Yazı Yazmalıyım.
Konusuz, başlıksız, ilgisiz, alakasız, zekatsız sadakasız, sevgili ve saygılı, lakin biraz agresif, biraz öfkeli olmaz, sevecen, tebessüm kokan...
Aşka yazmalıyım kim kaybetmiş bulmuş. İşin garip tarafı sevgili futbol macı taraftarları, sahada bir ben varım, bir futbol topu, tribünler boş, rakip yok, hakem yok..
Kendi kendimi çalımlayarak sağ kanattan diğer sol kanadımın olduğu yere bir orta kesiyorum, rüzgarın hızının karekökünü alıp, strandart sapmasını hesaplayarak tam rövaşata çekeceğim...
Ne göreyim?? Hayretler içinde kalırken, yerden 75 cm havalanmışken, pat diye sırt üstü yere düşüyorum, top da taca çıkıyor. Top toplayıcı çocuklar da yok ki... Aman be, şimdi topu kim getirecek..
Siz benim gördüğümü görseydiniz az güler çok ağlardınız yani o hesap..
Sadece futbolla geçmez bu dünya..
Konuya vites atlattıralım...
**
Türkistanın geniş düzlüklerinde at biniyordu, obalarını ileride görebiliyordu, daha 18 yaşındaydı, kafasında cevabını bulmak istediği tek soru kalmıştı..
Çadırlarına doğru yaklaşırken atının yelelerini çekti geriye sertçe, durdu ve bir sıçrayışta toprağa bastı, sanki gökleri sarsıyordu yüreği.
Çadıra baktı, babasını göremedi, nerede olabileceğini düşünerek obanın orta yerindeki toplanma yerine doğru yürüdü, evet, babasını görmüştü. Yanına yaklaştı, babası bir arkadaşıyla konuşuyordu, babasının kulağına eğildi ve dedi ki:
Polonya göçmeni bir ailenin 3. çocuklarıydı, Abdnin kuzey eyaletlerinden birinde bir fabrikada çalışıyordu, fabrikadaki işi gayet güzeldi, geçen yaz İtalyaya tatile gitmişti, 32 yaşındaydı.
İş çıkışı eve döndü, babasını televizyon başında sızmış halde buldu. Bir kaç bira şişesi boş halde duruyordu masanın üstünde. Uyandırdı, bir bardak su verdi, kendine getirdi, gelmesini bekledi, senden bir cevap istiyorum baba dedi: kulağına eğildi ve dedi ki:
Güney Afrika Cumhuriyetinin en bereketli topraklarının bulunduğu, ülkenin tarım deposu olarak bilinen şehrinde çalışıyordu, polis olarak göreve başlayalı daha 3 yıl olmuştu ve biriyle tanışmış 6 ay sonra kilisede evleneceklerdi..
Eve geldiğinde babası bilgisayarın başında günlük yazılarını yazıyordu, babası gazeteciydi, babasına merhaba dedi ve bir sandalye çekti yanına, kulağına eğildi ve dedi ki:
Bu konu sıkıcı, bir bölüm daha, dört bölüm olsun burası, cevap ver babooo
Ne zamandır halı sahaya gitmediği için geçen akşamki yorgunluğunu atamamıştı daha, vücudu hamdı ve epey yormuştu kendini halı sahada, dükkanını açtı ve siftah beklemeye başladı. Antalyada yaşıyordu cadde üzerinde kuyumcu dükkanları vardı, şimdi ise başında kendisi duruyordu, yanında bir çalışanı vardı ve ona da bir hafta izin vermişti,bu hafta yalnızdı dükkanda..37 yaşına gelmişti.. Hayat bir nebzede olsa yavaşlıyordu artık.
Eve döndüğünde eşi yemekleri hazırlamıştı, akşam namazını camide kılmıştı ve ruhen de rahatlamıştı, yemeklerin de açlığını çağırdığını duyuyordu...Eline telefonunu aldı ve babasını aradı ve dedi ki:
***
Düşünüyordu, oğlum ben dün hangi filmi seyretmiştim, nasıl seyretmiştim, zihnimin neresine kaydettim de kaybettim diye zihnine bağladığı bilgisayarın arama motorunun geçmişine baktı, bir şey bulamadı çünkü otomatiğe bağlamıştı zihninden her çıktığında geçmişi siliyordu, lakin bir film seyretmiştim dedi, güzeldi, vakit güzel geçmişti, hangi filmdi o?? Kafayı yiyecekti..
