- 616 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
661 - KÖŞE TAŞI
Onur BİLGE
"Köşe Taşı,
Sabahın olduğunu çocuk ve simitçi seslerinden anlıyorum. Gözlerimi açmadan önce etrafı dinliyorum. Kirpiklerimin arasından tek gözümle saate bakıyorum. Daha sabahın körü! Sokakta faaliyet başlamış. Önce hafiften tıkırtılar, sonra lakırdılar… Giderek sesler artar da artar. “Simitçi gevrek! Kumru var gevrek var!”
“Keşke küllür de satsalar!” diye geçiririm içimden. Giritlilerin meşhur tarçınlı ay şeklindeki şişkin simitleridir. Sözleşmiş gibi bazı günler hemen hemen hepsi birden pişirir. Belli bir gün kutlaması için midir, bilmiyorum. Mahalleyi küllür kokusu alır. Yani tarçınlı şekerli poğaça…
En erken tatar arabaları geçmeye başlar. Faytonlarla taksiler daha sonra… Ondan sonra da ne kadar ne varsa… Gürültüler arasında kısa kısa sessizlik hüküm sürer... En çok da susturucusuz motosikletler gürültü eder.
Hele bir salak adam vardır. Her sabah Mobilet’ini kapının önüne çıkarır, biner üstüne, başlar pedalını el değirmeninde kahve çeker gibi çevirmeye… Çevirir çevirir çalıştıramaz. Çalıştıramadıkça basar gamatoyu! Gamato, küfür demek Yunanca. Sapsalak adam, dizlerinde dermen kalmayıncaya kadar tekrar dener, yine ateş almaz motor. Durur dinlenir, çıkar yine dener. İner bujiye bakar. Ucu oksitlenmiş mi? Çapaklanmışsa başlar temizlemeye… Tekrar takar, tekrar üstüne çıkar. Leylek bacaklıdır. Çevirir de çevirir… Hem çevirir hem küfreder. Sanki küfredilince anlayacak da çalışacak! İnadına çalışmaz!
Başkalarına bakıyorum, daha pedala basar basmaz, daha üstüne binmeden hemen çalışıyor Mobilet’lerin motorları. Hiç de bineğiyle kavga eden birine rastlamadım bu yaşıma kadar. Adam, at arabası haylamamış hayatında, ne bilecek motor kullanmayı! Bari bilmiyorsun be adam, git bir bilene sor, öğren! Bırak her sabah güreşmeyi motorla! Don Kişot akıllı!..
Yalnız çalıştırırken sövse, neyse! Hırsını alamadığı, öfkesini frenleyemediği için binip giderken de avazı çıktığı kadar aralıksız devam ediyor! Başını dişini tırnağını yiyesice!.. Sokak sokak gamato satıyor sanki!
Bir gün yine böyle çıktı tepesine, başladı merdane gibi çevirmeye… Ben diyeyim on dakika, sen de on beş dakika… Çevir Allah çevir!.. Azıcık dinleniyor, yine var gücüyle çeviriyor. Motor da usanmış herhalde küfürbazın başından “Çalışmam da çalışmam!..” diyor, inat ediyor. Belki de çalıştırılamadığı zamanlarda çıkardığı sesler kıs kıs gülme sesleridir. Adam çatlatmanın böylesi görülmemiştir!
Apaptal sonunda hal halden kesildi. İndi aşağıya. O kırmızı beyaz Mobileti tuttuğu gibi havaya kaldırdı kaldırdı da bir vurdu yere!.. Aklı başına geldi sanki! Kalkacak da tıktır tıkır çalışmaya başlayacak! Manyak!.. Tabii ki bu arada avazı çıktığı kadar sövüp saymaya devam etti. Sonunda çarnaçar kaldırdı onu yerden, tıpış tıpış götürdü. Mutlaka doğru tamirciye… O motora binemedi. Motor ona bindi.
Belki yakıtı bitmiştir. İnsan, kullandığı aracı bir söker takar. Parçalarını tanır. Neyin ne işe yaradığını öğrenir. Herkes güttüğü davarın huyunu bilir. Fakat at sahibine göre kişner. Önce ineğin yüzüne bakarsın, sonra sütünü sağarsın! Suratı asıksa süt vermez. Okşarsın, seversin, konuşursun, sakinleştirirsin. Keyfi yerine gelince kuzu gibi olur. Uysallaşınca rahat rahat sağarsın. Yoksa arkaya geçtiğinde kafana gözüne tekmeyi yersin!
At da öyledir. Alçak eşeğe herkes biner de yağız ata binmek ustalık ister. Her ayağını atan kolayca ata binemez. Eşeğe binmeyi bilmeyenler motosiklete, taksiye biner oldu!
Sevgiyle yaklaşan, yabani ata bile binebilir. Her canlı sevgi ister. Çiçekler, ağaçlar bile… Sevgi verildiğinde karşılığı gelir. Her canlı sevildiğini hisseder ve çok hoşlanır sevilmekten.
O vasıta nimettir. Bu yaşıma geldim, ancak bisiklete binebildim. Paramparça eder, söker takarım. Neresinde neyi var bilirim. Vırt zırt tamirciye götürmem. Kullandığım bütün aletlerin bakım ve onarımını kendim yaparım. Bir dokuma tezgâhını kendim imal edebilirim. Yeter ki istediğim ebatlarda tahtalar olsun!
