Eflatun Teşkilatı 5
Bir daha ne zaman kayçıl dinleriz Tanrı dağında diye söylendi en genç şaman.. Karşıda gördükleri bir grup insanı süzen Türek şaman tebessüm ederek gelenleri gösterdi, buralar tekin olacak değil ya, bakarsın kiliseye giden bir grup insan saldırıverir üzerimize diye güldü ardından, Arçemya çocuklarına bah hele diyerek de, bir tekme savuracaktı kıyamadı atının üzerinde uyku sırasını gideren kan kardeşine. Daha yolları çok uzundu ve Asyanın en ucundan Tunguza, oradan da bin yıl gelecek çizimi için Tuva ovasında yakılacaktı ateşleri.
İyi biliyordu; çalınmıştı kulağına Arçemyalıların dedikoduları, çadırları zılgıldatacak Türek evladım demişti ataları. Sonra bölecek seni, sonra hüküm sürecekler çeşitli Arçemyalı soylar, çöller yürüyecek dağlara, yayılacaklar koyun keçi sürüleri gibi, olacak dişleri sırtlan dişi, gardaşların çoğu Arçemyalı olacak, geri gelip seni de Arçemyalı yapmaya çalışacak, sağlam kök atamazsanız, çöller dünyaya Erlik Han’ı çağıracak bilmeden demişlerdi.
Türek, şamanların da Erlik Hanın gelmemesi için mühür yontacaklar, mühür kazıyacaklardı soluklarına. bin yıl sonra filizlenecek tohumu da üç kişiye mühürleyip uç batı Asyadan geri dönüyorlardı.
Dedikleri de çıkıyordu ataların, çöller dağlara yürümüş, deryaları geçmişti, oysa hakikat aslı; birdir- tektir asla değişmeyecekti. Bu yer Türklerin idi, altı da üstü de, gökler bilinip çizilene kadar, onlar gökü de bileceklerdi, yürüyeceklerdi, soluğumuz gökü de içine almalı derdi ataları. Gök Tengri yâr ve yardımcıları olurdu.
Arçemyalılar da giderek artıyordu kardaşları içinde, yeni bir tehlike daha çıkmıştı çöl içlerinden, İsevi ve Muhammediler arza yürümeye başlamış, sesleri çok duyulmuştu, Yehudalarını dağıtmışlardı amma onlardan kalan sürgünleri de çetindi, Erlik Handan soluk almış gibiydiler.
Kurdun da emzirdiği batı gardaşları çok hüküm sürmüştü yerlerinde, köklerini unutanlar bile vardı içlerinde Arçemyalıların oyunlarına gelenler hele. Arçemyalılar diyordu içinden Türek şaman, biri yanlış yoldan buldular ya, bölünecekler nasıl olsa dedi, üç dal sürgün verecekler, bir dalı doğu gardaşlarını da kıracaktı. Öyle de olmuştu Kıtıy olarak adı gelecek olan 40 bine yakın Türk’ü katledecek ve daha fazlasını Farsda esir edip köleleştirecekti. Çöl diyarına götürecekti.
Arçemyalıların ilk kökü sürülmüştü sürülmesine de ikinci kolu batı gardaşlarını ele geçirmişti, Roma ve Bizans olarak ayrılan ikinci kollarını yine üçüncü kollarına kırdırmak da şamanların görevi olacaktı, bu uğraş kaç bin yıl sürecekti kim bilir. Üçüncü kolu yine çok tanrılardan tek tanrı söylemiyle yola çıkmış ve bir çok gardaşlarını almıştı ellerinden. Üçüncü kolu olan Muhammedileri de ayırmak gerek demişti şamanlar, çöl ülkelerindeki ayrımlardan başka bozkır ve ovalarda da ayrıca ayrılmaları gerek denirdi.
Yapılar önemliydi şamanlar için, insevlatları yapı çevresinde toplanır, simgelerle, tamgalarla yönlendirilirdi kalabalıklar. Onlar da hiç olmazsa karşı koyamacaklarını bildikleri Erlik Handan, Gök Tengriye sığınarak ve Arçemyalıları bölmüşlerdi, kurdu çöle hapsedersen demişti ataları şirketi böler mutlaka ve hiç olmazsa kendilerine daha yakın olabilecek bir büyük kol görmüşlerdi. Onların uzun yapısı olmayacaktı, diğerleri iki ana kol olan İsevilerin kiliseleri, Muhammedilerin camilerine karşın cemleri desteklerdi Atalar.
