- 424 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Yaralı Atlar Mevsimi ve Eksik Rüzgar
Coşkun bir denizin dalgalarına kapılmıştım, korkmuştum adamakıllı, yorgundum...
Hayatımın arka bahçesinde kavaklar biriktiriyordum
Derin bir nefes çekiyordum albenili mevsimlerde ciğerlerime
O hep kıyıda duran, kanıksadığım rüzgarlarda sallanıyordu söğüdün dalları...
Saklanma duygusuyla araladığım kapıların ardında yüzüm duvara dönük duruşumla, çocukluğum geliyordu aklıma...Üşüyordum.
Yüreğimin kışı kapıları teker teker çalıyordu. Işıklı kentin hayaletleri söndürüyorlardı evlerin ampüllerini bir bir... Korkuyordum. Deniz kızları kıyıya vurmaya başlamışlardı. Kayalıklardaki kızıl, güneşin sarı parıltısını alnından öpmüştü.Kum hüzün kokuyordu, yağmuru özlemiştim.
Can içi,
Canımın içi…
Kış, beyaz diyorsun…
Yağmur ıslak
Ve ayrılık kokuyor karanfiller…
Ekliyorsun sonra…
Ben, gülleri severim
Ben, kargaları...
Babaannemin gülüşü gibi sıcak, dayımın sonsuz aşkı gibi esrik
Toprağın kokusu gibi severim dünyayı diyorsun…
Eksiliyorum geriye, özlediğim yağmurlardan...
Ötesi anlamsız…
İnanıyorum sana.
Yaz da sıcakmış
Üşüdüğüm mevsim!
Sözüm, sözdü oysa...
...
Dağların yamaçlarında ve ağaçlarda dinlenirdi tanrıkent gölgeler/i/miz
Beni unutma/ma/nı dilemiştim
Kayıp şehir karanlıklarında aradığım rüzgarın senin değil, benim olduğunu anlatacaktım sana, gelseydin...
Gelseydin ellerimin dokunuşundan havalanacaktı, gölgeli düşlere, yıldızlara, denize, avurtlarımın çökkünlüğündeki devrik atlar... Gözleri oyulmuş, dilleri koparılmış, kanları kımız bile sayılmamış atları dizlerimde uyutacaktım.
Kalbimin teklemesinden anlamalıydım gelmeyeceğini...
Bindiğim tüm trenlerin yanlış istikamet
Girdiğim tüm denizlerin kızıl
Benim yalnızlığımın sessiz bir çığlık olduğunu da anlamamıştım.
İndiğim kuyularda susuz, azıksız, rüzgarsız ve gülsüz kaldığımı sormadan anlamalıydı yalnızlık ülkesinin kırık aynaları! Sen henüz kırılmamıştın, bense bir aynanın kendini görüp göremeyeceğini dahi bilmiyordum.Benim belirsizliğim, senin bilinmezliğine denk düşüyordu. Bu yazgı, bizim yalnızlık vurgunumuz olmuştu.
Yalın bir iç çekiş gülümsemişti içimde, bir bulut üzerimizden geçiyordu, duymuştum sesini.
Bir mahalle kabadayısının arkalarına basılmış, sivri uçlu rugan ayakkabıları gibi parlaktı sarsak otomobillerin farları
Hayat diye/bildiğimiz otobanlar engebeli, yollar tehlikeliydi. Işıklar alabildiğine göz alıcı,gözlerimiz kamaşmış,yol alıyorduk zemheride. Sonrasında gece, kent, caddeler, evler, balkon çiçekleri, yalnızlık, hüzün rayihası bir geçmiş, geleceğin buğulu gölgesi üzerimize kapanıyordu.