Bu olay bir değil, iki değil, hemen hemen her gün olan bir olay! Herkes rahatsız oluyor, kimse kapıya çıkıp: “Yahu sen ne yapıyorsun? Kadın var kız var etrafta! Hiç utanmaz mısın?” demiyor. Anlayış gösteriyor. Bir gün canıma tak edecek, alacağım yakasını! Haydi, Şarampol Karakoluna! Uğraş dur o zaman da bir alığın yüzünden işin yoksa! Herkes benim gibi düşünüyor olmalı ki bulaşmak istemiyor. “Çamura taş atma, üstüne sıçrar!” diyor olmalılar. Duymazlıktan geliyorlar. Bu da iyice azdı! Gemi azıya aldı! Köpeksiz köy bulmuş, eli değneksiz geziyor!
Laf lafı açtı bir gün, yeri geldi, olayı Kaptan’a da bu şekilde anlattım: “Her şey bir nimettir. Cansız da olsa, Allah’ın insana bahşettiği armağandır. Ona o şekilde davranılması, nimet i küfranlıktır! Her şeyden sorgulanacağız! Kuru bir ağacın gölgesinde birkaç dakika gölgelenmekten bile! Bu bir hadistir.” dedi.
Aman o küfürbazın surat-ı şerifini görmeyeyim, yakası açılmadık küfürlerini duymayayım da tek çocuklar fırlasın sokağa! Tamamı gelsin, bir ağızdan bağırsın çağırsın, razıyım! Suratını şeytan görsün musibetin! Allah defterini dürsün! O görsün hesabını!
Karısına, çocuklarına da küfrediyor o! Galiba erkekliğinden şüphesi var! Muktedir olanın ilan etmesine gerek yok ki! Erkekliğin kıstası da o değil!
Yeryüzünde küfretmediği hiçbir şey bırakmıyor, kutsallara da başlıyor! Dünün inkârcısı olduğum halde tahammül edemiyorum! Elimden bir kaza çıkacak Maazallah!..
Kaptan, o konuda da bir ayetten bahsetti: “Azizim, bir çuval pirinç içinden taş çıkmaması imkânsız. Olacak o kadar. Aile terbiyesi almamış insanlar bunlar! Ahlaktan da dinden de bihaberler. “Onların Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp Allah’a sövmesinler!” mealinde bir ayet vardır. Mümin, değil başkalarının kutsallarına, kimseye küfretmez. Ağzından kötü söz çıkmaz! Bağırmaz! Hayvanların en çirkin seslisi eşektir. Çünkü o bağırır. Yani anırır! Sesine hiç tahammül edilmez!”
Sokağı anlatıyordum. Kaldığım yerden devam edeyim. Acaba eski dinginliğimi bulabilecek miyim? Yoksa yazıma yansıyacak mı? Çünkü hatırladıkça asabım bozuluyor! Kan beynime çıkıyor! Tansiyonum fırlıyor!..
Çocuk seslerine annelerinin, ablalarının sesleri de karışır. “Ali!.. Kahvaltını yapmadın daha, gel buraya!” “Fatme! Kardeşine baksana!” “Meryem! İki ekmek al gel Ali Bahar’dan! Deftere yazdır!..” Çocukların cevapları malum… Emirlere itaat şart!
Gürültünün azalması görülmüş şey değil! Öğleye doğru artar. Arada neşeli çocuk sesleri… Okul zamanıysa onların cıvıltıları belli zamanlarda azalır.
Bugün günlerden pazar… Bu gün yine sabahtan başladı sokakta hareket. Öğle zamanı şimdi… Dışarısı bayram yeri! Hava sonbahardan falan değil, yazdan kalma… İçerisi serin, dışarısı günlük güneşlik. Yaprak kıpırdamıyor. O kadar sakin üstelik.
Gelenler geçenler… Gidenler gelenler… Gidip de gelmeyenler… “Dön artık!” denmeyenler, denemeyenler… Yaz aylarında olsaydık, bu kadar hareket ve ses olmazdı. Antalya halkının çoğu deniz kenarlarındaki obalara ve yaylalara çıkardı. Konyaaltı ve Lara’da insanlar karınca gibi kaynardı. Sokaklarda tek tük insanlar, seyyar satıcılar, insan ve yük taşıyan vasıtalar olurdu.
Artık sokağa bakmanın da anlamı kalmadı. Özlediğim, beklediğim kimse yok. Eskiden, yani sen gelip giderken, sabah erkenden uyanır, doğru dükkâna koşardım. Kapısını açar açmaz köşe bucak temizliğe başlardım. Yaz demeden kış demeden gelişini kapının önüne attığım hasır iskemlede beklerdim. Gözüm o iki köşede olurdu. Geldiğinde keyiften dört köşe olurdum! Başköşeye oturturdum seni. Köşe taşı köşede yaraşır. Sen de köşe kadısı gibi otururdun. Ben de köşeye çekilirdim. Nasıl olsa o küçücük dükkânın geliriyle köşeyi dönecek değildim ya! Seninle köşe kapmaca oynamak isterdim ama saklambacı tercih ettin.
Sıra bana da gelecek. Ben de saklanacağım. Belki dertleşecek eski bir dost arayacaksın. O güzel burnunu indirip kapıma geleceksin ama ben burada olmayacağım.
“Pişman olur da bir gün dönersen bana geri…”
Yerimde bulamayabilirsin beni!
Dört Köşe"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 661
YORUMLAR
Trafikte korna çalınca sıkışık trafik açılmaz. Küfredince bazı işler yoluna girmez
O motora binemedi. Motor ona bindi.
Atlara daima soldan binip soldan inilir. Tarihi atlı filme dikkat edin, Bisiklette öyle...
çocuklar küfrü öğrenmeden biz onlar küfretmemeyi öğretmeliyiz...
Erken yat Erken kalk ...... Saygılarımla....
Onur BİLGE
Her yabancı dilde de ne yazık ki önce kötü kelimeler ve küfürler öğretilir.
Pis ve çirkin ağızların tatmin şekli olsa gerek.
Teşekkürler... Sevgiler... :)