Gökün altına çıkıp seyir eden ataları demişlerdi. Birinde uzun yapı, diğerinde olmasın. Biz doğudan gelir hesabını görürüz Arçemyalıların demişlerdi. Öyle de olmuştu, Cingiz hanla, güneyde kuzeyde içlerine kadar girmeye çalıştıkları doğuya ve dünyaya geldiklerine pişman edilmişti Arçemyalılar, onların içinde kalan kardaşları için üzülseler de, ağıt yaksalar da, Erlik hana hizmet edenler kim ola denip bakılmazdı göz yaşlarına.
Sarıbenizli Çinliler de bilirdi; iki Arçemyalı bir araya gelince şirket, iki Kurt bir araya gelince devlet kurar.
Ne tesadüftür ki; devlet kanunun ve hukuğun dışına çıkarsa şirketleşmeye başlar günümüzde de öyle değil mi?
Şaman isimleri tekrara durmuştu. Ahaldı atları, kılınçları gök demiri olan anbardandı. İpeği biçer, taşı parçalardı. Gittikçe görünür olan İsevilerin başında olan rahibi seçmeye başladığında durdurdu tekrarını, rahip; karşısında gördükleri kişilerin tekin olmadığını anlamış, kiliseye giden tebaasını gözden geçirmiş ve askerlerine de oklarını hazırlamalarını işaret etmişti. Oysa, gördükleri cana değil soluğa gelmişti.
Ahalın üstünde uykuya dalmış olan kankardeşi Arkan şamanı bir tekmeyle uyandırdı. Ve işaret etti İsevileri. Arkan başına kırbasındaki suyu dökerek kendini uyandırdı ve atladı yere, kuzgununu sevdi, pençesine simgelerle dolu tahta ve kaya dolu küçük torbasını yerleştirdi ve uçurdu. Kuzgun İsevilerin üzerinde bıraktı torbasını ve çığlıklar atarak da geri geldi.
Rahip gördükleri karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Göklerdeki babamız sana şükürler olsun diyerek, askerlerini rahata geçirdi. Yollarına devam edecekleri. Yol sıhhatliydi daha.
Türek ise atını şaha kaldırıp İsevilerin ilerisine doğru gidiyordu. Askerler temkini elden bırakmasalar da rahibin işaretiyle rahata geçtiler..
Yol üstündeki büyükçe meşe ağacının yanına varan Türek atını bağladı ve rahibin yanına gelmesini bekledi. Rahip gülerek yaklaştı Türek şamana, istavroz çıkardı karşısında bir tebessümle, Türek şamanda aynı şekilde karşılık verdi.
İşiniz zor diyordu rahip, bozkıra dinimizi anlatmanız çok zor olacak. Benden bir talebiniz var mı kardeşim diye sordu.
Türek şaman, ellerinde sadece aynısından beş incil olduğunu bunları çoğaltmanın da zorluğundan bahsederek varsa yanlarında daha çok incil daha olsa iyi olur, göklerdeki babamıza gönlü kaynayanları hediye ederiz vardığımız obalarda dedi.
Rahip elinde sadece bir tane olduğu, eğer beklerse ve kendileriyle Pazar ayinine katılırsa kiliseden temin edebileceğini söyledi.
Bu davetle de; kim bilir kaçıncı kez kilise ayinine katılacaktı Türek şaman.
Arkadaşlarıma durumu anlatıp size yetişirim arkanızdan çok geçmeden demek için izin istedi. Rahip de, karanlığa kalıp yol izi kaybetmemesi için dikkatli olmasını söyledi. Yüzündeki ve gözlerindeki canlılıkla yüzü gülen rahip Türek şamana din kardeşi gibi sarılarak yanından uzaklaştı.
Geriye döndüğünde arkadaşlarına durumu anlattı. Ve kilise ayinine iki kişi katılıp, temkini elden bırakmamak için bir üçüncünün de kendilerini uzaktan takip etmesine karar verdiler, Yartuk şaman onları uzaktan takip edecekti ve sonradan bozyere suyunu veren aladağın ormanlarının gölünde buluşmaya karar verdiler. Düşündükleri kısa sürmez ise birkaç vakit kalabilirlerdi.
