AYSEL
Uzman doktorun yaptığı bütün tahliller, Aysel’in kanser olduğunu gösteriyordu. Doktor, hastasına cerrahi operasyon uygulamadan önce, ilaç tedavisi uygulamaya karar verdi. Asistanlarına hastasının servise yatışını yaptırarak, ona kemoterapi tedavisi uygulamaya başladı. Doktor tümörü ilaçla yok etmeye çalışıyordu. İlaçlar Aysel’in serumuna katılıyor damardan veriliyordu. Hemşirenin seruma kattığı ilaçlar damardan yavaş yavaş vücuda yayılırken, hasta halsiz ve bitkin oluyordu.
Aysel kolunda serum şişesi, hastane odasının penceresinden dışarıyı seyrederken etrafta kederli bir bekleyiş vardı. İnsanlar hasta ziyaretine gelmiş; kimi ziyaretçi banklara oturmuş sigara içiyor, kimi hasta yakını eczaneden aldığı ilacı hastaya yetiştirmeye çalışıyor, kimi hasta ise uzun zamandır tedavi gördüğü ilaç kokan odada yatmaktan sıkılmış, doktorunun “Seni taburcu edelim, artık iyileştin” diyeceği güzel bir haberi bekliyordu.
Aysel, bahçede koşturan insanları seyrederken biricik oğlu aklına geldi. Ağlamaya başladı. Gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülüyordu. Herkesin yardımına koşan hayat dolu bu kadın, vücudunu saran şiddetli ağrılara dayanamıyor olsa da hayatı yaşamaya değer buluyordu. Ağlayarak feryadını arş-ı alaya ulaştırmaya çalışan bu annenin dünyada yapacağı daha bir sürü işi vardı. Yüreğinden gelen yangınla Aysel, Yaradan’a seslendi. “Allah’ım bana yardım et. Annesine muhtaç küçük bir oğlum, beni seven bir kocam var. Bana bir şey olursa onlara kim bakacak? Henüz dört yaşında olan ana kuzusu oğlumu kim büyütecek? Ölmek ne garip şey, ben sevdiklerimi bir daha göremeyecek miyim? Sen beni sağlığıma kavuştur Allah’ım. Her ölüm erken olur, bana oğlumun mürüvvetini de göster Allah’ım.”
Aysel hastalığın pençesinde boğuşurken, aldığı ilaçlar yüzünden saçları dökülmüş, çok kilo kaybetmiş, ziyarete gelen komşularının onu bu haliyle görmesini istememiş, sadece onu gurbet ellerde bir anne şefkatiyle koruyup kollayan ev sahibi Nilgün Hanım’ın kısa bir ziyaretini kabul etmişti. Nilgün Hanım’la konuşurken, “Umut’um daha çok küçük. Onun bana ihtiyacı var. Oğlum büyüyüp okullara gidecek. Asker olup vatanı bekleyecek. Evlenip yuva kuracak. Ben bütün bunları görebilecek miyim? Allah sevdiği kuluna taşıyacağı kadar yük verir. Benim yüküm çok ağır” demişti.
Bu hastalık Aysel’e hiç yakışmamıştı. Kadın, hayır ve şerrin ancak Allah’tan geldiğine iman etmiş bir mümine olsa da genç annenin feryadı dudaklarından çığlık olarak yankılanıyordu. Umut, bir çocuğun annesine en çok ihtiyaç duyduğu yaştaydı. Kadın kanser ilacı aldıkça bitkin ve halsiz düşüyor, saçları döküldüğü için morali bozulmuş, ruhsal bir çöküntü içerisine girmişti.
Aysel hastanede yatarken kocası biran olsun yanından ayrılmamıştı. Ramazan sandalyeye oturmuş sessizce eşini izliyordu. Aysel gözlerini aralayıp derin bir nefes aldı. Başucunda bekleyen eşi ona gülümsüyordu. Serumun bağlı olduğu elini, kor ateş gibi yanmasına rağmen Ramazan’ın şefkatli avucuna bıraktı. Bir müddet sonra ikisi de uyumuştu. Ramazan birden avucunda buz gibi bir soğuklukla uyandı. Aysel gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordu. Ramazan, “Aysel, Aysel!” diye seslendi. Eşinden bir cevap alamayınca, telaşla hemşire odasına koştu. “Eşime bir şey oldu! Eşime bir şey oldu!” Doktorlar, hemşireler odaya koştular. Aysel için yapacak bir şey yoktu. Kuş olup sessizce uçmuştu. Ramazan’ı odadan dışarı çıkardılar. Ramazan sırtını duvara yaslayarak yere çömeldi ağlamaya başladı. Gözlerinden boncuk gibi yaşlar süzülüyordu. “Ben sensiz ne yaparım Aysel?”
