- 562 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamlı gözlerde büyümek / Öykü
Şafağın ilk ışıkları kimsesiz varoşların yoksul, bahtsız, umutsuz sokaklarına inerken küçük İbrahim erkenden uyanmış, yatağını düzeltmiş, çayı demlemiş kardeşinin ve annesinin uyanmasını beklerken yine o çok sevdiği şeyi; sağ elini delikli boru gibi yaparak güneşin doğuşunu izlemek için iki katlı, geniş avlulu eski evlerinin damına çıktı. Alt katı küçücük tahta kapılı tuvalet, banyo ve mutfaktan oluşan, üst katı iki küçük odalı, bahçe duvarları eski tuğlalarla çevrili bu evde doğmuş ve büyümüştü. Henüz on iki yaşındaydı ama o kadar durgun sakin ve olgun davranışları vardı ki yaşından çok büyük tavırları nedeniyle mahallede saygı duyulan ve sevilen bir çocuktu.
Babası üç yıl önce annesiyle şiddetli bir kavgasından sonra kendisini ve dört yaş küçük kız kardeşini terk edip gitmişti. Nereye gittiğini ne yaptığını bilmiyordu, iki üç ayda bir üç beş soğuk cümle ile zarfın içinde biraz para ile birlikte gönderici adresi belli olmayan bir mektup gönderiyordu. Babasının gönderdiği parayla iki kardeşinin ve annesinin geçinmesi mümkün değildi, üstelik evleri de kiraydı, maddi ve manevi evin yükü küçük İbrahim’in sırtındaydı, ona henüz ağır gelen sorumluluklar yüzden çocukluğunu yaşayamamış çocuk yaşta olgunlaşmıştı. Evlerine yakın küçük bir terzi dükkânında üç beş kuruşa çalışıyordu. Dükkânın sahibi ustası Mustafa amca onların durumunu biliyor ve elinden geldiğince yardım ediyor, her pazara gittiğinde İbrahim’e bir kaç parça sebze meyve alıyor ve ağlamaklı bir sesle “ al oğlum şunları zavallı annene götür “ diyerek başını babacan bir tavırla okşuyordu. İbrahim ustasını tutkuyla seviyor, ustasının samimi sesinde hiç yaşayamadığı baba şefkatini derinden hissediyordu.
Evlerinin damında avucundaki delikten güneşin küçücük dairesine bakarken; minicik avucuna bile sığan bu kadar küçük bir şeyin bütün dünyayı aydınlatıp ısıttığına anlam veremiyordu. Çocuk saflığıyla dar yokuş ve eski küçük kare taşlarla kaplı sokaklarından gelip geçenleri izlemeye koyuldu. Birden aklına güvercinleri geldi. Güvercinlerini kafesten çıkarıp yemlerken kafesin arkasında kümesten devşirme kilerde toz içinde battaniyenin altında uyuyan Cemal amcasını gördü. ’Yine ne yaramazlık yapmıştır da babaannem evden kovmuştur diye düşündü. Amcasını bazen bu tozlu kilerde, bazen de odunlukta uyurken görüyordu. Annesi birkaç defa Cemal amcasını burada uyurken görmüş ve kovmuştu. Annesi amcasının bu eve gelmesini hiç istemiyordu İbrahim amcasını çok seviyordu ama annesinin amcasına olan tavırlarına bir anlam veremiyordu. Az çok hatırladığı kadarıyla annesiyle babası sık sık kavga ediyorlar, babası eve sık sık sarhoş gelip bir köşede sızıyordu. Babasını hiç de iyi anılarla hatırlamıyordu.
Cemal amcası babaannesinin onca emeklerle gönderdiği üniversiteyi yarım bırakmış önce serserilikle arkadaş çevresine bağlanmıştı, sonraları ise solcu anarşist gençlerden oluşan bir örgüte girmişti. Bazen günlerce gelmiyordu. Nereye gittiği nerede kaldığı ne yaptığı belli değildi. Babaannesi amcasını bazen evden kovarak cezalandırıyor. Ama bu kovmalar ve dışlamalar Cemal amcasını daha devrimci ve anarşist ve asi yapıyordu. Annesi son zamanlarda kendisi ve kardeşiyle fazla ilgilenmiyor, uzun uzun pencereden dışarı bakarak sessiz sessiz ağlıyordu İbrahim annesinin bu haline çok üzülüyor annesine moral vermek için öpüyor, saçını okşuyor, seviyor, güzel sözler söylüyordu ama bütün bunlar annesini eski gibi yapmıyordu.