Şamanların ve rahiplerin güç mücadelesiydi belki de dünya tarihi, kim bilir, kuzeyin evlatları, kurt soyunun koruyucusu şamanlar yani bizleriz, çöllerin ve ekseri deniz kıyılarında kalmış rahipler. Her biri kendi içlerinde ayrılan bu din ve ruh birliktelikleri öyledir ki; dünyayı paylaşmaya ve savaşmaya devam edecek daha dedi, Turgay şaman kendisini dinleyen ve yetiştirdikleri Yaran şamana.
Yaran’ın kafasında ise birini uzun bırakın, diğerİ kısa kalsın demiştiniz diyerek; bir açıklama istedi.
Turgay şaman, gülümsedi; uzun olan minaredir, kısa olan cemevi. Arcemyalıların, tapınak, kilise, cami diye ana yapıları vardır. Tapınak uzun süre karşımıza çıkamaz, onları sürdük, dağıttık. Tekrar gelmeleri bin yılları bulur. Karşımızda kilise ve camii var ekserİ bu topraklarda, minaresiz olan cemevlerinde ise ekseri bizim karındaşlarımız bize düşünce olarak yakın olan boyların toplanma merkezidir, camiler de yine ekseri bizim kardeşlerimizden bu topraklarda Arçemyalılara kaymış olanlardır. Bizler özgürlüğü severiz her can bir hediyedir bizlere, onlar kuşatılmış alanı ve gütmeyi sever. Biz güdülmeyiz.
Bizler bir buluruz, üç buluruz, yedi dokuz buluruz ve hazırlarız.. Kanı kanla temizleriz nihayetinde haddini aşanlara . Ateşin ateşle durdurulduğu gibi zihin de zihinle durdurulur, yürekle durdurulur. Kim haddini aşarsa biz soluk üfleriz.
Bizler Meteyi bulanlarız, Çin seddine ilk taşı koyanlar, taşın altına cönk ekenler, Atillayı bulanlar biziz Romaya diz çöktürürenler, Timuru yetiştirenler biziz had aşana had bildirenler, Harzemi yönetenler de biziz dalların arasını açıp ağacını kıranlar, Bizansı yıkacaklar da biziz…. Bin yıl sonra doğacak da, uyuyacak da biz, dirilecek de biziz… Atalar; "devleri de müslüman, kafir, mug (ateşe tapan) cuhut (yahudi), tersa (hıristiyan) diye ayırmıştır, Müslüman devlerin insanlara pek fazla zarar vermez," maşayihlerden haber alırız. İnsanlarımıza; perihonlarla, bahşı, molla, büvilerle şifa dağıtırız … diye anlatmaya devam ederken, Arkan’ın daldığını gördü ateşin başında. Ve devam etti bir başkaca ninni olsun diye, ninni rüyasına girsin diye…
Onlar konuşurken Kaygıtay şaman hazırlamıştı ateşini ve tütsülerini… tuğlarını dikip, aletlerini hazırlamıştı, Turgay’a baktı başladılar ay ışığının vurduğu gölün sularının kenarında, esen rüzgarlara tutulan ateşin kıvılcımları uçuşurken..
Soluk aldılar…
"Dünyanın dört bir yanına okursa, müdhişler, bütün dev, periler toplanıp gelirler. Nesirun malik kalı ve fitehi ve kırıp ve beşrihu ve malik kalı ve ezim. Ezemtu Aleykum ya Taht-ı Süleyman’ın ışığıyla, yer gök bimalı ile Hızırİlyas geldi. Dokuz tuğlu sancak ve doksan bin askerin yardımıyla benim olunuz! Benim bağrım sizinle, iftihar, safran ile, tütsü amberler ile sizin hakkınızda üfürdüm. Taht-ı Süleyman’ ın hakkı, yetmiş bin pir kamilin hakkı için yetişiniz! Evde iseniz oturmadan, suda iseniz durmadan, derhal hazır olunuz! Taht-ı Süleyman’ ın hakkı, Hasan-Hüseyin’in hakkı, Azrail hakkı, Kahrı namlılar hakkı, padişahlık hakkı, dünyanın dört köşe sekiz kenarından, mağripten maşrığa kadar, batıdan doğuya kadar, güneyden kuzeye kadar, yüz binlerce askeriyle dolaşanlar, yedi kadı, yedi müftü ile, altın başlı Ayperi ile, gümüş başlı Künperi ile, bütün azamet dev-padişahların demi ile, Hurilika’nın huri, Zeferan’ın demi ile, Hazreti Ali Şah-i Merdan’ın demi ile hazır olunuz!"
