- 819 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
DUYGULARIMIZIN SEÇKİSİ…
Kadınlara: “Hamileyken en çok kime bakarsan, çocuğun ona benzer.” derler.
Birine benzemek, ya da benzetmek elimizde mi gerçekten?
Bu amaçla olmasa da öykünmelerimizin bu işlevi yerine getirdiğine dair birçok örnek gösterebiliriz. Bunun sonucu olarak evliliklerdeki ‘üstünlük’ dengesini de çocukların cinsiyetleri söyler.
Freud’un birçok tezi bugün tartışılsa da ‘Oidipus Kompleksi’ işlevini sürdürüyor gibi…
“Oidipus kompleksi ya da Oedipus karmaşası, Sigmund Freud’un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamı.” diye tanımlanır. Çocuk sahibi olanlar bu gözlemi zaten yapmışlardır ve sonucunu da yaşıyorlardır.
Erkek çocuk, annenin dominant olduğu evliliklerde doğar en çok. ‘Güçlü kadın erkek doğurur.’ söylemi bunu anlatmak içindir. Özellikle Anadolu’daki ailelerde baba için erkek çocuk soyunun devamı açısından çok önemliyse de anne için erkek çocuk sahibi olmak bir kariyerdir, güvencedir, gelecektir… kısacası, çok şeydir!
Erkek çocuk babanın soyadı vasıtasıyla onun neslini sürdürüyor gibi görünürken aslında anne genetiğinin devamı görevini de yerine getirir. Bilmeden!.. ))
Kız çocuklar da erkeklerin dominant olduğu evliliklerin çocuklarıdır. ‘Erkek adamın erkek çocuğu olur.’ söylemi ne yazık ‘kadının gücü’nün farkına varamayanların söylemidir. Kariyerinde kendini ispat etmiş birçok örnek bu anlamda araştırıldığında sonuç ortaya çıkacaktır.
Kız çocuklar da yasalar gereğince evlilikle soy adları değişeceği için ‘baba soyunu’ sürdüremiyor gibi görünse de o genlerin devamında o sorumludur. İstese de istemese de!.. ))
İşin ilginç tarafı doğan çocuklar ebeveynlerinin üstünlüklerini ispatlamayı ‘benzemek’ kuralıyla da sürdürürler. Kız çocuklar, ağırlıklı olarak babanın kadın akrabalarının ( babaanne – hala gibi ) genlerini taşır, erkek çocuklar da annelerinin erkek akrabalarının ( dede – dayı gibi ) genlerini taşır. Yani üstünlük ispatı devam eder!… )
Üstelik bu benzerlikler her zaman aile bireylerini eşit şekilde mutlu etmese de zamanla kabullenmeyi ve çocuklara o gözle bakmamayı da getirebilir. Buna rağmen bir kızgınlık anında ( benzemekte hiçbir günahı olmayan çocuktan ) bunun hıncı çıkarılır, ‘… kılıklı’ denmesiyle de içten içe hâlâ bir tepki olduğunu ortaya konur.
Beraberliklerinde bu dengeyi yaşadığı halde sonuca itiraz edenler, eşlerinin ‘pasif agresif’ olduğunun farkına varamayanlardır. Çünkü her zaman çok uyumlu gibi görünen bu eşler, aslında içten içe geliştirdikleri tepkilerini açıkça ortaya koymadan uygun zamanı kollayarak yine kendi dediklerinin / istediklerinin yapılmasını sağlarlar… ))
( Bu benzerliklerin, kişilikle hiçbir ilgisi olmadığını da belirtmekte yarar var. Yani ‘dominantlık’ zannedildiği gibi bir meziyet değildir!.. )
Çok yakından tanıdığım bir ailenin bir oğlu – bir kızı var. Erkek çocuk, dayısının ‘her anlamda’ küçük bir kopyasıyken, kız çocuk da babaannesinin birebir kopyası!..
İstisna olarak bunun dışındaki örneklemeler de vardır. Aynı uzaklıkta tanıdığım bir başka ailenin de bir oğlu – bir kızı var. Çocuklar kendi cinsiyetlerindeki ebevenylerinin ‘küçültülmüş kopyası’ gibiler.
DNA sarmalının tümünün şifresi çözülmediği için bu görüşler hep bir tez olarak varlığını sürdürecek.
