- 255 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek XXXII
Köleci mana anlayışı; ön ittifaklı koşulların, üreten toplumsal gerçekli geçmişin sisler bulvarı ardında kalan kolektif birikimlerini; kendi mantığına göre köleci dil ile anlattı.
Totem dönem doğal ortamda sağlama yapan avcı toplayıcı yalıtımdı. Ön ittifak ise üretim hareketi koşullarına bağlı yalıtımlaydılar. Ön ittifaklar içinde artık totemi mana sanal bir nüveydi. Ön ittifaklı yalıtım “kendi içinde” totem manalı sanal nüveye göre totem mesleklerden oluşan “bir ve birçok dış” ve dış girişmeli etkileşme alanı ortaya konmuştu.
Karnı doyan, güdüleri indirgenen hemcinslerin düşünce dünyası içinde; ben neyim? Nerden geliyorum? Neye aitim? Gibi düşünme konuları vardı. Benzer eylemli, eş yönlü eylem rastlaşmalı fiil tekrarıyla kolektif sağlama yapan yalıtım ortamını ortaya koymuştu.
Bu yalıtımlı ortam kişilere kolektif sağlama yaptırma yanında aynı zamanda da hemcinslerin kim olduğuna; neye ait olduğuna ve kimden geldiğine açıklama da olan totemi manaydı.
Totem dönem içinden ön ittifaklı süreç içine geçişte karşılaşılan sosyal mantıklı totem manalı direnç, bu dirençti. Tabumsak fetişle olan bir direnç hiçbir zaman köleci dil anlatımı içinde olan cennet cehennem temalı bir direnç, değildi.
Bu temalar (cennet-cehennem değinmeleri) hem totem dönem de hem de ön ittifaklı dönem içinde bilinmiyordu. Tekil dönemli groteski anlamaların; totemi mana anlatımının ve ön ittifaklı İlahların cenneti cehennemi yoktu. İlahlar yukarı gök (çobanlık olan) yerlerden ve aşağı toprak olan (ekim dikimle) olan yerlerden gelmekle, ilahların bileşen bir ön ittifak anlayışı içinde ilahtı temaları vardı.
İlahlar ittifakın ve insanın yaratıcısıydılar ve İlahların bir totem meslekleri vardı. Bu nedenle ilahların sağlama olan totem meslekli günlük işleri ve hayatı düzen eden bir görevleri vardı. Bu aşamada ilahların yaratıcılığı melezlere insan adını vermekti. Yani ilahlık mesleklere, iş ve meşgalelere isim vericilikti. İsim vericiliğe de YARATMA diyorlardı. Yaratmanın; yani isim vericiliğin, bundan başka anlamı yoktu. Bu aşamadaki yaratıcılık söyleminde yoktan var etme gibi bir tema yoktu.
Ön ittifakları betimleyen bir ilahi (şiir) şöyle der; “Ne demet edilmişti ot / Ne biçilmişti kamış / Daha yokken yer / Daha yokken gök / Yer ve gök birbirinden ayrılmamışken / Enlil geldi / Her birine bir isim verdi…”
Yer; ekim dikim yapılan tarımcı Sümer diyarıydı. Gök; çobanlık yapılan yukarı Akad topraklarıydı. Demet etmek te tarımcı grubun buğdayı kendisi için çoban grubun da otu hayvanları için toplanmasıydı.
Yer ve gök; isim olarak, yön olarak tarifle, iş ve meslekler adı olarak, düzenleyen ilah işleri olarak birbirinden ayrışmamıştı. Yerdeki ve göktekiler meslek isimleri tanımlı olarak birbirine karışıp (ittifak edip) girişmemiş, birleşmemiş böylesi bir tasnif edilmiş birleşim içinde isimlerle birbirinden ayrılmamıştı. İsimsizlerle sissi belirsiz durumdular.
İttifak eden ilahların karma bir sulptan insanı vardı. İlahların önce kendi içinde üreten sağlama ilişkileri vardı. Sonra da totem mesleklere göre belirlenmiş her bir mesleğin iş, oluş, araç gereç ve fiillerinin adı ile gruplar arası bileşimle bir üretim hareketleri vardı.
İlahların sektörel baz bileşimi içinde birbirine göre girişen sektörlerle toplumu vardı. İlahların uygarlığı vardı. İlahtı tapınaklar, yamyam dönemden beri eskiden eskiye güvenlikli yerler olup; sistem dışı anlayışla olmayan; üreten grubun yamyamlara karşı sonra da üreten grubun üreten gruplara karşı hediye (kurban) sunu yerleriydi. Şimdi de ittifak için ahit yapılan, ittifak merkezi olan ve ittifakın yönetim yerleriydi.
El tanımlı günah kabili suç tanımları aslında köleci El süreçleri içinde işlenecekti. Kolektif yapı içinde özel sahipli üretim olmadığı için, özel mülk sahipliği, özel çocuk sahipli evlilikler de olmadığı için zina, haram kavramı da yoktu. Harama (yasağa) uçkur çözmek te yoktu.
Haram da harama uçkur çözmek te tıpkı ilk cinayet ve mal kavgası gibi köleci sistemle vardı. Kolektif yapıda sadece kolektif oluşa karşı olan tutumlar suçtu. Ve kolektife aykırı olacak tutumlar da kişi için hiç bir kişisi yarar sağlamaya yol açamıyor, süreklilik kazanamıyor, çevrim ve sarım ekseni sayılmıyorlardı.
