- 566 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUYUCAKLI YUSUF
Kuyucaklı Yusuf, bir kasaba romanı;1903’de Nazilli’de başlar, hemen Edremit’e atlar ve orada, Birinci Dünya Savaşı içinde sona erer.
...Kasabanın eşrafından fabrikatör Hilmi Bey,Hilmi Bey’in oğlu Şakir, bunların en yakın adamları Hacı Etem, Avukat Hulusi Bey, Hasip Efendi, Nuri Efendi, Yusuf’un en yakın arkadaşı Ali ve başka ikinci derecedeki roman kişileri tam bir gerçeklikle çizilmiştir. Sabahattin Ali, bütün öfkesine rağmen, Hilmi Bey’i, Şakir’İ, Hacı Etem’i oldukları gibi göstermeye çalışır.
Ama Sabahattin Ali’nin asıl özenle çizdiği kişiler Yusuf, Kaymakam Salahattin Bey, ve Şahinde’dir. Bu ailenin esas reisi sanki Sabahattin Ali’dir: Aile fertlerinin hataları karşısındaçileden çıkar; biri güzel bir davranışta bulununca duygulanır; ve çoğu aile reisleri gibi , bazı aile fertlerini öbürlerinden fazla sever, onlara biraz iltimas eder. MeselaYusuf’u oğlu gibi sevdiği bellidir, üstüne titrer Yusuf’un; öte yandan, Şahinde’ye olan antipatisini saklamakta güçlük çeker.
...Kaymakam Salahattin Bey, yorgun ve yenik amaiyi bir insan. Mutsuz bir evlilik. Memleket şartları hakkında bilinçli bir kötümserlik. Kasabayı gerçekten yönetenlerin eşraf olduğunu çok iyi bilir; bir kaymakam işlerine engel olmaya başlayınca onu nasıl yürüttüklerini de çok iyi bilir.
Salahattin Bey, kasaba eşrafının memurlarla niçin dostluk kurmak istediklerini bildiği için onların ziyafetlerine, davetlerine gitmez, ’’Namuslu kalmak’’ ister. Kalır da. Sessiz sessiz içer: Güvendiği bir kaç avukat ve kimi zamanda ceza reisi ile. Arada sırada ’’Servetifünun’’ dergisinin eski yıllara ait koleksiyonlarını okur; ama bu derginin yazılarını içer gibi okuduğu, şiirlerini ezberlediği zamanlar artık uzak bir hatıradır.
Yusuf’u oğlu gibi sever Sabahattin Ali, üzerine titrer, demiştim. Yusuf sanki ringtedir. Sabahattin Ali de yanı başında; elinde havlu, durmadan yardım etmektedir. Ama Sabahattin Ali, bu sevgiyi gösterirken, romancı titizliğini bir yana bırakmaz; Yusuf’u hep belirli şartların içinde alır, yaşatır; bu şartlara göre davrandırır, düşündürür, konuşturur, gerçeği zorlamaz.
Sabahattin Ali Yusuf’u şehrin-ya da kasabanın - pisliğine bulaşmamış, tertemiz bir ’’tabiat insanı’’ olarak görür. Yusuf okulu sevmez; çünkü birtakım kıvırzıvır bilgiler için ’’bey çocuklarıyla’’ düşüp kalkmaya tahammül edemez. İşçilere bir yakınlık duyar; zeytin işçilerinin kendisi gibi konuşacağına dair içinde bellisiz bir kanı vardır. Evde, en çok dünyadan habersiz, küçük masun Muazzez’i sever. Az konuşur. İçine kapanıktır. Susmasıyla,acıya dayanıklığıyla etkilidir, güçlüdür. Sabahattin Ali, Yusuf’un hep iç dünyasını anlatır, bu toplumda yerini yadırgamışlığını anlatır.
Yusuf, şehirlere alışamaz, hep bir tabiat adamı olarak kalır. Yalnızlığına çareyi tabiatta bulmaya çalışır. Yusuf, Nazım Hikmet’in söyleyişiyle, ’’topraktan öğrenip kitapsız bilendir’’. Kendisini sezgilerine, içgüdülerine bırakmıştır. Beş duygusuyla öğrenir hep. Bilgisi yaşantısına eşittir.
Düşünmek zorunda kalmadıkça düşünmez Yusuf. Mesela süvari tahsildar olduktan sonra, Şahinde’nin suçluluk duygusu içinde gösterdiği özen ve ilginin nedenini ancak Muazez’in halini gördükten sonra anlar. Veondan sonra kendisini bekleyen kaçınılmazb sona , karşı durulmaz bir biçimde yaklaşır. Sabahattin Ali, Yusuf’u o kadar canlı, o kadar mükemmel anlatır ki, Yusuf’un mutsuzluğaadım adım yaklaşması karşısında, insan, romanı okurken, sinemalarda, filmin kahramanına yaklaşan tehlikeyi ya da gizli bir saldırıyı haber vermek için kendini tutamayıp bağıran çocuklar gibi bağırmak,Yusuf’a tehlikeyi haber vermek ihtiyacını duyar.
Yusuf’un, Kaymakam İzzet Bey’in suratına yapıştırdığı kamçı, korkunç bir hızla inip kalkmaya başlar: Masada oturanlara rastgele indirir kamçıyı. Sonra çıkarır nagantını, başlar ateş etmeye. Yılların biriktirdiği öfke, kamçı ve nagantta dile gelir. Yusuf’un isyanı, başkaldırması, düşünce yapısına uygun olarak, kötülüğünü günlük yaşamasında gördüğü fabrikatör Hilmi Bey’e, Şakir’e, İzzet Bey’e, yani belirli kişilere isyandır, başkaldırmadır.
Romanın sonu gerçekten unutulmayacak bir sondur. Yusuf’un anasının babasının ölümüyle başlayan romankarısının ölümüyle biter. Muazzez aldığı yarayla ölür. Yusuf, hayvanın terkisinde duran heybenin dibinden büyükçe bir bıçak çıkarır. Onunla toprağı kazar. Karısını çukura yerleştirdikten sonra yumuşak toprakları avuçlarıyla çabuk çabuk üzerine atar. Büyük bir sükunetle, bir diriye hizmet eder gibi. Yalın ve trajik bir son...Spnra, ’’Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenir, yeni bir hayata doğru yürür.’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.