..... Bulutsu gözlerimle dokunuyorum gölün üstüne konmuş sis huzmesine... Kalbimin hızlanmasına; yağmurun penceresi gök,yıldızların ölü gözleri, dudaklarının arasından çıkan esrik sözler şahit yazılacakken, onlar yine aynı kuyuda kayboluyor. Öleceğimi sanmıştım, o kayıp zamanda... Ama ölmedim. Ben aşkımı, günahımı,sevaplarımızı hep aynı kalemle yazdım. Ruhumun mevsimini, hüznümü, bedenimi inşa ettim efendim. .. Tanrılar kadar olmasa da;yaratmak, yaşatmak yaşamdaki tek amacımdı. Göğün ve yerin tanrıları tanığımdı, seni büyülemiştim...Uzaktan bakıldığında heybetli görünen o dik başın ve omuzların, geniş omuzlarının üzerine kondurduğum güzel yüzünle, ihtişamlı bir sığınaktın.Yamacına sığınacaktım. Yakından bakıldığında gözlerinin ışığından süzülen gözyaşlarının, gözlerinin derinliğinde doğmuş bir nehirden geldiğini anlayabilirdi herhangi biri... yarım bırakılmış bir heykel gibi öksüzdün... Bacaklarının yerinde devasa bir çamur kütlesi duruyordu. Seni ben yaratmıştım. Bacakların,ayakların ve parmakların yoktu,suya saplanmıştın.Yürüyemezdin, koşamazdın, hiç bir yere kımıldayamazdın. Yarım kalmış güzelliğin ve bedeninle yalnız ve hep benimdin... Bakışlarını, göz bebeklerinin içindeki çivit mavisi suda gezinen sayısız balıkla birlikte, . gülüşüme hapsetmiştim, dilimin ucuna. Ağzımın içindeki suskunluktun, yağdıramadığım gri bulutların gebe kaldığı yağmur gölgesi, dağların ihtişamına yüklediğim anlamdın sen.
Kendimi sende bulmayı umuyorum.
Kuşlar havalanıyor bataklığın kenarında unuttuğum avuçlarımdan
"İzimi takip etseydin, bulurdun beni" şarkısı çalıyor gemimin güvertesinde
Kollarım çıplak, ayağım yalın, bahtiyar bir geçmişi uğurluyoruz varla yok arası bir varoluş çemberinden..
Bakışlarının ışıltısındayız, sahilde
Geceler şahit!
Adını unuttuğum derinlik
Selam duruyor denizler gözlerinin rengine !
Kayıp kıtanın balıkçılarına...
Yedi kat yerin altındaki kentler
Hayallerimin durağı olurken,
Dibe yakın olanlar karanlıkta kalıyorlar nedense
Sessizlik…
Kavrıyor beni,avucunun içinde kanayan bir yarayım,senelerdşr kabuk bağlamadım ki !
Yaz sıcak,
Yaz sarı,
Yaz güneş diyorsun bana halâ
İnanıyorum yine
İnanasım var…
Sevesim var seni diyemem sana,çünkü eminim bundan !
Sonsuzca seviyorum seni
Bir tabancanın mermilerini sevdiği kadar en az
Bir düşün uykusuna sevdalandığı…
Bu dünyaya restimi çekip gitmek de arada bir kapımı zorluyor
Huysuzca ölesim var cümlesi dar geliyor rüyalarımın cehennemindeki bab-ı efkâra
Dilim lâl ve balıklar...
Ağzımdaki bulutları, balıkları, eflatuni gökkuşağını yutuyorum tek tek
Ağzımın mezarlığında haç çıkartıyorsun
Ben sana tapıyorum
Gökyüzü kuşlara göçüyor
Bulutlar peşi sıra...
İstesem de yağmuru
Yakalayamıyorum!
Peşimde pusuya yatmış kuyular,su sesi,isimsiz nehirler ve yeşili ormanın,gökyüzünün albenisinde şahlanan demir pası,yıldızlar ve aşk....!
Günler akarken istikamet tek yön olurmuş
An en az üç boyutlu bir denklem
Bir de beni saysana, sonra ağaçları
Birlikte bulalım asil sayıları,asal da olabilir aşklar sadece bire ve kendine bölünen soy ağaçları yaratalım önce,sonra kıralım tek tek !
Piramitleri gezelim bir bir
Pi sayısını da buluruz belki
Pergelleri bir ileri, bir geri oynatılan bu peri masalında
Çapımız ne diye düşünmeden
Daireler çizelim,
Çemberler
Başımız dönsün bizim de !
Kendimizden birer,ikişer geçelim...
Oyun oynarız iplerimizle,ahşap evlerin bahçelerinde,gecekondu semtlerinin çıplak ampulünün sarktığı tavandan yere bakarız şaşkın gözlerimizle,sirklerde akrobatlar kardeşlerimiz olur
Ölüm bir ilmek yukarısıdır ya da aşağısı
Unutulur kimi zaman,kimi zamansa ,bir an bile çıkmaz akıllardan....
Ben unutmayı taktım aklıma...
Unutacağım,her an hatırımda...
Elim sana uzanamadığında kusuyorum
Yoksa her yer akvaryum
Her yer diken bize
Güllerse hep yedi veren!
Yol biziz demiştik, yolcu biz
Gamzelerimizde duran ipek kozasından, kelebekler doğurmuştuk ya hani
Biz de kelebekgillerdeniz...