Soluk verdiler, dinlediler.. Yaran da uyanmış büyüklerini izliyordu.. soluk aldılar ve devam ettiler…
"Güzel ata binenler, Derdi olmayanlara bakanlar, Yılan kamçı tutanlar, Büyük eyerli dev, peri. Altın imiş terliğiniz, İnci mercan dişiniz, Tuzsuz imiş aşınız, Gümüş gözlü dev, peri. Şirin şeker sözünüz, Çolpan imiş vasfınız, Okşanmış saçlarınız, Kalem kaşlı dev, peri. Esnek kalpak başınızda, İnci taç yanınızda, Hocisaç bağrı saçınızda, Ay yüzlü dev, peri. Yeşil tuğlu askerler, Kara saçınız başınızda, Naz ü nimet aşınızda, Burma saçlı dev, peri. Bulut üstünde gezenler, Cins atlara binenler, Nehir gezip dolaşanlar, Gevher gözlü dev, peri. Koşumunuz altından, Karnınız sedeften, İpek libaslı dev, peri. Keten yağı yiyenler, Çeşitli elbise giyenler, Dumanı yok ateşliler, Misk kokulu dev, peri. Ademotu, yabani ottan saçınız, Zümrüt imiş saçınız, Zafran cut tur beşiğiniz, Sandala bağlı dev, peri. Sultan mıdır ahbabınız? Yalnız mıdır oynaşınız? Hanım mıdır oynaşınız? Ay güneş sıfatlı dev, peri. Kızıl elbise giyenler, Pitşan olup gezenler,"
Soluk verdiler, dinlendiler, rüzgarı dinlediler, ateşi hissettiler, ışığı süzdüler, dinlendiler soluk aldılar..
"Rüzgar olup uçanlar, Atmaca başlı dev, peri. Ahfa mıdır bahtınız, Doğan imiş kuşunuz, Esnek imiş yağlığınız, Büyük kalçalı dev, peri. İpek midir tuğlarınız, Perhiz imiş tahtınız, Saltanat süren dev, peri. Gümüş imiş gözünüz, Altın imiş elbiseniz, Beyaz inci imiş kafesiniz, Rahat yaşayan dev, peri. Zor imiş yaşamınız, İhtiyar ata binenler, Kafir huylu dev, peri. Sabah sabah olurken, İbadete kalkarken, A laca saplı sancaklarınız, Perşi adlı dev, peri. Mezarlarda yaşayanlar, Ruhlara zorluk çıkaranlar, Kırklar ile çare bulanlar, Altın başlı dev, peri. Keskin ateşli olanlar, Muradına erenler, Tanrı’ya gafil olanlar, Gümüş başlı dev, peri. Taht-ı Süleyman’a gidenler, Şah-şahıstan’da yaşayanlar, Üç yıllık yolu saatte kat edenler, Curculus adlı dev, peri. Tuzlu deryayı geçenler, Mekke, Medine’ye gidenler, İsm-i Azam tılsımatını kesenler, Hocan adlı dev, peri. İnsan oğluna kızına, Sihir boyu yapanlar, Gizli sözleri bilenler, Kırkım adlı dev, peri."
Soluk verdiler, dinlendiler, rüzgarı dinlediler, ateşi hissettiler, ışığı süzdüler, dinlendiler soluk aldılar..
"On sekiz bin alemi, Sabah aşıp gezenler, Yer altı tahtında, Cercem adlı dev, peri. Bıçağınız polattan, Kınlarınız gümüşten, Hançerleriniz elmastan, Güzel yüzlü dev, peri. Gezer yeriniz yüksek dağ, Alıp getirdiniz tütsü, yağ, Altın eyer, koramsak , Kurak giysili dev, peri. Oklarınız polattan, Mızraklarınız polattan, Kılıçlarınız mısrandan, Taya binen dev, peri. Gökten göğe uçanlar, Havada dolaşanlar, Yüce dağa çıkanlar, Ak evli dev, peri. Dağdan dağa uçanlar, Hikmet söyleyenler, Alaca saplı tuğlular, Güzel sıfatlı dev, peri."