Uzak Doğunun incisi ülkede başbakanlık yapıyordu sonuçta, nasıl hatırlayamazdı, aradı hemen dijital ofisi en sağlam elamanı gönderin bana. Geleni görünce şaşırdı önce, öfkelendi. Siyahi bir polisti karşısında duran... İçinden bir fesüphanallah çekti.. Bekle dedi, tekrar aradı dijital ofisi, başka elaman mı yok bana elin afrikalısını göndermişsiniz, başkanım ırkıcılık yapıyorsunuz geçen yıl yasayı siz çıkartmıştınız, o şekilde geldi arkadaşlar ve ofisimizin en nitelikli personeli o.. Sinirinden telefonu kapattı.. Gel bakem kurban, şu zihnimin....
***
Sustu, karşısında duran yüksek dağları ufuktan ayıramıyordu, kah bulutların üstünden seyrediyordu bulutların üstünü, kah bulutlar kayboluyor, vadiden salına salına akan nehrin parıltısıyla, renkten renge girmiş ormanların ahenginde kayboluyordu düşünceleri, buraya nasıl gelmişti, sonunda hatırladı kendine gelmeye başlamıştı, Orion takım yıldızında bulunan Naberya gezegeninin azılı suçlusuydu ve earne yani dünyaya sürgün edilmişti, kendini toparladı, gözlerini ovuşturdu ve dünyayı düşündü gezegen derslerinden, 8 milyara yakın üst ırk yaşadığını bildiği dünya garip bir yerdi, antik çağlarda ataları buraya gelmişti, antik tarihi düşünmekten vazgeçti..
Antenlerini ve kanatlarını çıkardı, kanatlarını tekrar geriye soktu, antenleriyle dalga aramaya başladı, evet bir dalga bulmuştu, dalgayı takip etti zihninde, daha çok dalganın geldiğe kaynağa yöneldi, sonunda internet denilen zamazingoya bağlandı.. Bir de ne görsün..:
***
Sağanak yağmurların artacağı uyarısını haberleri takip ederken duymuş ve kendi yaşadığı deniz kenarı şehrinin de etkilenebileceğini biliyordu, balkona çıktı, havaya baktı, gökyüzünü kokladı, acaba o gün bugün müydü, çok fazla yağmur yağarsa sanırım dere taşardı ve oturduğu apartmana baktı, düşündü, dere yatağında olduğunu biliyordu, bu arada zil çaldı.. Gelen kim olsa iyi ..??
***
Ve sevdi o, sevmeyi sevdi, saflığını sevdi, saf görünmeyi sevmese de saf görünmeyi sevdi, kötülük sanki çekilmişti çocukluğunda bedeninden ruhundan, bir ormanda çam ağaçlarının altına uzanmış ormanı seyrediyordu, çam ağaçlarının arasından gördüğü gökyüzünü düşünürken, kulağıyla derenin çıkardığı su sesini dinliyordu, doğrulttu belini elini çimenlere diredi, ormanın içine bakmaya başladı.. Ne olduysa o zaman olmuştu, gök ve su ve toprak sadece ateş eksik kalmıştı. O günden beri sevmeyi seviyordu..
Ağaçların arasından duyduğu sesle irkildi, 10 metre ilerideki büyükçe bir kayanın yanına siper aldı, sesler çoğalmıştı, ne olduğunu anlayamadan kayanın üstünden, yanından, öteden, beriden bir kurt sürüsü koşarak geçti gitti, üzerine baktı kendini kokladı, kokusunu almamışlar mıydı acaba, nedendi bu aceleleri.. Düşündü düşündü hala düşünüyor..
Ormanın içinden kurtların ardından gelen hayvanın, ateş olduğunu hiç akledememişti. Gözleri parıldadı birden, sinirlendi, gerildi...
Suyu büktü, havayı büktü, toprağı kaldırdı ve hepsini birden ateşin üzerine boca etti..Ve ateş kaybolmuştu.
Burası benim ormanım dedi içinden, lakin neden siper almıştı ki sesleri duyunca..
