- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Değişim Özü: Özün Değişimi
(2000’li yıllara girerken kaleme aldığım bir yazı)
Pek muhterem okurlar, dostlar;
İnsan hayatında yenilik ve değişiklik gerçekten çok önemlidir ve olumlu yönde olması bir ihtiyaçtır. Sabit manzaraları, benzeri olayları, klasik lafları, tekdüze hayatı, aynı davranışları, ertesi gün aynı kıyafetleri giymeyi hatta iki öğün üst üste aynı yemeği yemeyi sevmeyiz pek.
Gözümüzü açıp da şöyle bir dışımıza, çevremize, tabiata, topluma ve dünyaya baktığımızda sürekli bir şeylerin değiştiğini görürüz: Sınırlar, değerler, nüfus, hava sıcaklıkları, fiyatlar, liderler, diziler, teknoloji, moda, gündelik işler, ilişkiler, kelimeler, klişeler, arkadaşlıklar, yaş, saat, gün, mevsim vb.
Zaten, bir şeyin sabit kalmasını istemek, hatadır. Durmak: Kokuşmaktır, gevşemektir, gerilemektir, yıkılmaktır, ölümdür. Sürekli çalışmak, koşmak, ter dökmek, gelişmek ve ilerlemek gerekir ki "hayat" gerçek anlamda mânâsını bulabilsin.
Hayatı ya da zamanı özetlerken üç kavramını kullanırız genelde: Geçmiş, şimdi, gelecek. Ezel ile ebed, doğum ile ölüm arasındaki meçhul/ küçücük çizgiye atfedilen ifadelerdir bunlar ve son sürat renk/ şekil/ anlam/ derinlik değiştirip durur.
Bu noktada bizi ilgilendiren "şimdi”dir. "Şimdi" dediğimiz şey, "bir an" bizimle olur; sabırsız bir kuş gibi bir anda uçup geçmişin dalına konuverir.
Hayatımızın biçimlenmesi, renklenmesi, çoğalması ve anlam kazanması için işte bu "şimdiler"in çok kaliteli şekilde yaşanması gerekir. Yani “an” boyalı anı tuğlalarını özenle örerek hayat binamızı sağlamlaştırmak ve güzelleştirmek zorundayız. Yoksa şaşkın, çaresiz, perişan ve müflis olarak bakakalırız trenin, mevsimin, gidenlerin, kaçırdıklarımızın, koca bir ömrün ardından.
Öz olgunlaşmadan kabuk kızarmaz. Kendisine hayrı olmayanın, başkasına da hayrı dokunmaz. İçi boş cevizi kimse almaz, çürük meyve ayaklar altında çiğnenir.
Öyleyse geliniz, kendimizi unutup sadece dış âlemin ya da başkalarının değişimine seyirci kalmayalım. Sathi ve süfli oyuncaklara kanmayalım. Güneşi bırakıp sahte ve debdebeli ışık parçacıklarına kanmayalım.
Özümüze, kendimize dönelim. Vicdanımızın, sağduyunun sesine kulak verelim. Çok özel bir mektup, söz, şiirmişiz gibi kendimizi okuyalım, anlayalım, bilelim. Noksanlarımızı gidermeye, hatalarımızı düzeltmeye, günahlarımızı affettirmeye çalışalım. “İnsanlardan bir insan" gibi ama "insanlığımızla insan" olalım.
Her türlü zorbalığa, meşakkate, yokuşa, kara kışa dayanıp yepyeni baharlar derebilmektir asıl mesele. Bir yol bulup gönüllere girebilmektir.
Bunun için iyiye, güzele, doğruya, hayra ve Hakk’a yönelelim. Sevelim, sevilelim, sevdiklerimizin kıymetini bilelim. Dostluğa, barışa, adalete, hoşgörüye yeterince yer açalım. Miskinliği, tembelliği, yılgınlığı üzerimizden atalım. Sadece kendi gırtlağımızı, nefsimizi düşünmeyelim. Çalışalım, üretelim, kazanalım ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşalım.
Yoksa ha yeni bir yüzyıla/ binyıla girmişiz, ha kara toprağa!.. Ne fark eder???
*****
(Bu yazım, Suluova/ Amasya’da öğretmen iken 26/12/1999 tarihinde yazılmış; 06/01/2000 tarihinde bir gazetede yayımlanmış; 25/09/2020 tarihinde yeniden düzenlenerek yukarıdaki hâlini almıştır.)
*****
(Foto: 23/03/2007, 15:14; Suluova HEM bahçesi)
*****
(Son tashih zamanı: 04/05/2021, 02:09; Şeker Toki, Kocasinan, Kayseri)
*****
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.