- 311 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NAZIM HİKMET İN TÜRKÇEMİZE VE ÇEVİRİ ŞİİRLERE BAKIŞI
Yalnız Türkiye dışında yaşayan Türkler değil, başka milletler de Nazım Hikmet’i tercümelerinden okumakla yetinmeyip, onun Türkiye Türkçesiyle yazılmış şiirleri ve yazıları üzerine eğiliyorlar. Böylelikle Türkçe, öğrenilmeye değer kültür dilleri arasına girmiş bulunuyor.
Bugün dünya Nazım’ı tercümelerinden okuyor. Peki şiirlerini katledi,lmiş olarak mı okuyor? Hayır, katledilmesine Nazım’ın eserlerindeki bünye engel. Ama mutlaka değerlerinden kaybedilmiş olarak okuyorlar. Buna rağmen gelmiş geçmiş en büyük şairler arasında ona yer ayırıyorlar. Hakiki ilim ve sanat adamları Nazım’ı incelerken, Türkçe metinleri de birlikte inceliyorlar. Mesela Nazım Hikmet’in İtalyanca basılmış kalın bir şiir kitabı vardır. Pek kıymetli kağıt kullanılmıştır, güzel bir kapak içindedir. Kitabın bir sayfasında Türkçe asıl, karşı sayfasında İtalyanca tercümesi vardır...
Tercümelerde kıymetin ne derece kaybolduğunu anlatmak için bir örnek vermek istiyorum.
Naziler, 39 yaşındaki değerli Fransız yazarı Gabriel Peri’yi, yeraltı çalışmalarına yurtseverce katıldığı gerekçesiyle 15 Aralık 1941’de kurşuna dizmişlerdi. Bu olay, Nazizm karşısındaki dünyada tepki uyandırmıştı. Nazım Hikmet, bu Fransız aydınına dair Bursa Hapisanesinde uzun bir şiir yazdı. Paris’te çıkan Les Tettres Française adlı dergide bu şiir yayımlanmıştır. Dilimizden Fransızcaya çevrilmiş şiir, tekrar dilimize çevrildiğinde şu sonucu veriyor:
Dört gündür
Moskova tehlikede değil
Sen bunu henüz bilmiyorsun, Gabriel Peri.
Paris bunu bilmiyor,
Nalçalarıyla
Paris kaldırımlarını çınlatanlar
Moskova kapılarında yenildiler
Işıklar şehri, inkılaplar şehri Paris,
Paris satıldı, Paris zindanda.
Gabriel Peri zindanda.
Halbuki bu şiirin aslı şöyledir:
Gabriel Peri,
Moskova tehlikede değil artık dört günden veri.
Gabriel Peri, senin bundan haberin yok,
yok Paris’in haberi.
Paris sokaklarında topuklarını bilhassa çarparak yere
nalçalı çizmeleriyle gezenler
Moskova kapılarında yenildiler.
Paris,
Paris ışık şehri, ihtilal şehri,
Paris satıldı, Paris esir
ve hapiste Gabriel Peri.
İşte tercüme ile asıl arasında böyle fark var.
Aynı Fransız dergisinin aynı sayısında, Sartre’ın, Simomov’un ve Aragon’un bu sayıda yazıları bulunduğu müjdeleniyor. Yazılar Nazım Hikmet’e dairdir. Yazılar derginin iki sayfasını kaplıyor. Ayrıca Türkçenin şairi hakkında makaleler var. saydığımız ünlü imzaların kılı kırk yaran incelemelerini buraya aynen geçirmeye hacet görmüyorum. Sadece ana fikirleri özetleyelim:
-Nazım Hikmet, devrimizdeki manasız şiir yazmak modasına rağmen, gerçekçi şiirler yazıyor ama demode bir iş yapmış olmuyor. Gerçekçilikten dolayı şiiriyete zarar vermiyor.
-Nazım Hikmet, tarihi olayları doğru anlatıyor. Nitekim biz Fransızlara dair yazdıkları ne varsa gerçeklerimize tıpatıp uyuyor.
