SEVGİLİYE MEKTUPLAR 12
Canımın Cananı Sevgilim,
Karadeniz’in kekik kokulu dağlarından gelen rüzgârım, Halfeti’nin cennet bahçelerinde açan güllerin en asili Siyah gülüm, uzun zamandır yazamadım sana. Malûm olumsuz durumlar! Can sıkıntılarımla seni üzmeyeyim dedim. Hayat şartları, memleket meseleleri, çevrendeki istemediğimiz haller gözlerimize battıkça bizlere huzur ve iyi bir yaşam hayal. Gün geçmiyor ki; azgınlıklar olmasın. Memlekette her şey çığırından çıkmış. İnsanlarımız çok değişti. Güzele, güvene, dürüstlüğe çıkan yollara tıkanmış. Yalan-dolan, kolayından kazanma pis bir alışkanlığın içine itilmişler. Çocuklarımız bile terbiyeden yoksun büyüdüklerine şahit oluyoruz. Bu gidişin sonunda yok oluş görünüyor. İnşallah herkes hatalarından dönüş yaparsa kurtuluş ihtimali olabilir. Her yerden olumsuzluklar akıyor.
Geçenlerde köyümüzün kahvehanelerine kitaplık kurmak için kahve sahiplerine teklif götürdüm. Hani iki kişi yan yana geldiğinde ’’ biz adam olmayız!’’ sözünü sıkça tekrar ederler ya; ben de ondan dolayı insanımızın ufkunu genişletmesi, olayları yalakalaşmış medyanın yanan memleketi toz pembe göstermelerine kanmasınlar, araştırmacı, sorgulayıcı, işin aslını feslini araştırmadan hiç bir şeye inanmasınlar, iki çuval kömüre, beş torba makarnaya kendilerini köleleştirmesinler diye kahvehanelere birer kitaplık kurayım da, köyüme ufaktan bir faydam olsun, dedim. ’’Sen misin bunu diyen!’’ Nasıl olumsuz tepkiler aldım bir görsen? Adamlara cehennemi göstermiş gibi tepki verdiler! Kitap okumayı kendilerine zûl sayıyorlar ve cehennemden kaçarcasına kitaplardan kaçtıklarını gördüm! Ne acı!
Bu milleti üç yüz yıldır ne hale getirdiler? Beyinler tamamen islâm dışı arap hurafeliklerle doldurula doldurula tarihin o muhteşem milletini pısırık, düşünmekten men edilmiş, sadece cephelerde ölmeye aday gösterilmiş ama devlet ekonomisi başkalarına peşkeş çekilmiş, siyasi irade İngiliz ve diğer emperyalist ülkelerin eline teslim edilmiş. Biliyorsun; Osmanlı Türk Devletinin son çöküşünde İstanbul ve bir çok şehrin anahtarı İngilizlere, Yunanlılara, Fransızlara, İtalyanlara teslim edilmişti. Ama bu mazlum ve bilgisiz bırakılmış milleti de kutsal bildiğimiz hicaz topraklarını Arap bedevileri ve İngiliz sömürgecilerin elinden kurtarmak için canını feda ederken, vatanımın her karışına çıngıraklı yılan gibi başkaları çökmüş, nimetlerinden faydalanıyor, milletin mallarını üzerlerine zimmetliyorlardı bizim çocuk yaştaki dedelerimiz pekzibeti dahi bulamazken cephelerde...Yenilikçi bir hareketi başlatan Mustafa Kemal, Türk milletine unutturulmuş kimliğini kazandırırken, bağımsızlaşan devletimizi ileriye götürmek için ne büyük hamleler yapmıştı!!! Ülkenin her yerinde sanayileşme planları, proğramları geliştirerek hızlı bir şekilde toparlanacağımız, müreffeh seviyeye adım atmaya başlarken ömrü vefa etmedi ve onu en yakın çevresindekiler Fatih Sultan Mehmet’i zehirleyen nankörler gibi zehirlediler. Bir de kocaman bir yalanla ŞİROZ hastalığı uydurdular. Ölümünden sonra da ülkeyi idare edenler nice eserlerimizi, değerlerimizi yok ettiler. Bizim olan topraklarımız on iki adaları, Musul’u, Kerkük’ü ve nice bereketli topraklarımız bizden çıkardılar tıpkı şimdi on sekiz adacıklarımızı Yunanlılara verdikleri gibi...
Çürütülmüş, beyni sulandırışmış, kimliğinden, kültüründen uzaklaştırılmış milleti ve devleti yönetenler o değerli atamıza, Mustafa Kemal’e hayasızca saldırıyorlar. Her gün başka bir alçak demediğini bırakmıyor ve hiç tık yok devleti yönetenlerden. Demek ki; oralardan besleniyor bu embesiler! Necip Fazıl üstad der ya! ’’ Çok süründün, kalk ayağa SAKARYA!’’ Türk milletini üç kuruşa muhtaç edenleri bu millet artık görmeli, göstermeliyiz. Çok çektik, süründük, horlandık, kendi vatanımızda asimile olduk, soykırımına uğratıldık ve halen de öyle... Topraklarımız siyonizme peşkeş çekildi, yerli tohumlarımız yok edilerek İsrail’den genleri ile oynanmış GDO’lu tohumları ithal ettirdiler ve ediyorlar. Her alanda milletimizi zehirliyorlar. Üzüldüğüm; kendilerini muhtaç duruma düşürenleri, dilenci kılığına sokulanların onlara destek çıkması. Şu bildik TV kanallarında hoca maskesi giymiş dolandırıcıların ’’Fakirliğin kader olduğunu!’’ diyerek kendi cukkasına Ramazan ay’ında yedi yüz, sekiz yüz bini indirenleri ağzı açık dinlemelerine bir anlam veremiyorum. Demek ki toplum o hale hazırlanmış!?