Bu gözlemlerden sonra beni çok düşündüren noktalar da var:
- Duygularımız, genetiğimizin cinsiyet seçkisinde ne kadar etken?
- Beynimizi biz mi yönlendiriyoruz her zaman?
Gel de çık işin içinden!.. :)))
Ben çıkamadım!.. Ya siz?
5.7. 2020 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Serap hocam;
Kime bakarsanız bakın erkek çocuk kalıtımsal olarak anneye benzer. Özellikle zekasını anneden alır. Çünkü Y kromozomunda daha az gen vardır. Kız çocuklar ise her iki X kromozomu ile zekasını hem anneden hem de babadan alırlar. Bunun dışında benzeme sürprizi kızlardan daha çok beklenir. Kime benzeyeceğini genelde zaman gösterir.
Tamamen bilimse açıklamalarla ifade edilebilecek bir konu olduğunu düşünüyorum. Ye ekşiyi doğur Ayşeyi düşüncesi ile genetik bilimine haksızlık etmeyelim bence
:))
Kilo probleminden akıl hastalıklarına dek DNA sarmalına kodlanmış geçiş düzeneğinden ötesi değiliz. Mucizevi şeylerle ilgisi yok. Evrim kendi yolunu çiziyor işte.
Ben bu konuda böyle düşünüyorum.
:))
Sevgilerimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu çalışma sonlandığında bir sayfadaki şu başlığı hatırlıyorum: “Erkekler!.. Zeki çocuklarınız olsun istiyorsanız, zeki kadınlarla evlenin!...”
Hem de öyle!.. O nedenle birçok dönüşte belirttim bunu. Yazı, benim yıllar içinde edindiğim bilgileri, gözlerimi ve tecrübelerimi kapsar.
Evrimin süreçteki etkisini değiştirmek gibi bir şansımız yok henüz, kabullenmekten başka da çaremiz. O nedenle şimdilik ne çıkarsa bahtımıza!.. )
Düşüncelerin benim için her zaman çok değerli Deniz!..
( Gördüğüm bir lüzum üzerine düşüncelerimi paylaşma gereği duydum )
Ama son iki soru cidden beynimi çok kurcalıyor!.. :((
Sevgilerimle…
Efendim, ben de şunu farkettim...
Ana-babanıza benzeyen yönlerinizin farkında olsanız, bunların sizin duygu, duyarlılık, düşünce ve davranışlarınızdan ne kadar yansıdığını anlasanız da, bir açıdan 'bambaşka bir kişi' olarak var olduğunuzu görüyorsunuz sonunda...
Hatta bu farkındalık sanki ırk boyutunda bile algılanabiliyor...
Bunda en büyük rolü 'düşünme biçimi ayrışması'nın oynadığına inanıyorum... Tabii ki sonunda bu da karakterin ayrışmasına varıyor...
Bilmiyorum, bu belki de bir vehimdir; ne ilginçtir ki, bu vehimle bir birey olarak kendi özsaygınıza, hatta sevginize sahip olabildiğinizi kabul ediyorsunuz...
Çok güzel bir konu bu; kendini ve tüm insanlığı anlamak için keyifle irdelemeye uygun bir konu...
Değinmeden geçemeyeceğim: Ne var ki insanların büyük çoğunluğu bu irdeleme imkanını değerlendiremiyorlar ve bu yüzden olsa gerek ana-babalarından intikal eden cevheri işleme bilincinden mahrum, bir nevi bir güdüklük içinde gidiyorlar...
Özne ile nesne ayrımının bilincine varamadan...
Saygılarımla, efendim...
Serap IRKÖRÜCÜ
Ben de bu yapılan ayırımların ne işe yaradığı sorgulansın istedim. Sonuçta 'insan' olabilmek hem getirdiklerimiz hem de edindiklerimizin beraberliğinden çıkıyor ortaya belki de.
Bu, büyük bir karmaşa. Adını koymak bizi aşar ama en azından farkındalığımızın gelişmesi adına bir zihin fırtınası katılanları katkısıyla yapılmaya çalışıldı.
İlginize, değerlendirmelerinize ve beğeninize çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Son araştırmalara göre genetik yapıyı xx kromozomu, yani kadın genleri belirliyormuş.