Günlerin gülümsemelerine,
Ilık gülüşlere aldanmamalı demek zamanı geldi artık sana
Sadece an’ı yaşa
Aldanma!
Aldanırsan sonra bir damlasutoprağa!düşer...
İçimdeki kan alevlenir
O da yatağa !
Gerçi kızabilirsin de elbette banaİki açıksözlülüğümdür beni ben yapan turnusol !
Kağıdı kullanırım,insan ayrımında !
Neye inanacağını söyleyemem sana da
Ben de aldanırım belki zamanı bize tamamlayan tanrıya
Yarım adamı,- ki bu sen oluyorsun, balçıktan- ve beni geçtim
Bir şeyler oluyor gökte, denizde, devrimin gölgesinde
Bir şeyler olsun zaten!
Kuyunun en dibinde...
Aşk ki … ölüm gibi
Ayrılık gibi
Benden çok sen gibi,
Kardelen gibi
Ulaşılamayan gibi…
Yaşıyoruz ya ne güzel!
İki yarım en az bir eder biliyoruz ya hani
Tamamlanacağız yedi kat gök üstünde,
Gökdelenler ceplerimizde
Köpekler başımıza kral
Biz meleklerin kahramanı olacağız o zaman...
Yine de,yine de,yine de !
Kız sen dinleme, başıma bela olursun
Bazen andan olma hatıra, ömürden hayat doğurur bilirsin
Bir ki üç sayarsın, türküler söylersin kendi kendine
Kendine bile bazen kendin inanmazsın, biline...
Yağmurun ışığıyız biz, yıllar öncesinden kalma yıldız tozları
Kemik renginde
Peki iskeletimiz nerede
İnandıramam ki kimseyi…
Ya yaşamadan öleceğimize…
Ya da yaşayarak çoğalacağımıza...
Kime ne!
Varlığında özlerken seni ve bir o kadar ruhuna uzak…
Kalbim boşluk çarpıyorken, ölüme inat
Ve yok olasım gelse de
Yine inadım tutuyor…
Yaşıyorum
Yaşıyorum
kırık kanatlar gölgesinde
mavisiz eksik gri bir gökyüzünde,
Bulanık sularında denizlerin belki!
Yaşamak denirse
Belirtisiz sıfatların gölgesinde hançerleyerek kendimi,
Yılkı atlarına ihanet etmeyeceğimizi bilerek
Elinden tutuyorum senin
Sonra gözlerinin nehrini siliyorum ipek mendilimle
Yağmurlara ihanet ederek
de olsa yaşanabilirmiş demek...
Bunu böyle söyleyebilmek!
Dünyadaki en büyük bahtiyarlık demek!
Biline,biline,biline !.....
10 Temmuz2020/Gülgün A.
YORUMLAR
Böyle büyüleyici bir atmosfer yaratmak her kalemin harcı değil...
Öyle hakim bir havası var ki...okurken başka bir dünyaya giriyor insan ama şöyle bir durum var bu hakimiyet kendi hayallerinizi kurmanıza gerek bırakmıyor....tek istek tutup yazanın elinden o dünyada gezinmek oluyor...
Zaman yine durmuş sanki burada...gidene, kalana, içinde kalana, durduğu zamandan, gelmiş ya da geçmiş zamanı sermiş gözlerinin önüne...bak demiş, ben sana nasıl baktım, benim gözlerimden görseydin neler görecektin.. bak demiş eğer gelseydin neler olacaktin...
bir nokta vermiş arada kalem; sen varsan eğer böylesine kudreti seni ben yarattığım içindi...
Zaman zaman isyan olmuş sözcükler ama yine öyle naif ki isyanı bile can yakmamış...pismanlik hiç yok ama okurken...evet buyum ben ve böyle olmaya devam edeceğim...peki ya biz olsaydık neler olurdu işte o zaman tanrılar bile kıskanarak bakardi...
Etkilenmeden okumak ne mümkün...takildim peşine başka bir dünyaya yolculuk yaptim. Tek kelimeyle bir şölendi, duygu şöleni...nasil bir sahiplenme vardı ki paramparça olmuş , kimsenin dokunmaya cesaret edemeyeceği atları bile dizlerinde uyutmak...iste bu cümleden sonrası olamazdı dedim.
Çokça güzeldi.. tebrik ederim.
Sevgilerimle en parlak yıldız
( ben de aynı yorumu tekrar ettim ama şimdi içimden geleni yazınca aynısı olsun istedim...sevgilerimle yeniden)