yaşta olması sebebiyle devlet yönetimi hükümet erkanının eline geçti. Saray entrikaları ve iç çekişmeler alevlendi. Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans’ın yaşadığı kargaşadan istifade ederek 1182 yılında ordularını harekete geçirdi. Evvela Uluborlu şehri ve çevresi ele geçirildi. Uçtaki akıncılara ve Türkmenlere kumanda etmekte olan emirler her taraftan taarruza geçtiler. Kütahya, Eskişehir, Bolu, Denizli ve diğer birçok yerler fethedilerek ahalisi esir edildi. Bizans, Türklerin bu saldırıları karşısında hiçbir şey yapamadı (Yinanç, 2013: 214,319-320). Ulu¬borlu’nun fethi ile sonuçlanan askeri hareket, II. Kılıç Arslan’ın oğlu Gıyaseddin Keyhusrev tara¬fından yönetilmiş; Gıyaseddin Keyhusrev, aynı tarihte Uluborlu’ya melik olmuştur (Baykara, 1997: 3,8-9). Uluborlu ve çevresinin 1182 yılında kesin ve kalıcı olarak Türk egemenlik sahasına girmesiyle birlikte, Türkmenler bu bölgede yerleşmeye başlamışlardır. Bu Türkmen yerleşmelerinden birisi de Senirkent’tir.
Senirkent ve çevresi tarihinin aydınlatılmasında önemli bir kaynak olan Veli Baba Menakıbında Uluborlu ve çevresinin Abbasi Halifesi Müstezilbinurullah (el-Müstazi Biemrillah) zamanında H.566-575 (M.1170-1179) fetholunduğu; bu bölgenin bir müddet sonra Rumların eline geçtiği ve H.593 (M.1196) yılında yeniden fethedildiği; Rumlarla mücadelenin H.673 (M.1274-1275) tarihine kadar devam ettiği yazılıdır. Menakıpnamede anlatılan tarihi olayların bölgenin fethedildiği tarih ile örtüşmediği görülmektedir. Bayram Ürekli ve Ali Baş yaptıkları araştırmada; menakıpnamede anlatılan tarihi olayların bölgenin fethedildiği tarih ile uyuşmadığına dikkat çekmişlerdir (Ürekli, 1994-1995: 143). Veli Baba Menakıbını yayına hazırlayan Bedri Noyan da, Uluborlu ve çevresinde cereyan eden savaşların anlatıldığı “Otuzyedi Abbasi Padişahları” bölümünde 9 sayfanın Veli Baba soyundan Takıyyiddin oğlu Veliyyiddin Oktay tarafından sonradan yazıldığını, yazmanın bazı yerlerinde bozulma ve silintiler olduğunu belirtmiştir (Noyan, 1996: 156).
II. Kılıç Arslan, sağlığında ülkesini eski Türk geleneklerine göre 11 oğlu arasında taksim etti. 1186 yılında yapıldığı tahmin edilen bu taksime göre; merkezi Uluborlu olmak üzere Kütahya’yı da kapsayan bölge, küçük oğlu Gıyaseddin Keyhusrev’e verildi.