Bilegeldiğimiz ata soyu sallantıda:))
Cinsiyet yönlendirmeleri konusunda insan beyninin birinci derecede etken olduğu savı, bana göre yadsınılmaz bir durum. Sadece insanlar bu durumu bilinçle şekillendirme yetisine henüz sahip değiller. Geçmişte bu konudaki sohbet ve iddiaları, kendimce bilimsel olmayan ve belgelendirilmemiş, yüzeysel araştırmalar sonucunda %90 lar seviyesinde, yine kendime ispatlamış sayılırım.
Tabii ki bu durum, yetkin kişiler olmamamız sebebiyle, kişisel fikir ve dedikodudan ileriye gitmeyecektir.
Yine kalemine has ayrıcalıklı, bir o kadar da ilgi çekici bir yazı daha.
Tebrikler, Saygılar efendim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Benim bu yazıyla sorgulanmasını istediğimde bu!...
Bilimsel bir yazı değil, sorgulamaya sebep olan bir yazı olsun istedim.
Yorumlardan da gördük ki herkesin bu konuda bildiği farklı... Hangi 'seçkiyle' olduğumuzu da çok iyi bilmiyoruz, nasıl çocuk sahibi olduğumuzu da...
O zaman 'istendik cinsiyette' çocuk doğuramadığı için kadınların yaşadığı bunca zulüm niye?... Çöp konteynırlarına, cami avlularına bırakılan bebeklerin ne günahı var?
Üstelik 'insan' olmak yerine cinsiyeti önemsemek niye?
Sizin kendi tecrübelerinizle yaşadığınız ispat, kişisel gelişmişliğinizden olabilir. Ne mutlu size Ali Bey.
Dediğinize katılıyorum. Her ne kadar yetkin olduğumuz alanlar olmasa da bu konuda zihin fırtınası yapmalıyız diye düşündüm.
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
sizi okumanın en güzel yanı, her yazınızda
mutlak bilmediğim konularda bilgi dağarcığıma
yeni bilgiler eklemem oluyor Serap hocam.
aynı bu yazınızda olduğu gibi
yazıya başladım merakla devam eden okuma halimde
bazen sesli de gülmedim değil ki babam ban kızdığı zaman
daysı kılıklı, bi adama benzeseydin bari derdi hep :)
-* Duygularımız, genetiğimizin cinsiyet seçkisinde ne kadar etken?
- Beynimizi biz mi yönlendiriyoruz her zaman?*
işin içinden çıkılmasa da
evet beynimizi biz yönlendiriyoruz hem de
duygularımızı aracı kurum olarak kullanaraktan...
benim düşüncem böyle..
çok keyifli bir yazıydı keyfini kahvaltı sonrası kahveme
sirayet ettiren...
gönülden kutluyorum usta kaleminizi...
saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Üstelik beğenilmeyen yönler için söylenir. Bu da 'ego' tatmininin başka türlüsüdür bence.
Bundan emin olmanıza çok sevindim, Siz şifreyi çözmüşsünüz demektir. Ben bu konudan hâlâ çok emin dğilim açıkçası. Günlük yaşamımızı, hayati kararlarımızı bile bizim dışımıda bu kadar çok etken değiştirebilirken baynimize sadece biz mi hikmediyoruz, ben adını koyamadım daha..
Sizin yorumunuz da öyle... Böyle yorumlardan sonra dönüp yazımı bir kez daha okuyorum ve kendimce değerlendirmelerimi not alıyorum. ( henüz düzeltmelere eklemesem de )
Samimi değerlendirmeleriniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla...
evet dominant'lık bir meziyet asla olmamalıdır.
yazının öznesi buydu bence... üç kız babası biri olarak söylüyorum
düşündüren sorgulatan yazılarınızı seviyorum Serap Öğretmenim
nice tebrikler ve saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla...
Benzetilmek istenen kişiyi onore etmek için kullanılan bir tabir sanırım. Yoksa birine bakıp çocuğu benzetmek mümkün olacağını düşünmüyorum.
Bir yerde ya okumuştum ya da duymuştum: Evliliklerde baskın karakter kim ise çocuk ona benzer diye. Bilimsel açıklaması var mıdır yok mudur bilemiyorum.