***
YORUMLAR
Merhaba,
Sabah 7 gibi, başlığı gördüm, sizi gördüm, dün çok beter bir şiir parçacığı asmıştım sayfama, onu düşündüm...."Yazı Yazmalıyım" başlığının tam da büyük bir edebiyat/çı eleştirisi olacağını hayal ediyor, her ne hikmetse ezilmeye hazırlanıyordum... 😊Tarzınızı az çok biliyorum elbette, ama şiirlerinizi anlamaya gücüm yetmiyor tam olarak şimdilik.. Neyse kaç defa niyetlendim, şurada olsa "Dünyevi" de biraz sohbet etsek ya da O konuşsa biz dinlesek diye geçirmiştim aklımdan... Özellikle şiir ve yazı yorumlarınız çok anlamlıydı benim için. Sizin hakkınızda çok şey söylediler bana...
Ve okumaya başladım, siz ne kadar hızlı düşünüp, hayal ederek yazdıysanız, o kadar hızlı okudum, yazı ve dünyalar, karakterler, şehir, insan ve doğa manzaraları bir bir aklıma düştü, merakla düşünüyordum, sonu nasıl bitecek diye yazının, hiç bitmesin istedim, hayranlık ve hayret duyarak canlanan sahnelerde insanlar ve yaşamlar, ülkeler, gelenekler, alışkanlıklar, adına yaşam dediğimiz varoluş halleri birbir gözümün önünden geçti... Sonları bize bırakmıştınız, kişiler öylesine canlı ve insandı ki..
"Yazı yazmalıyım" cümlesinin kendinize söylediğiniz bir cümle olduğunu hızla fark ettim ve sevindim. .. Evet siz gerçekten yazmalısınız... Bu kadar bilgi ve kültür birikimi, geniş hayal dünyası, geniş perspektiflerde dünya algısı, geniş kelime dağarcığı ve hikaye kurabilme yetkinliği herkeste yok.,. Sizi okumak bambaşka bir keyif.... Sabahıma can katan ve kısa masallara ve hatta romanlara girizgah insamçblık hallerini, inanılmaz bir üslup ve yetkinlikte anlatıyorsunuz... Size sevgi ve selamlarımı gönderirken, yaşama isteğiniz daim olsun diyorum... Bu arada kurtlar, ateş, su ve toprak ve hava, insan ve kokunun birlikte yeraldıkları öykü demeliyim, öyküde sonu okuyucuya bırakmamanızın da bir anlamı var.... Sanırım insanların kendilerine has kokuları yok artık... Gününüz güzel geçsin... ✋😊💗
Yinsani
şımartmayın beni, ne yazacağımı bilemedim, şiir ve yazı yorumlarında hiç mi üşenmiyorsun deniliyor da, ne bileyim, doğru dürüst objektif ise ne mutlu bana..
Çok teşekkür ediyorum. bu kadar övgüye ne yazabilir insan.. Umduğunuz,duyduğunuz ve gördüğünüz güzellikleri ve kültürleri kendimde görebilmek dileğiyle..
Çok ("teşekkür ediyorum").. eksik olmayın..
Saygı sağlık ve huzur dileklerimle..
Kardeşim muhteşemsin.
Yorum yok. Ki tadı damağımda kalsın...
Sadece önünde saygı ile eğilip gidiyorum...
Erkan Cem Arslan
Haksızlık var.
Hakkını teslim etmem lazım:
İnan bana bu güne kadar belki her yazını ve kesinlikle her şiirini okudum ama bu bir başka...
Her yazında kendini, bizi, hepimizi aşıyorsun...
Müthiş gerçekten de...
Sabahın şu saatinde elimdeki biranın yanında aldığım en iyi meze oldu... Doyamadım. İki kere daha okudum.
( Bu saate kadar çalışınca bira ile ödüllendirdim kendimi. Madem ki patron madalya takmıyor, bari kendimizi ödüllendirek hesabı)
Seviyorum senin hayata ve ideolojilere çelme takan varlığını...
Yaklaşık iki yıldır tanıtıyorum seni ve her seferinde az geliyor bu tanışmışlık..
Ne müthiş bir kalemdir bu...
İyi ki ilk hamleyi yaptın da seni tanımama vesile oldun...
Yinsani
("TEŞEKKÜR") ederim.. Biraz şaştım mesut oldum, yazıyı tekrar okudum.Yazının neresi güzel dedim, senin güzelliğine bakışına yordum muhteşemliği...tekraren ("TEŞEKKÜR") ederim..
saygı sağlık ve huzur diliyorum..