III. Haçlı Seferi Sırasında Senirkent ve Çevresi
Selahaddin Eyyubi, 1187’de Kudüs’ü zapt etti. Bunun üzerine Avrupa’da Üçüncü Haçlı Seferi başlatıldı. Bu seferin başında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa bulunuyordu. Bu Haçlı Ordusuna karşı Selahaddin Eyyubi, Bizans İmparatoru II. İsakios Angelos ile anlaştı. Haçlı ordularına karşı topraklarını korumak isteyen II. Kılıç Arslan da Alman İmparatoru F. Barbarossa ile anlaştı. Bu anlaşmaya göre; Alman ordularının Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi, erzak ve öteki ihtiyaç maddeleri satın alabilmelerine izin verilmişti (1190). F. Barba¬rossa emrindeki ordu, Alaşehir ve Denizli’den geçerek Selçuklu ülkesine girdi. Başlangıçta her şey normal gitmiş, Türkmenler Haçlı ordusuna sal¬dırmamış, onlara yiyecek maddeleri ve hayvan satmıştı. Ancak, Haçlılar Uluborlu bölgesinde Türkmenlerin saldırısına uğradı. Alman ordusu Uluborlu taraflarında dağ ve geçitleri geçerken Türkmen saldırılarında çokça kayıplar verdi. III. Haçlı Seferine katılan bir papazın mektubunda da Türkmen aşiretlerinin Denizli-Uluborlu arasında Almanlara karşı koydukları, Akşehir’e kadar zayiat verdirdikleri yazılıdır (Turan, 1971: 222-224,238)
Behset Karaca, III. Haçlı Seferinin Uluborlu tarihi bakımından önemini şöyle ifade etmiştir: “1188’de başlayan Haçlı seferine katılan Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa, bu sefere katılan bazı kralların aksine deniz yolu yerine kara yolunu seçmişti. 1190’da Batı Anadolu’dan geçerken Akşehir’de Selçuklu ve Haçlı ordusu karşılaştı. Yapılan bu savaşta, Ankara Meliki Muhyiddin Mesud ve Uluborlu Meliki Gıyaseddin Keyhusrev Selçuklu ordusunun başında bulunmakta idi. Buradaki şiddetli çarpışmalar esnasında iki taraftan da çok insan kaybı oldu. Uluborlu’dan geçmeyi planlayan haçlılar, buradan ağır kayıplar vererek çıkabilmişler ve 3-5 günlük Uluborlu-Akşehir arasındaki yolu tam 30 günde almışlardı. Böylece Uluborlu ve çevresi bu haçlı seferinden önemli oranda etkilense ve zarar görse de Türklerin elinde kalmıştı. Karaca’nın tespitine göre, Uluborlu’da III. Haçlı Savaşının geçtiği bölge halen halk arasında “Kanlıyurt” olarak anılmaktadır” (Karaca, 2012: 27).
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Uluborlu taht kavgalarının bir parçası olmuştur. Bazen Uluborlu’da yaşayan şehzadeler, buradan hareketle Konya’daki Selçuklu tahtını ele geçirip başa geçmişler; bazen de buraya sürgüne gönderilip öldürülmüşlerdir.
Haçlı tehlikesi atlatılınca II. Kılıçarslan’ın oğulları arasında taht mücadelesi başladı. II. Kılıç Arslan, Uluborlu’ya gelerek oğlu Gıyaseddin Keyhusrev’i veliaht tayin etti. Konya’da tahta geçen diğer oğlu Melik Şah’tan intikam almak üzere Gıyaseddin Keyhüsrev’in kuvvetleriyle birlikte Uluborlu’dan Konya’ya yürüdü, şehri ele geçirip tahta çıktı ve kısa bir süre sonra vefat etti (1192). Yerine en küçük oğlu Gıyaseddin Keyhusrev tahta geçti (1192-1196). Ancak tahtta uzun süre kalamadı. Kardeşi II. Rükneddin Süleyman Şah 1196’da yönetimi ele geçirdi ve 1204 yılına kadar ülkeyi yönetti, devleti eski gücüne kavuşturdu. 1204-1205 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti tahtına geçen III. Kılıç Arslan zamanında Isparta ve Eğirdir çevresi fethedildi. Gıyaseddin Keyhusrev 1205 yılında ikinci kez tahta çıktı (1205-1211). Onun zamanında 1206 yılında Denizli, Honaz ve Menderes nehrinin aşağısına doğru denize kadar uzanan tüm bölge Türklerin eline geçti. 1207 yılında Antalya fethedildi. Gıyaseddin Keyhusrev’in ölümü üzerine yerine oğlu I. İzzeddin Keykavus (1211-1220); I. İzeddin Keykavus’tan sonra kardeşi I. Alaeddin Keykubad tahta geçti (1220-1237). I. Alaeddin Keykubad zamanında, Anadolu Selçuklu devleti en parlak dönemini yaşadı. I. Alaeddin Keykubad’ın 1237’de ölümü üzerine en büyük oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı (1237-1246). Onun zamanında Anadolu’yu derinden sarsan Babailer isyanı çıkmış (1240); Kösedağ’da Türkiye Selçuklu ordusu Moğollara yenilmiştir (1243). Bu mağlubiyet devletin sonunu hazırlamış; bundan sonra Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol baskısı ve valilerin himayesinde varlığını sürdürebilmiştir (Kofoğlu, 2006: 24-26).