Bir birine tahammül sınırı kalmayan çiftler acısını bazen günahı olmayan çocuklardan alabiliyorlar. Sizin de dediğiniz gibi çocuğun oysa hiç kabahati yok. Genetik kodlar neyi anlatır sanırım o bilim insanlarının işi.
Çocuğun eğitimi ve yetiştirilmesi benzemekten daha önemli olduğu bir gerçek. Doğum öncesinden başlayıp üniversite bitinceye kadar çocuklardan sorumluyuz sanırım. Her anında ayrı bir sorumluluk. Anne baba olmaya karar vermek gelişi güzel karar verilebilecek durum değil.
Yazınızdan çıkarımlarım bu şekilde hocam. Düşündüren yazınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Kaleminize sağlık.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet, bu konuda yazılan birçok farklı yazı var. Buradaki benzerlik cinsiyet mi, fizik mi, ruhsal mı… işte orası çok karışıyor!..
Bizi iki kız kardeş, arka arkaya doğmuşuz. Ablam, küçük halama çok benzer, ben hem büyük halama hem de babama ( ki onlar birbirine çok benzerlerdi ) benzerim. Hemen her yönümle!... ))
Aradan üç yıl geçtikten sonra erkek kardeşim dünyaya gelmiş. Bu süreç evdeki değişim süreciyle ilgili anlatılanların çocuklardaki ispatı gibi…
Toplumca çok önemsenen bu konu ‘üstünlük ispatı’ndan başka bir şey değildir bence.
Çocuğumuz!.. Evrenin en büyük hediyesi onlar bize!.. Boyu posu, kaşı gözü… kime benzerse benzesin bizim en kıymetlimiz onlar. Onları bir ‘birey’ olarak yetiştirmek her şeyden önemli.
Ben de düşüncelerinizi ve değerlendirmelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim Serkan Bey.
Saygılarımla…
Kıymetli Serap hocam, ilginç bir yazı kaleme almışsınız naçizane bilimsel içerikli yazılara özel bir ilgim vardır dolayısıyla paylaşımınızı keyifle okudum. Aslında bu güzel yazıyı dün akşam okudum fakat yorgun olduğum için hemen yorum yapamadım. Uyku ağır bastı…:) sabaha saatlerinde yapabildim.
Hocam hafızam beni yanıltmıyorsa insanın DNA şifresinin tamamı çözüldü sanıyorum. Bilim dünyasında insanın gen haritası çözüldü bu bir devrimdir şeklinde makaleler yayınlanıp ilgili otoritelere sunulmuş, hatta haber bültenlerinde bile yer alıp dünya kamuoyuna duyurulmuştu diye hatırlıyorum. Ya da en azından öyle olduğunu biliyorum.
Öyle ya da böyle DNA’ ile oynanması kısa vadede insanı heyecanlandıran bilimsel bir gelişme olsa da aslında uzun vadede yaşamdaki bazı sürprizlerin de sonu olacağı anlamına geliyor. Geçmişte okuduğum bir makalede insanlığın üremesine dönük bilimin ileri evrelerin de sipariş üzerine çocuk sahibi okunabileceğinden bahsediliyordu. Yani saçının rengi şu, teni bu, gözleri de şöyle olsun türünden tercih ve taleplere göre hatta cinsiyetine kadar vs fizyonomisinin önceden belirlenebileceğini söylüyordu. Yani başka bir değişle ve bir bakıma, soya çekim kavramının ortadan kalkacağından bahsediyordu.
Geçmişte otomotiv bakım ürünleri üretimi ile ilgili kimyasal ham madde aldığımız ithalatçı bir firmanın, tanıdığım gayrimüslim sahibi, yanında çalıştırdığı yirmili yaşlardaki oğluyla hiç anlaşamıyordu. Ne zaman o firmaya gitsem o insanların bir biriyle olan diyalogları sanki baba oğul değil de iki düşman gibi oluyordu. Aramızdaki samimiyetin etkisiyle de gözümün önünde tartışmaktan da hiç çekinmezlerdi. Babası oğluna her sinirlendiğinde; -Ulan bu çocuk kesin benden değil bunda bir karışıklık var derdi. Bende uzunca bir zaman o sözü kızgınlıkla söylenmiş bir serzeniş olarak görüyordum. Bir gün bir nedenle o şirketin muhasebecisi ile muhatap olduğumda resmen şok olmuştum. Çünkü genç çocuk, babası olduğunu bildiğim adamdan daha çok muhasebeciye benziyordu. Karakteristik özeliklerini bilmem ama fizyolojik olarak adeta hık demiş muhasebecinin burnundan düşmüş gibiydi. Şirketin sahibi olan babaya bir şey demedim ama bende çocuğun ondan olmadığına kanaat getirmiştim.