Kolektif yapı içinde kolektif yapı yarın size yine tavuk yemeyi, elma yemeyi, kundura giymeyi vs. sağlayacak bir kesikli süreklilik içindeydi. Bu nedenle sizin elinizde iki tavuğun, 5 kilo elmanın, dört ayakkabının bulunma sahipliği, bu yapı içinde size hiçbir artı değer ve muktedirlikle olacak bir süreklilik veremeyecekti.
Yine bu nedenle siz de iki tavuk sahibi olmanın üssü durumlu süreçlerinin gizli veya potansiyel eylem sömürüsünü; hile ve aldatmasını ortaya koymuyordunuz. Bu alanlar kendilikten ve kolektif alanlı tıkaçlarla geçit vermez olup, sürecin ana kontrolünü oluşacak hassaslık ayarları, kolektif yapılı bu gibi doğal sınırla belli tıkaçlardan oluşuyordu.
Sürekliliği, kolektif kuşatmalı güvencesi olan kolektif garantili alan içinde çıkıp, kişi tamahla köleci yapı ahdine kapılan insanın darp etmesi; gasp yapıp cinayet işleyen tutumları köleci süreç içindeydi.
Kişinin böylesi tedirgin edici köleci ahit içinde bulunması demek, aynı zamanda da duyulan tedirginlik karşısındaki kişi düşüncesi içinde sıcağı sıcağına kafasında çakılı, kazılı olan o eski “kolektif güvenceyi” hatırlamasıydı.
Kolektifi kesikli sürekli olan sağlamaların kişiye verdiği garanti olan geçmişteki yaşanmışları; köleci zulüm içinde çağrışım yoluyla hatırlanan tatlı anılardı da.
Köleci mantıklı kişi, köleci baskı karşısında hafızasının bir yerinde kayıtlı olan bu kolektif güvenceyi şimdi, köleci zulme karşı cennet diye hatırlayıp tanımlıyordu.
Kolektif güvenceli etkiden çıkılıp; herkesin kendi başının çaresine baktığı; büyük balığın küçük balığı yutmakla kişilerin kendi canının derdine düştüğü kıyasların durum muhasebesini kişiler; cennetten kovulma diye kafasında tasarlıyordu.
Böylece köleci düşünce devinmesi içinde, köleci sistemin sebep olduğu suçlara köleci sistemin çözüm üretmesi yerine; öğüt üretiyordu. Uyarı ve sakındırma üretiyordu. Üretilenler köleci ve sanal anlamla sabır dileyen, sabredenlerden olmakla zihni yatıştıran; zihni uyuşturan anlamalardı. Bu anlamlar köleci takdire karşı gelinmez, köleci sistemi sorgulanmaz kılmanın mantık kalıbıydı. Bu mantık köleci suça itilmeye karşılık, zihnin suskunluğunu; zihnin kendi kısır döngüsünü oluşturuyordu.
Bu türden köleci sistemle kolektif sistem gibi iki sistemi kıyaslamaktan doğan çağrışımlı hatırlamalardan ortaya konan hikâyeler; şimdiki köleci mahreçli suçlara birer gerekçe oluyordu. İnsanlar azıttı. İnsanlar yoldan çıktı gibi bu tür hayali anlatımlar El ’in hile ve tuzağının anlaşılmaması yönünde, süreci bir kat daha gözlerden gizleyip, kişilerin akıl gözlerini daha bir perdeler olmuştular.
Epey yukarıdaki anılan şu paragrafı hatırlayalım. “İnsan günah ürünü değildir. İnsan günah nedeniyle de burada değildi. İnsan suç (günah) işlememişti. İnsan keyfi takdirle bir yerden, başka bir yere kovulmamıştı. Gerçeğini tekrarlar isek şunları da diyebiliriz.
Nasıl şimdiki kişi hayatı içinde anne ilk doğurmasını, çocuk ilk kes okula gidişini, baba ilk evliliğini vs. unutmazsa, sosyal hayat ve toplum da kendi bünyesi içinde oluşan ilkleri unutmaz. Unutulmayanlar kişi ve toplum hafızasında bir mutluluk olaraktan kalabilir olacağı gibi bir travma etkisi olukla da kalabilir.
Ön ittifaklar üreten ilişki yönelimi içinde üretim hareketi eksenindeki tutumla mutlu, iradeni bir ilk davranışın insanıydı. Ama yine de ön ittifaklar totem hafıza direnci nedeniyle, tabumsak ve fetişçe bir direnç ortaya koyuyordu.
İşte bu tabudan kaynaklı sosyal anlayışlı sürtünme travmaları ilk durumun unutulmaz olan bir hafızaydı. Oysa daha sonra yapılacak birçok sayısız ittifaklar nedeniyle oluşan yeni sosyal hafıza içindeki ön ittifaka karşı olan totemi direnç vardı.
Ama bu direnç daha önce hiç olmayan ittifak sağlatmalı yararları nedenle giderek alışıldık geldi. İttifak içindeki yabancılık, acemilik totem hafızalara öyle fazla bir tepki ile pek pek kin gütme, rövanşını alma bağlamıyla hiç yansımadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.