Sevdamın solmayan güneşi, çiçeği,
Hangi yöne baksak dert küpü. İçimiz kan ağlıyor dışımız zoraki gülerken... Senin uzaklığın zaten başlı başına bir dert bende. Senden ayrı kalmışlığımın acılarını kitaplarıma gömülerek, şiirler, yazılar yazarak
gidermeye çalışıyorum. Bazı olayları görmezlikten gelmeye çalışıyorum. Kendime eğlence olsun diye bahçeme diktiğim ağaçlarımla, sebzelerimle ve çok sevdiğim canlarım kedilerime, köpeklerimle uğraşıyorum. Bu gün pazar. Birazdan bahçeye çıkarak meyve ağaçlarını, sebzeleri sulayacağım. Akşama doğru da iğde ağacının altına oturarak kahvemi yudumlayacağım akşamın serinliğinde gökyüzünün maviliğine bakarak. Gece de; çardağımın altına geçerek şiir yazacağım sana...
Eylül hüzün ay’ı derler. Ben çok severim Eylül’ü. Duygusallığım tavan yapar. Fotoğraflarına baktıkça demlenir duygularım. Gözlerimde yağmur bulutları hiç eksik olmaz. Biri bana dokunsa, duygularım kabarır hemen ve sulu gözlerimden yaşlar dökülür. Senin hayalimin gelip dikilir karşıma... Erkekler ağlamaz dediklerine bakma sen. Valla öyle bir ağlanıyor ki özlem duygular şiddetini artırınca... Eylül’ün güzelliğine gölge düşüren olaylar aklıma gelince çok içten yanıyorum. Gençliğim aklıma düşer. Yüreğim taaa 1980 yılındaki 12 Eylül cuntasının yaptıklarını hatırlarım. O zamanlar gençtim. Benim yaşımdaki arkadaşlarım, ülküdaşlarım yani 1970-1979 kuşağı ülküdaşlarımız olmadık işkencelere maruz bırakıldılar. On bir ülküdaşımızı suçsuz yere idam ettiler. Niceleri işkencelerden dolayı sakat kaldı. Ocaklarını tarumar ettiler. Ben o yıllar yurt dışında olduğumdan dolayı bana dokunamadılar. Ben yine Lahey’de Ülkü-Turan bayrağının öncülüğünü yaptım kadim ülküdaşlarımla. Amma memlekette ülküdaşlarıma kan kusturdular. C-5 işkencehanelerinde nice karanfilleri soldurdular. Amerika’nın itleri yaptıklarını yanlarına kâr saydılar! Bunun bir de mahşer günü var. Yakalarına yapışacak işkencehanelerden, idam sehpalarından yükselen çığlıklar. Allah’a havale ettik biz onları...
İşte bazı olumsuzlukları siyah perde arkasına koyarak gözümüzü- yönümüzü aydınlığa çevirerek; Eylül’ün sevgi dolu, aşk ile pırpır eden yüreğini görürüz. Benim için romantiktir Eylül. Halfeti’de açan asi siyah güllerin asaleti vardır Eylül’de. Mistik havası alıp taaa Ötüken’e, Tanrı dağlarına bırakır beni. Seni sevdiğim gibi sevdim ben Eylül’ü. Hüznün en romantik halidir Eylül!..
Yüreğimin tatlı sancısı Birtanem;
Ayrılıkların son bulacağı, vuslatımızın ve toyumuzun olacağı günlerin tez gelmesi ümidi ile seni önce Allah’a, sonra şehrine emanet ediyorum. Gönül isterdi ki; şu pazar el ele, göz göze kırlarda dolaşalım, pınar başlarında konaklayalım...
Ağlama sen! Prangalar elbet kırılacak. Bize Bilge Kağan sabrı gerek mavi gülüm...
Çokça yanaklarından ve alnından öpüyorum.
Fotoğraflarına konuşan Zafer’in...
Zafer Direniş
...
Pazar 2020 13 Eylül
Karabulut
YORUMLAR
direniş
Var olasın
Huzurlu pazarlar...
Yine güzel bir mektup, çok güzeldi Direniş Hocam. Saygılar.
Aygün Deniz tarafından 9/13/2020 9:47:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
direniş
Umarım sevinir.
Gelecek mektup daha bi romantik olsun diyorum.
Bayağı bi romantik derken; duygularımla dalga geçer gibi geldi bana!!!.
Beğenmemişsen yorumunu kaldırabilirsin!
Memleket meselelerini mektupta yazınca pek hoşlarına gitmiyor okuyanların gibi geldi bana...
Gelecek mektup toz pembe olsun mektubun içeriği :)
Aygün Deniz
Sevgili kardeşim, bu mektup sevgiliye yazılmış ya, cevap gelir mi bilmem. bunca yükün altından bu sevgili nasıl çıkar bilmem. Keşke bu kadar bunaltmasaydın memleket sorunları ile :) şaka bir yana eline emeğine sağlık. zor günlerin bitmesi dileği ile selamlar.
direniş
memleket meselelerini bazen böyle araya sıkıştırıyoruz mektubu okurken azı gerçekleri görsünler diye. Ama maalesef facede bir grupta paylaşım yerde biri ne yazmış biliyor musun? '' Yaa! Şimdi kim okuyacak bu uzun yazıyı!!!'' Toplum maalesef okumaktan kaçıyor vebadan kacar gibi...Sonra da bu millet niye böyle? diyor..
Vefalı yüreğine selam olsun kardeşim...