Beni asıl şaşırtan da o benzerliğe olan şaşkınlığımın şirkette çalışan diğer insanlar da görememiş olmamdı.
Hocam dolayısıyla insanın komplike yaratılmış karmaşık bir varlık olduğu düşünülürse!’’ - Duygularımız, genetiğimizin cinsiyet seçkisinde ne kadar etken?
- Beynimizi biz mi yönlendiriyoruz her zaman? Gibi soruların cevabı sanırım öyle çok kolay karşılığını bulur türden değil.
Saygı ve sevgilerimle…
Serhat BİNGÖL tarafından 7/6/2020 7:10:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Haklısınız Serhat Bey, DNA’nın laboratuvar ortamındaki çalışmaları için açıklama yapılalı çok oldu tabii. Fakat yazının sorguladığı duyguların buna etkisi.
Deneysel çalışmalarda duyguların beyinde hangi bölümü çalıştırdığı bile artık biliniyor. Hangi hormonları çalıştırdığı da… Ama bu duyguların insanın hangi tavrına neden olduğu ya da bedensel tepkilerini bilim çözemedi. Çünkü duygular soyut. Soyutun somutu nasıl etkilediği, hâlâ kocaman bir muamma!... ))
Yumurtalar ve spermler üzerindeki çalışmalarla belki zamanla sipariş çocuklar ‘normal’ bir işlem olacak. Buradaki seçki fiziki ( somut ) olmaktan öteye geçemeyecek ve asıl benzerlikler ‘ huyu – suyu’ yine doğal seçkiyle ortaya çıkacak ve bundan hoşnut olmayan taraf yine ‘… kılıklı’ söylemini sürdürecek diye düşünüyorum.
Paylaştığınız örnek de çok ilginç gerçekten. ‘Allah’ın bildiği kuldan saklanamaz’ cümlesi geliyor akla. Doğa taraf da tutmuyor, torpil de yapmıyor bence…
Evet bence de … Ne kadar fikir jimnastiği yaparsak yapalım, bilim ispatını yapıncaya kadar bu konular, herkesin kendi doğrusu olarak kalacak demektir.
Katkılarınızla yaptığınız değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim. Serhat Bey.
Saygılarımla…
Merhaba
Sayın Serap öğretmenim yine farklı bir konuyu önümüze getirmiş ki her zamanki gibi dolu dolu ve öğretici nitelikte yazmış.
İçinden çıkılması zor bir konu seçmişsiniz bu sefer...
Farklı düşündüğüm noktalar var ve izninizle yazmak isterim.
Dominant kadın, erkek çocuk doğurur konusunda pek emin değilim. En azından ülkemiz kadın ve erkek profili açısından.
Dominant kadının, erkek çocuk doğurduğu yönündeki tespitler, Anadolu kadını için ne kadar geçerli olabilir? Diye bir soru takıldı aklıma...
Açmak gerekirse: Anadolu kadını genelde dominant değil daha çok anaçtır, yapıcı ve uyum sağlar niteliktedir. Böyle olmasa köle gibi kullanılmazdı... Dominant olsa dahi (ki azdır diye düşünüyorum) töreler ve erkek egemenliği nedeniyle bu yönünü gösteremez, pasif durumda yaşar ve dominant yönü varsa da bastırmak zorunda kalır... Hatta daha yetişirken, dominant olmaması öğretilir kız çocuğuna... Kocaya karşı gelinmez, ne derse yapılır, her zaman kusursuz hizmet edilir vb...
Diğer taraftan hem erkek, hem kız çocuğu olan aileler de var.
Ben; sima, fizik ve davranış açısından küçük dayımıza, ablam ise küçük halamıza benzetilirdik. Ancak ortanca kardeşim ne anne, ne de baba tarafından kimseye benzemez...