Gıyaseddin Keyhusrev (1237-1246), tahta çıktıktan sonra babasının veliaht tayin ettiği, küçük kardeşleri İzzeddin Kılıçarslan ile Rükneddin Süleyman’ı Uluborlu kalesine sürgüne gönderdi ve orada hapis ettirdi. Bu iki şehzade uzun müddet hapis hayatı yaşadıktan sonra Uluborlu’da boğduruldu ve oraya gömüldüler. Selçuklu Sultanı Gıyaseddin, bu cinayetini örtmek için şehzadelerin gömüldüğü yere “Kılıçarslan Medresesi” adıyla bir medrese yaptırdı ve şehzade mezarları bu medresenin avlusuna defnedildi. 1914 yılına kadar bu mezarlar, medresenin avlusunda bulunmakta idi. Demirdal’a göre, Kılıçarslan Medresesinin özel mülk olarak satılmasından sonra, şehzade mezarları dükkanların ve evlerin arkasında kalmıştı. Şehzade mezarlarının başında bulunan Selçuk sülüsü ile yazılmış kitabeler de kaybolmuştu. 1960’lı yıllarda şehzade mezarlarına ait izler mevcuttu (Demirdal, Haziran 1966: 49-50). Günümüzde şehzade mezarlarının akibeti meçhuldür.
Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhusrev 1246 yılında vefat ettiğinde küçük yaşta 3 oğlu vardı ve bunlar Uluborlu’da ikamet etmekteydiler. Devlet ricali II. Gıyaseddin Keyhusrev’in en büyük oğlu II. İzzeddin Keykavus’u tahta çıkarmaya karar verdiler. Uluborlu’ya gidip II. İzzeddin Keykavus’u alıp, Konya’ya dönerken Akşehir’in Altıntaş köyünde onu Selçuklu tahtına oturttular (1246-1262). Diğer kardeşleri 9 yaşındaki IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve 7 yaşındaki Alaeddin Keykubat için tahtın sağına ve soluna birer kürsü kurdular. Ancak, devlet büyüklerinin kardeşler arasında anlaşma sağlama girişimleri sonuç vermedi ve çok geçmeden taht kavgaları başladı. Sultan II. İzzeddin Keykavus, kendisine isyan eden kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Uluborlu kalesine hapsetti (1254). IV. Rükneddin Kılıç Arslan 1257 yılında Uluborlu kalesinden Konya’ya gelerek Anadolu Selçuklu Devleti tahtına oturdu, fakat saltanatı çok kısa sürdü. 1259 yılında Anadolu Selçuklu Devleti ikiye bölündü. II. İzzeddin Keykavus (Konya)’da, IV. Rükneddin Kılıç Arslan (Tokat)’ta hüküm sürmeye başladılar. 1262 yılında II. İzzeddin Keykavus’un ülkeyi terk etmesinden sonra devletin yönetimi Moğollara dayanan IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın eline geçti. Onun 1266 yılında öldürülmesinden sonra yerine çocuk yaştaki oğlu III. Keyhusrev tahta geçti (1266-1284). Onun yerine de II. İzzeddin Keykavus’un oğlu II. Mesut tahta oturdu (1284-1296) (Kofoğlu, 2006: 41,45-71)
Anadolu Selçuklu Devletinde 1246-1262 yılları arasında devam eden taht kavgaları Selçuklu Sultanlarının otoritesini sarsmıştı. Moğolların himayesinde varlıklarını sürdüren Selçuklu hanedanına karşı uç beylerinden Mehmet Bey ile İlyas, Sevinç ve Salur Beyler ayaklandılar. Muiniddin Pervane, 1262 yılında Mehmet Beyi Uluborlu’da öldürttü, diğer beyleri de esir ederek, Selçuklu hanedanının otoritesini yeniden sağladı. Bu hareket, Türkmen Beyliklerinin ve Hamidoğlu Beyliğinin kuruluş sürecini başlattı. 1278’in sonlarında Anadolu’daki Moğol himayesi yerini, doğrudan doğruya Moğol yönetimine terk etti. 1290’da uç beylerinin yeniden isyan etmeleri üzerine Selçuklu Sultanı II. Mesut İlhanlı Hanı Geyhatu’dan yardım istedi. Bunun üzerine Anadolu’ya gelen Geyhatu birçok Türkmen’i öldürdü, 1292’de İran’a geri döndü. 1296’da Sultan II. Mesut’un azlinden sonra yaklaşık iki yıl boş kalan Anadolu Selçuklu tahtına 1298’de III. Alaeddin Keykubad oturdu. Siyasi otoritenin sarsıldığı bir ortamda uçlardaki Türkmen Beyleri bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. Hamid Bey de muhtemelen 1297 yılında Uluborlu merkez olmak üzere Isparta ve Burdur çevresinde istiklalini ilan ederek Hamidoğulları Beyliğini kurdu. 1308’de Sultan II. Mesut’un ölümü ile Anadolu Selçuklu Devleti sona erdi.