-Nazım Hikmet, yaşamakta olduğumuz yüzyılın tiplerini doğru veriyor.
-Nazım Hikmet, yaşadığı yıllardaki önemli olayları gerçeklere uygun olarak aksettirmiş tek dünya şairidir.
Büyük otoriteler tarafından Nazım Hikmet işte böyle değerlendiriliyor. Yukarı da adı geçen yazarlar ve başkaları, işte bu açıdan Nazım’ı övüyorlar.
Gelelim tercüme nasıl yapılmalı sorusuna verdiği yanıtlara.
Sovyetler’in pek tanınmış bir sanat adamı olan Constantin Simonov, , Nazım Hikmet, 1951’de uçakla Romanya’dan Moskova’ya gittiği zaman, Sovyet fikir ve sanat adamlarının baş temsilcisi olarak Simonov, Nazım’ı hava alanında karşılamış. Ve Nazım, daha otomobile giderlerken balıklama konuya girivermiş:
’’Dinle birader demiş. Sen benim şiirlerimi Rusçaya, Rusların pek beğendiği bir sanat değeriyle çeviren adamsın. Ama, ben senin bu çevirilerinden hi,ç memnun değilim. Çünkü, şiiriyet ararken mesela kafiyeler buluyor, kafiyelerin fantezisine kapılıyorsun. Gerçi güzel oluyor ama, sırf benim eserim olmuyor. Senin de hissen karışıyor. Ben bu türlü çeviriden hoşlanmıyorum. Şiirlerim isterse nesir haline gelsin, isterse şiiriyeti yok olsun, ama benim dediklerim aynen çevrilsin.’’
Nazım Hikmet, Bursa Hapishanesinden Vala Nurettin’e yazdığı bir mektupta da tercüme hakkındaki fikirlerini şöyle anlatıyor:
’’,,,Tolstoy’un Harp ve Sulh adındaki romanını Ankaralı bir zat ile birlikte Maarif Vekaletine tercüme atmekteyiz. Ben muhakkak çok kötü bir mütercimim. Daha doğrusu sayın ihtiyara karşı öyle bir hayranlığım var ki, tek kelimesini bozacağım diye ödüm kopuyor. Sonra tuhaf bir şey söyleyeyim mi size? -Tuhaf ve yanlış bir şey- ben tercüme denince tercüme kokusu kaybolmasın istiyorum. Yani, mesela Rus dilinden çevrilen bir eser, hangi devirde hangi Rus muharririnden çevrilmişse, o devrin, o muharririn üslup hususiyeti ve kokusu tercümede kaybolmasın istiyorum. Ve mesela öyle istiyorum ki, Rusçadan çevrilen bir eser, Fransızcadan çevrilen bir eser, üsluplarını kaybetmemiş olsunlar. Ama böyle olursa yüzde yüz Türkçeleşmezmiş, ibaresi. Selika bozulurmuş. Varsın bozulsun. Bu çeşit tercümeler, tercüme yapılan dile çok şey kazandırır sanıyorum. Eskiden, herkalde-bilerek değil acemilik yüzünden- tercümeler böyle yapılırmış. Bundan dolayı dilimiz, bilhassa Fransızcadan bir çok turnürler kazanmış, tabirlerle filan zenginleşmiştir. Ama dedim ya, bütün bu düşünceler bir tuhaf, belki de doğru değildir. Belki de benim kötü mütercimliğim ve tercüme işinden nefret edişim, bana bu türlü ukalalık yaptırıyor kim bilir?’’
İşte, Nazım Hikmet, tercümeyi böyle anlıyor. Ve 1960’ta kendi yazdığına göre, 30-40 dile eserlerini böyle titizlikle çevirtme yoluna düşmüştür. Ama yine de netice, Gabriel Peri’ye dair şiirde örneğini verdiğimiz gibi olmuş ne yazık ki...
Türk dilinin büyük savunucusu Nazım Hikmet’i bir kez daha selamlıyor. Bu çabalarından ötürü aziz anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Işık içinde yatsın !..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.