SIKINTI MI, RAHMET Mİ?
SIKINTI MI, RAHMET Mİ?
Hastaneleri ve hasta insanları gördüğümüzde ruh halimiz hemen değişiverir. Gönlümüze bir hüzün çöküverir, sonra bütün bedenimize sirayet eder. Bakışımız hüzünlüdür, sesimiz hüzünlü, dudak büküşümüz….. Hastalık zordur, hele ameliyat gerektiren hastalık daha da zor. Hastaneye ameliyat olan arkadaşımı ziyarete giderken sağlıklı oluşuma şükrediyorum.
Arkadaşım Cemil, arkadaşı olmaktan onur duyduğum adı gibi gerçekten güzel bir insan. Yine hastanedeydi ve yine ameliyat olmuştu. Bu kaçıncı ameliyatıydı, sağlığı bir türlü düzelmiyordu. Gerçi hayatı hep sıkıntılı geçiyordu ya, evine hırsız girer, arabasına biri çarpar kaçar…. Hiç sıkıntısı bitmezdi. Fakat o bu durumlardan bahsetmemizden pek hoşlanmaz, hemen konuyu değiştirmeye çalışırdı.
Cemil’i yatağında oturur vaziyette buluyorum odasında. Beni görünce tebessüm ediveriyor. Selamlaştıktan sonra ben daha halini, hatırını soramadan o bana soruyor “ hayırdır beni gördüğüne sevinmedin mi?” Şaşırıyorum “ Elbette sevindim, neden böyle düşündün ki?” diyebiliyorum. Cemil “ ne bileyim çok üzgün görünüyorsun da.” Dedi. Benim onunla ilgilenmem gerekirken, o benimle ilgileniyordu. Cemil’e “hastane ortamı malum, ameliyatta oldun ondandır” dedim. Oturmam için refakatçi koltuğunu işaret ederek “Bak dedi. Bunda üzülecek ne var. Belki sevinmek bile gerekir. Çünkü sıkıntı, musibet, bela, hastalık bir yönüyle rahmettir.”
Cemil böyle birisiydi işte, hayata değişik bir pencereden bakabilen. Konuşması keyifle dinlenen, susması istenmeyen birisiydi Cemil. Bazen konuşmaz “niye konuşmuyorsun?” dediğimizde, bu seferde niye konuşmadığını anlattırırdık kendisine! Devam etti konuşmasına.
Biliyor musun, en fazla sıkıntıya enbiyalar, evliyalar uğramıştır. Hiç kimse Peygamber Efendimiz gibi sıkıntıya, belaya düçar olmamıştır. Oysaki O s.a.v. Allah’ın c.c. Habibiydi. Demek ki Allah c.c. sevdiği kuluna böyle sıkıntılar veriyor. İnsan sıkıntıya düşünce acizliğini idrak eder, yüzünü Rabbine döndürür. Demek ki sıkıntı, bela, hastalık aslında Allah’ın c.c. kuluna olan merhametindendir ve sanki şöyle buyurur. “ Ey kulum sen acizsin yüzünü bana dön, taatini artır, ben de senin günahlarını affedeyim, cehenneme sokmayayım, cennette makamını artırayım” Onun içindir ki âlimler sıkıntıya Kemend-i Mahbub demişler. Yani sevilenin, seveni kendisine çekmek için boynuna attığı kementtir, demişler. Sıkıntılar, belalar, hastalıklar olmazsa insan Firavun gibi Nemrud gibi olur. Şu da unutulmamalıdır ki insan sıkıntı, bela, hastalık istememeli, gereken tedbirleri de almalıdır. Sen bize dua ette bu haldeyken Rabbimizin rızasına uygun hareket edelim, dedi.
Cemil’in yanından ayrılırken gönlümde hüzün gitmiş, yerini huzura bırakmıştı adeta. Konuşmaya başlayınca sözünü kesmemiş, nasılsın diye bile soramamıştım. Şifa bulması için bir yandan dua ederek Hastaneden ve Cemil’den ayrılıyorum. Bilemezdim ki bu ayrılığın aslında bir veda ayrılığı olacağını. Ertesi gün Cemil’in vefatını, aynı zamanda da iyi bir dostu kaybetmenin acısını öğrendim.
Cenazede sorarlar ya mevtayı nasıl bilirdiniz, diye. Hani demişler ya “ dünyaya gelişinle sen ağladın, insanlar güldü. Öyle bir hayat sür ki ölümünle insanlar ağlasın, sen gül.” İşte tam da Cemil’i anlatıyor bu cümleler dedim kendi kendime……
YORUMLAR
Çok beğenerek okudum elinize emeğinize sağlık.