Not: Bu yazı, Senirkent Yükseliş gazetesinin Temmuz, Ağustos, Eylül-Ekim 2019 tarihli 241, 242 ve 243-244.sayılarında üç bölüm halinde yayımlanmıştır.
Dr. İbrahim Karaer
[email protected].
Kaynaklar:
-Baykara, Tuncer (1997), I. Gıyaseddin Keyhusrev (1164-1211), Ankara:
-Dağlıoğlu, Hikmet Turhan (Haziran 1934), “Isparta’da Selçukiler Devrine Ait Bir Çeşme Kitabesi”, Ün Isparta Halkevi Mecmuası, c.1, sayı:1
-Demirdal, Sait (1968), Bütünüyle Uluborlu, İstanbul:
- Demirdal, Sait (Haziran 1966), “Uluborlu’da Boğdurulan İki Şehzade”, Yeni Ün, cilt:1, sayı:2.
-Gönçer, Süleyman (1971), Afyon İli Tarihi c.1, İzmir:
-Ionnes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176) (2001) / yay. haz. Işın Demirkent, Ankara:
-Karaca, Behset (2012), XV. Ve XVI Yüzyıllarda Uluborlu Kazası, Isparta:
-Karaca, Behset (2014), 1501’de Hamid Sancağı Vakıfları, Burdur: Kültür ve Turizm Müdürlüğü
-Karacan, Kadir (2012), Büyükkabaca ve Yöresi Tarihi, İstanbul: Büyükkabaca Belediyesi
-Kofoğlu, Sait (2006), Hamidoğulları Beyliği, Ankara: Türk Tarih Kurumu
-Khoniates, Niketas (1995), Historia (Ionnes ve Manuel Komnenos Devirleri) / çev. Fikret Işıltan, Ankara:
-Noyan, Bedri, (1996), Veli Baba Menakıbnamesi. İstanbul:
-Ramsay, W. M. (1961), Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi
-Şekercioğlu, Hüseyin (1989), Gelendost Tarihi, İstanbul: Bayrak Yayımcılık Matbaacılık
-Topraklı, Ramazan (2010), Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı, Ankara:
-Topraklı, Ramazan (2013), Hicri 541/1146 Roma-Selçuklu Savaşları: Sütkuyusu Baskını ve Ammuriye, Ankara:
-Topraklı, Ramazan (2014), Tarihin Düğümlendiği Miryokefalon Yenice Sivrisi: Gezi Rehberi, Ankara:
-Turan, Osman (1971), Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul:
-Turan, Osman (1997), Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi c.1, İstanbul:
-Ürekli, Bayram – Ali Baş (1994-1995), “Veli Baba ve Senirkent Uluğbey’deki Manzumesi”, Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, sayı: (9-10)
- Yinanç, Mükremin Halil (2013), Türkiye Tarihi Selçuklular Devri c.1. Ankara: Türk Tarih Kurumu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.