Erkek / kız çocuk doğurma konusunda da kendimizi örnek vereyim: Biz yukarıda da yazdığım gibi iki erkek bir kız olmak üzere üç kardeşiz ve kız olan en büyüğümüz. Annem, üzüntülerini içine atan, dışarıya neşeli görünen ve dominant olmayan birisidir. Evde baba sözü geçer. Hatta akrabalar arasında bir tek babamın sözü geçer. Otorite sahibi ve kontrolü elinde tutan birisidir. Agresiftir. Kısaca dominant diyerek geçeyim ki olumsuzluklarını daha fazla ortaya dökmeyeyim. Şunu da ifade edeyim; bizim oralarda (Sakarya/Karasu) pek dominant kadın görmedim...
Genelde de ülke erkek eş profili böyledir. Yani evde dominant biri varsa o kişi evin erkeğidir çoğunlukla...
Yazıdaki bakış açısıyla değerlendirmek gerekirse; erkeklerin dominant olduğu durumdan yola çıkarsak, nüfusun çok büyük bir bölümü kız çocuğu olması lazımdı diye düşünüyorum...
Batı bölgeler ile büyük şehirlere ve özellikle kadın çalışıyorsa daha bağımsız ve kendine güvenerek davrandığı için dominant yönünü ortaya çıkartıyor olabilir.
Bizim de iki oğlumuz var. Ve eşimde dominant değildir. Aslında ikimizde belli ölçülerde dominantız belki de... Üstün ya da baskın olan yok ya da gelişmelere göre tepkiler var diyeyim. Ortak karar alırız. Büyük olanı sima olarak amcasına, küçüğü de annanesine benzetilir. Dikkat etmediğim, önemsemediğim bir konudur. Ama sizin de yazdığınız gibi toplumda çok önemsenir.
Başka ve son bir örnek vereyim: Eşimin iki teyzesi de dominant değildir. Evde erkek sözü geçer. İkisi de oldukça yapıcıdır. Sapanca'daki teyzemizim 5 oğlu var kızı yok. Diğerinin (Karasu) iki kızı var, oğlu yok...
Özetle; bu yazdıklarım istisna olabilir belki ama şahsen, çocuk cinsiyetinin belirlenmesinde duygu, davranış ve düşüncelerden çok genetik faktörlerin belirleyici olduğunu düşünüyorum...
Son olarak şunu da ifade edeyim: En azından bir tane kız çocuğumuz olsun isterdim. Adı bile daha gençliğimden hazırdı... Ya Ahmet Kaya'nın bir şarkısından esinlendiğim Nazlıcan ya da benim ismimden ( E.Cem) yola çıkarak türettiğim Ecem olacaktı. Normalde isim hakkı annemin diye bakarım. Başkasının söz hakkı olmamalı bence... Ama bu konuda eşimi de ikna etmiştim.:)))
Bunları, yazılanlara muhalefet etmek amaçlı değil sohbete farklı bir bakış açısı getirmek ve kendi yaklaşımımı ifade etmek için yazdığımı belirtmek isterim.
Saygılarımla herkese iyi geceler dilerim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Fikirlerimizi, gözlemlerimizi, çıkarımlarımızı paylaşırken aynı şeyleri düşünmememiz, 'biz' olmamızın gereği ve çok normal. Bu süreçte fikirlerimizi yazarken sınırları koruyabilmek de bir beceri... Sizi, bu hassasiyetiniz için öncelikle kutlarım.
Konu, çok farklı yorumlara açık. Düşünecelerimizi hep korur muyuz, zaman içinde yaşananlarla değiştirebilir miyiz!... Kim bilir?
Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir çünkü...
"Diğer taraftan hem erkek, hem kız çocuğu olan aileler de var." Yazıyı uzatmamak için değinmediğim kısmıydı yazının, değindiğinize çok sevndim. Çok haklısınız, en çok görülen örnek de bu zaten. Bu sıralama evdeki 'dominant' değişimin sıralamasını göstermesi açısından çok daha çarpıcıdır.
Sohbet edildiğinde, evliliklerin seyrindeki güç dengelerinin değişimlerini nedeneri ve zamanlarıyla anlattıklarında çocukların cinsiyetlerinin ne kadar uyuştuğu da görülür.