Ramazan’ın feryadını duyan hasta yakınları adamın başına toplandılar. Görevliler Aysel’i beyaz bir çarşafa sarıp morga indirdiler. Ramazan eşini cenaze arabasına koyup eve getirdiğinde camiden ezan sesi geliyordu.
“Allah-u Ekber, Allah-u Ekber.”
Ramazan, kapıyı anahtarıyla açıp içeri girdiğinde kaynanası karşısındaydı. Damadının ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerine korkuyla bakarak, “Aysel’ime bir şey mi oldu?”
Ramazan ağlıyordu. “Aysel’e doktorlar bile çare olamadı.” Kadın telaşla pencereye koştu, kapıdaki cenaze arabasını görünce dövünmeye başladı. Kadının feryadını duyan komşular eve doluştular. Aysel’in cenazesi solana alındı. Aysel biricik oğluna doyamadan bu dünyaya elveda demiş sevenlerini üzmüştü.
Eve gelenler, genç bir annenin geride bıraktığı yavrusuna ağlıyor, bahçe içerisinde olan tek katlı bu evden yükselen ağıtlar duyanların yüreğini parçalıyordu. Umut, olanlardan habersiz salonun ortasında yere boylu boyunca uzanmış, üzerine bıçak koyulmuş beyaz örtünün altında ne olduğunu merak ediyordu.
Çocuk, evin bütün odalarında annesini aradı, bulamayınca babasının yanına gitti. Babası, üzgün bir şekilde komşularıyla beraber mevtanın başında bekliyordu. Umut, babasına, “Annem nerede?” diye sorunca, adam oğlunun gözlerinin içine bakarak “Umut’um evimizin direği yıkıldı. Sen öksüz, ben çaresiz kaldık. Annesiz şimdi ne yapacağız? Bundan sonra bize kim bakacak?” deyince, çocuk anlamsızca babasına bakındı. Ramazan, oğlunu kucağına aldı. Umut yerde yatan mevta ile babasının söyledikleri arasında bir bağlantı kurmaya çalıştı fakat çocuk aklıyla bunu kavrayamadı. Küçücük parmakları ile babasının gözlerinden akan yaşları sildi. Babasına, “Ağlama baba, ben sana bakarım” deyince, babası oğluna daha sıkı sarıldı.
Ramazan’ın annesi ve babası cenaze için Samsun’dan Tokat’a gelerek evdeki hüzne ortak oldular.
Gasilhaneye götürülerek yıkanan cenaze, eve getirilirken Aysel’in salası okunuyordu. Mahalleliden helallik alınarak, dualarla camiye götürülen cenaze, kılınan namazın ardından mezarlıklara götürüldü. Kur’an-ı Kerim okunarak toprağa verildi. Cenazeyi defnetmeye gelenler, Ramazan’a taziyede bulunarak teker teker uzaklaştılar. İmam da mevtaya talkın verdikten sonra başsağlığı dileyerek yanlarından uzaklaşınca, mezarlıkta baba ile oğul kalmıştı. Ramazan başını babasının omzuna yaslayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. Evde, akşam namazından sonra Kur’an-ı Kerim okundu.
Ertesi gün Ramazan Aysel’in mezarına koştu. Dualar okuduktan sonra toprağın altında yatan eşine “Mimoza Çiçeğimdin” diyerek bir ağıt yaktı.
Bu amansız virüse nasıl kucak açtın?
Bizi sensiz bırakıp elimizden uçtun.
Hasta yolu beklerken ayrılığı seçtin.
Aysel bizi bırakıp nerelere gittin?
Bünyen dayanamadı kanser seni sardı.
Kemoterapi, ışın seni fazla yordu.
Mevla’m mutluluğumu bana fazla gördü.
Aysel bizi bırakıp nerelere gittin?
Yuvamızı ısıtan ılık bir nefestin.
Vurgun yemiş gönlüme yumuşak bir sestin.
Mimoza çiçeğimdin can suyumu kestin.
Aysel bizi bırakıp nerelere gittin?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.