- 351 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ISIOT
M. Sabri HABERVEREN
Urfa Lisesine başladığım yıllarda, Emirgan çay bahçesinin karşı sırasında, caddeye paralel iki sokak arkada, Toprak-Su için alınan tarlanın içindeki arazide, işçilerin başında puantör olarak çalışmaya başlamıştım. Yaz döneminde olduğumuz için, resmi dairelerde “Yaz Mesaisi” yapılırdı. Yaz mesaisi, sabahın saat 00.6’ sında başlar, öğle zamanı saat 13.00 te sona ererdi. O dönemlerde bahsettiğim bölge tamamıyla kırmızı toprak (Felhan) tarla idi. Erkek Sanat Meslek Okulu Urfa şehir çıkışındaki en son bina idi. Sanat Okulunun ve yolun karşı tarafında, şimdiki Halk Eğitim Merkezinin biraz ilerisinde bataklık bir bölge vardı. Ondan ilerisinde ise Ahmet Naci’nin yazlık ev inşaatı vardı.
İşte bu bahsettiğim yerlerin, kuzeye bakan yönünde Urfa Diyarbakır karayolunun Karaköprü köyüne doğru olan dönemecin, güney batısında Cavsak Köyü bulunurdu. Cavsak köyü şimdilerde duruyor mu? Bilmiyorum. Cavsak köyünün Kuzeyinde Karaköprü yükseltisi olduğundan, kıbleye yani güneye bakan çanak gibi düzlükte köy bulunurdu. Dolayısı ile o köyün iklimi daha sıcak ve ılıman olur, mahsulleri daha erken olgunlaşırdı.
Haziran ayından itibaren, Cavsak köyünden eşeklerin sırtında, sırgalarında, etli iri kırmızı isotlar, üzümler, domates ve patlıcanlar satılmak üzere, kunduracı pazarında bulunan, hal pazarı olarak kullanılan Mevlevihane’ye gelirdi.
Yaz mesaisinde sabah erkenden işe gittiğimizden, kahvaltımızı işyerinde yapardık. Cavsak köyünden sabah erkenden hal pazarına ürün götürenlerden, biraz kırmızı İsot ve bir iki salkım üzüm alarak kahvaltı yapardık. Ürün götüren köylülere ısrar etmemize rağmen, çoğu zaman bizlerden para bile almazlardı.
Şanlıurfa’lıların İsot dediği acı biberin aslının, orta Asya’da “Isıot” olduğunu, tıpkı “Giysi” kelimesinin “Ges” (Çamaşır yıkama) haline dönüştüğü gibi, Arap dilinin tesiriyle “İsot” haline dönüştüğünü, daha sonra yapmış olduğum araştırmalarda öğrendim. Isıot sıcaklık veren ot anlamındadır. Uzun yıllar Urfa’lıların İsot’u niçin yediğini araştırdım. Sonunda atalarımızın İsot’u sağlıklarını korumak amacı ile yediklerini öğrendim. Şanlıurfa yöresinde bazen gölgede bile 42-43 dereceyi bulan sıcaklık, 36 derece olan vücut sıcaklığının 6-7 derece üstüne çıkar. İnsanda normal vücut sıcaklığı 36 derece, ateşlenince 37-37,5 derece olur. Peki, vücut gölgede 42-43 dereceye, güneşte 50-60 hatta 70-80 dereceye nasıl dayanır? İşte atalarımız vücudun dış sıcaklığa karşı iç sıcaklığını arttırmak, dış sıcaklık ile iç sıcaklığı ayarlama işini, İsot’a yüklemişler. Bu olay tıpkı yüksek sesli bir patlamada, ağzınızı açarak, kulak zarınızı korumanız gibi bir olaydır. Urfa’da iken ortalama 15-16 kilo İsot yiyen, 4 kişilik bir aile Urfa dışında bunun yarısını bile yiyemez.
Sağlıklı bir İsot yapımında, İsot’un yıkanması, temiz bir şekilde kurutulması önem taşır. İsot dilimlendikten sonra damarlarının büyük bir kısmı alınır. İsot’un tohumları ve tohumların bulunduğu kısmın yumuşak dokusu kesinlikle İsot’un içine karıştırılmaz. Çünkü bunlar İsot’un içine karıştırılırsa, büyük bir ihtimalle bağırsakları bozar ve karın ağrısı yapar. Temiz bezlerin üzerinde kurutulan İsot dibekte dövülürken, tozutmasın diye birer damla zeytinyağı damlatılır. Dövüldükten sonra ise, koruma amaçlı azıcık tuz katılır. Çoğu Şanlırfalı’ların İsot’u niçin yediği konusunda fikri olmadığını bildiğim ve Şanlıurfada Çiğköfte ve İsot yarışması yapılmasını öğrenmem, bu yazı için bahane oldu. İstanbul 26.09.09
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.