Sanırım sizinle en farklı bakışımız 'dominant' sözcüğü üzerine. Bu sözcüğün kabul gören tanımında daha çok agresif yapı akıllarda kaldığı için itirazlar oluşuyor. Oysa, asıl anlam ( tatlı dille - alttan alarak - konunun ateşi sönünce - hak veriyormuş gibi... ) farklı yaklaşımlarla sonuçta dediğini yaptırandır. Bu yapıdakilerin bazıları da çok sakin olarak tanınan kişilerdir.
Samimi değerlendirmelerinizle paylaşıma katkınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Serap öğretmenim, ye tatlıyı çıkar Hakkı'yı, ye ekşiyi çıkar Ayşe'yi den başlar bu mevzu aslında :)
Bizim ananelerimizin de Freud'dan aşağı kalır yani yok yani :)
Sonra bütün kötü huylar hep baba tarafına çeker mesela.
Mesela benim büyük kizim bana benzer, küçüğü halaya benzetirler. Babanne, dede, hala felan ona daha düşkünler. Daha çok severler küçüğü. Onlara daha çok benziyor diye düşünüyorum, sonra da küçük olduğu için daha çok seviyordurlar deyip içimdeki boynuzlu şeytana uymamaya çalışıyorum.
Anne olunca; kime neye benzediği, güzel mi çirkin mi olduğu, sağlıklı mi sakat mi, tam mı eksik mi olduğunun hiç mi hiç önemi olmuyor.
Ne oluŕsa olsun merhametli çocuklar yetiştimek boynumuzun borcu, en büyük görevimiz olsun. Hem anne hem de baba olarak.
Saygılar öğretmenim.
İsabella
https://www.instagram.com/tv/CCL0ZApggLu/?igshid=13l1jfcwwiv85
Serap IRKÖRÜCÜ
Benzerlikle sahiplenmek arasında hep yakın bir ilgi vardır. Kişinin kendini çok sevmesinin yansıması olsa gerek.
Evlat!... Dünyanın en kıymetlisi!.. Ona sahip olunduktan sonra hepsi detay olarak kalır, çok haklısınız...
Sağlıklı ve geleceğe hazırlanacak donanımlarla büyütmek bizim tabii ki ilk görevimiz... herkesin evlatlatıyla kıvanması dileğimle...
Sevgilerimle...
NOT: Doğru link gönderdiğinizden emin misiniz?
“Kız çocuklar, ağırlıklı olarak babanın kadın akrabalarının ( babaanne – hala gibi ) genlerini taşır, erkek çocuklar da annelerinin erkek akrabalarının ( dede – dayı gibi ) genlerini taşır. Yani üstünlük ispatı devam eder!… )”
İlginç saptamalar... Düşününce, çevremdekileri kol koşan edince ne kadar doğru diyorum. Bizde de “kız halaya oğlan dayıya çeker”” derler...
“… kılıklı’ denmesiyle de içten içe hâlâ bir tepki olduğunu ortaya konur.“
Bu cümleyi az duymadım. Az duymadık. Halbuki dediğiniz gibi çocuğun ne suçu, ne günahı var. Aksine; aile içi kavganın dinamitini ateşleyen sözler. Başka nedenlerle içte biriktirilen incilerin ortaya döküldüğü sözler...
Bilimsel verilerle desteklenen ve ilginçtir günlük yaşantının çoğu anına dokunan aile içi ve akrabalar arası meselelerin/ tartışmaların dibine ışık tutan yazı. Berrak anlatım, yorumsuz/itirazsız örnekler ve finalde düşünülmesi gereken sorular?
Anlayamadığım tek husus yazı freud gibi bilimsel alanda giderken nasıl olur da .... kılıklı formatına geçerek okuru daha da çok anlatılanın içine sokar ki sanırım bu da Serap Hoca farkındalığından başarısından olsa gerek....
saygılarımla Serap Hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
O nedenle yaşamadıysak da mutlaka gözlemişizdir.
Öyle olur bazen!.. Önce ana yoldan gidilir sonra gideceği sapağa dönülüverilir!... :))
Çok değerli yorumunuz ve çıkarımlarınız için teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla...
ersinbaşeğmez
Saygılarımla Serap Hocam