- 482 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VLADİMİR MAYAKOVSKİ
Rus şair Vladimir Mayakovski, 1893 yılında doğdu. Bir orman bekçisinin oğludur. Gürcistan’da doğmuş, Kafkasların eşsiz güzelliği içinde büyümüştür. Kutays lisesinde öğrenim görmeye başlamış, ama babasının ani ölümü üzerine mesnetsiz kalan ailesiyle Moskova’ya gelmiştir.Lise öğrenimine bir süre Moskova’da devanm ettikten sonra, Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’na yazılacaktır. Henüz on beş yaşında iken Rus Sosyalist partisine üye olan Mayakovski, iki kere tevkif edilmiş ve 1909-1910 sularında on bir ay hapis yatmıştır. İlk şiirlerini yazmaya koyuluşu bu döneme raslar. Ama çok geçmeden, şiire kabiliyetli olmadığı gerekçesiyle edebiyatı bırakıp Güzel Sanatlar Okulu’na girecektir. Bu arada tanıştığı ve dost olduğu David Burliyuk, Mayakovski’yi hiç vakit geçirmeden şiir yazmaya koyulması gerektiğine inandırmıştır. 1912 yılında böylece, iki şairin el ele vermesinden Rus fütürizmi doğacaktır. Ama bu hareket, İtalya’da Marinotti’nin öncülüğünde başlayan fütürizm akımından tamamiyle bağımsızdır. Bu arada Güzel Sanatlar’dan kovulan iki dost, Hiebnikov ve Kamenski gibi öteki fütürist şairlerle birlikte Rusya’da uzun turnelere çıkacaklardır.
Fütüristler, 10917 ihtilaline tereddütsüz katılmışlardır. İç savaş boyunca Mayakovski bir yandan şiir yazmakta; bir yandan da, cephe ve cephe gerisindeki propaganda faaliyetine yardım etmek amacıyla, afişler, desenler ve sloganlar çizip hazırlamaktadır.
Mayakovski, 1923’te Sol Kanat Cephesi dergisini kurmuş ve iki yıl yönetmiştir. 1930’da, kendi deyimiyle, ’’kitle çalışmasına geçmek için’’, o güne kadar aralarında süregelmiş şiddetli çatışmaya rağmen, Rusya Proleter Yazarlar Birliği’ne katılmıştır. Gerçekte Mayakovski, bu ’’kitle çalışması’’ na gerek eseri gerekse bitip tükenmek bilmez konferans ve şiir okuma turneleriyle, ta başından beri girişmiş bulunmaktadır.
Şiir anlayışı bakımından tam bir ’’yenileyici’’ olarak ortaya çıkan Mayakovski, fütürizmin, ferdiyetçi yanını temsil eden Hlebnikov’un tersine, kollektif cephesini temsil etmektedir. Mayakovski, Eski Yunan menşeli klasik şiir anlayışıyla bütün bağlarını kopararak işe başlayacaktır. Mısra yapısındaki kırılıp parçalanma, şair tarafından kullanılan kelimelerin yeni bir değerler sistemine göre düzenlendiğini gösteriyor. Bütün fütüristler gibi Mayakovski için de, mısraı, geleneksel açıdan ’’poetik’’ hale getiren ger şeyden ayıklamak ve ilk heyecan muhtevasıyla dolukendiliğindenliğine indirgemek gerekir. Böyle bir parçalama, ilk bakışta çocuksu, hatta ukalaca gözükebilir: Şair, okuruna, mısraların menşedeki plastik bütünlüğünü kurmaktan acizbir okur gözüyle bakmakta gibidir. Gerçekte ise, Mayakovski. ’’okurlar’’için, şiir amatörleri değil; ’’Kollektif Dinleyici’’ için yazmaktadır. Bir meydan şairi, bir hoparlör şairi olarak, bir tek amacı vardır Mayakovski’nin:Kitleyi, ta bağrından kavramak. Fütürist estetik ancak böylece, sosyal planda doğrulanmasını bulabilir.
Bu formel anlayışa, pek tabiki, işlenecek temalar açısından, Ruskin’inkini ve Marinetki’ni andıran kesinlikle materyalist bir esyetik tekabül edecektir. Nitekim, Mayakovski’nin ardından Asseev’den Kirsanov’a bütün Lef şairlerinin, şiirde hayal gücünün yerine realizmi koymak çabasına düştüklerini görüyoruz.
Kitlelerin şairi olan, ve bir ’’şok’’ şairi olan Mayakovski, sosyalizm davasına hizmet etmek için doğmuş gibidir. Üstelik, o güne kadar sanat yaratımının tek kaynağı gibi gözüken ferdiyetçiliği aşmasını başarmış bir kaç ozandabn biridir. Kendisinin ’’geleceğin şairi’’ olduğuna olan derin ve samimi inancı ’’anonizm’’e duyduğu gerçek bağlılığı hiç bir zaman gölgelenmemiştir. 1910’dan 1930’a kadar yirmi yıl boyunca bütün şiir türlerinde eser vermiş, kendisinden önce hakim bütün şiir anlayışlarını gerek biçim gerek muhteva bakımından adeta ters yüz etmiştir, Kullandığı kafiyeler ve kurduğu ritmler, daima raslanmadık cinsindendir. En gürültülü tantanadan en basit günlük konuşmaya bir tek mısrada görülmedik bir yumuşaklıkla inen bir dil ustalığına sahiptir. 14 Nisan 1930 günü,karmaşık bir ruhi buhran sonucu intihar eden Mayakovski’nin sonraki kuşaklar üzerinde etkisi, ölçüye sığmayacak kadar geniş, köklü ve uluslararası çapta olmuştur.
Bu büyük şairi, öldüğünde cesedinin yanında bulunan ’’Son Mektup’’ adlı şiiriyle selamlıyorum:
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedikodudan , unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım ! Bağışlayın beni. İş değil ! bu, biliyorum. (kimseye de öğütlemem), ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı.
Lili beni sev.
Hükümet Yoldaş ! Ailem: Lli Brik, anam, kız kardeşlerim ve Veronika Vitoldovna Pplonkaya’dan ibarettir; yaşamalarını sağlarsan, ne mutlu bana..
’’Bir varmış bir yokmuş’’ derler hani.
Aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi ?
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda:
Acıları mutsuzlukları karşılıklı haksızlıkları hatırlamağa bile değmez.
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun yeter.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.