Hu… Ugh…
Şiir ve kısmi bilgiler için
Yararlanılan kaynak;
dergipark.org.tr/en/download/article-file/441913
***
www.edebiyatdefteri.com/188846-eflatun-teskilati/
www.edebiyatdefteri.com/188875-eflatun-teskilati-2/
www.edebiyatdefteri.com/188909-eflatun-teskilati-3/
www.edebiyatdefteri.com/195815-eflatun-teskilati-4/
Kısa Bilgi:
Yegâne “kurtuluş dini”, kendinden başkası değildir; bu bağlamda ortaya çıktığı coğrafyada kendinden önce ortaya çıkan dinleri “bozulmuş” olarak kabul eder; kendinden sonra çıkanları da “sapık” ilan eder. Kendinden önce çıkan dinlerden birtakım fenomenleri kendi “kurtuluş öğretisine” göre yeniden şekillendirip kurumsallaştırır; kendinden öncekilerin “eksik” veya “bozulmuş” olduğunu, kendilerininkilerin ise “mükemmel” olduğunu kabul eder. Dolayısıyla tekâmülcü bir anlayış içinde bulunur.
www.altayli.net/evrensel-dinlerin-samanizme-yaklasimi.html
YORUMLAR
black_sky
Ben ilk elden okudum..erkenden yani..
black_sky
n.asım
mor gibi mi?şamanlar,kurtlar var,turkuaz teşkilatı,daha iyi isim değil mi?
kafam da deli sorular,,,:)
black_sky
Yinsani
uzun diyenler okumasın zahti...
üstad haddi zatında üstadlar giydirirse bir yerlerden onları bekleyom:)) nesildaşlar çoğ renkli severim, giydirir onlar kesin... giydirmezse olmayağ zati..yeni elbise dikmek lazım.. dikmezlerse dudağımızı
yeflatunun gölgesi de ışığı da güzel.... karanlığı başka siyahi eflatuni,... öyle derdi nesildaş, anaç ve babaç üretim pardon diyeli kutup ayısı, özür neydi onlar ha eril ve dişi üretim, hayal tılsım büyü.. boşver, boşuna yani.. boşluğu yumraklamalı, dolu ağrıtır için ne gerek ben üretirim, satmaya çalışmam:))
bu arada yneyse...
nerden çıktı bu isim onu da bilmem, unutmak lazım.. ıslıkkkk, çığlık, kayçıll off çıngıllama... yoksa bir eflatun ölümden miydi ismi onu da bilmem.. unuttum.. unutmayı severim, hatırlamayı daha çoğ severim.. severim.. bilmem. sevmek lazım yeflatuni yani...
Gök Tengri yârim ve yardımcım olsun..
n.asım
bende girerim o zaman teşkilata,gök tengri cezamızı vermeye,,:)
bilgi için teşekkürle,güzel Adamlar,hürmetle,,,
Erlik Aldacı
Niye utanıyor diye düşündü. Belki rasgele kırkılan saçlarından mı utanmıştı, belki de ters yüz edilmiş ama yine eskiyen gömleğinin taksının göründüğü düşüncesi miydi onu utandıran.
Tamam, dedi. İşiniz bitti gidebilirsiniz.
Yerdeki tahta bavulunun kulpunu kavradığında tiz bir gıcırtı kapladığı ortalığı...bundan da utanmıştı.
O hep utanmıştı...yüzünde bu yüzden, yüzüne hücum eden kanın kırmızı rengi derin ve kalıcı bir iz bırakmıştı.
Kapıya doğru yöneldiğinde, bacaklarının cılızlığından daha bir dalgakilanma yapıyordu İspanyol paça pantolonu.
Tam istediğim gibi, diye düşündü Eflatun Teşkilatı adlı kitabın üstünde formu dolduran yaşlı istihbaratçı.
"Hey sen!"
Bu duyduğu; yaşamının kendisine ilk defa seslenişiydi.
Olur mu...
Yinsani
black_sky
Üstat diye boşuna demiyoruz nesildaşım...
Saygı ve hürmet her zaman...
n.asım
Erlik Aldacı
n.asım
black_sky
Ama uzuldugum bir nokta var üstat bir şiir yazdı ki ben hayran kaldım daha da yazmadı....
Keske daha çok yazsa...