İbrahim sabah erkenden kardeşinin elinden sımsıkı tutarak okula götürmek için evden çıktığında son zamanlarda sık sık gördüğü terk edilmiş evlerin, viranelerin, okulların, fabrikaların duvarlarında yazılı çeşitli örgüt isimleri ve sloganlarını korku ve merak içinde okuyordu. Duvarları kırmızı boyalarla yazılmış çeşitli kısaltılmış örgüt isimleri ve “Faşizme karşı omuz omuza” “Katil Amerika” “Tam bağımsız Türkiye” “Kahrolsun emperyalizm” vb. gibi afişler boylu boyunca uzanıyordu. Geceleri bazı evlerin kapıları çarpı işaretleriyle işaretleniyor sabah erkenden ev sahipleri tarafından acelece boyanıyor ama gece yine aynı şekilde boyanıyordu. İbrahim kısa süre önce herkesin birbirini tanıdığı sevdiği mahallelerinin nasıl bu hale geldiğine ve bütün bu yaşananlara bir anlam veremiyordu.
Daha önce adını duymadığı ve anlamını bilmediği bu kadar çok örgütün olmasına çok şaşırıyordu. Karanlık günlerin ortamında ve gölgesinde çabucak gruplaşan üç beş kişi kendilerine göre bir illegal örgüt kuruyor örgütün ismini koyup liderini seçip gençlikçi coşkularıyla çeşitli sloganlar türetip çeşitli eylemlerle adını duyuruyorlardı. Bu örgütlerin bazıları kısa bir zamanda büyüyor gelişiyor ve kendilerine göre bir amaç uğruna polis ve askerlerle çatışmaya girecek kadar cesaretleniyordu. Bazıları geniş kapsamlı düşünüp legal bir partileşmeye sürecine yöneliyor. Bazıları ise birkaç gencin büyük heyecan ve tutkuyla kurduğu bir çete olmaktan ileri gidemiyor ve saman alevi gibi yok olup gidiyorlardı. Ortam oldukça karmaşık ve anarşik bir ortama uygundu. Başta üniversiteler olmak üzere toplumun büyük bölümünde bölünmeler ve çatışmalar başlamıştı. İbrahim son zamanlarda geceleri çatışma ve silah seslerinden doğru dürüst uyuyamıyordu. Kardeşi de çok korkuyordu kendisi de çok korkmasına rağmen korktuğunu belli etmeden kardeşini ve annesini teselli ediyor onlara sımsıkı sarılıyordu. Nice geceler çocukluğunu unutmuş babacan bir tavırla ailesine sahip çıkmıştı. Acımasız hayat ona bu yükümlüğü vermişti.
Yine öyle korkutucu ve uykusuz bir gecenin şafağında uğultulu bir gürültüyle uyandı. Uykulu ve korkulu gözlerle odasının kapı aralığından baktığında diğer odada onlarca askerle birlikte eli önden kelepçelenmiş feci halde dayak yemiş ve işkence edilmiş ağzı burnu kan içinde perişan bir haldeki Cemal amcasını gördü. Birden yüreğini büyük bir korku sardı hemen kardeşini kucaklayıp kanepenin altına sakladı ve burada ses çıkarmadan beklemesini söyledi ama kız kardeşi korkmuş ve “anne” diye ağlamaya başlamıştı. İbrahim olanları izlemeye koyuldu. Askerler annesini ve amcasını ite kaka evlerinin damına çıkarıp damdaki kileri aramaya başladılar. Bir süre sonra bir asker kilerden çıkardığı bez içine sarılı küçük bir tabanca ile geldi. O andan itibaren askerler amcasına öyle acımasızca vurmaya ve sövmeye başladılar ki İbrahim korkudan küçük kalbinin duracağını sandı. Askerler genç bir yüzbaşı refakatinde amcasını dar ve yokuş sokaklarına çıkardılar. Sokak asker doluydu. Askerlerin arasında onlarca üstü başı yırtılmış, yüzü gözü kan içinde zavallı genç vardı. İbrahim bazılarını amcasıyla birlikte görmüştü ve tanıyordu. Gençlerden kimisi çok gençti, bazıları sessizce ağlıyor, bazıları korkudan titriyor, bazıları ise devrimci tavrını takınmış hiçbir şeyden korkmuyormuş izlenimi veriyordu. Dar sokağın pencere ve balkonlarından meraklı gözlerle olayları izleyen mahalle sakinleri çaresizlik ve korku içindeki gençlere bakıyorlardı. Askerler gözaltına aldıkları gençlerle birlikte sokağın yokuş yönüne doğru yürümeye başladılar. İbrahim annesini atlatıp onları takip etmeye başladı, gün ışığı tepeden ritmik ışıklar yayarak inmeye başlamıştı. Güneşin ilk ışıkları anarşist ve asi gençlerin yüzlerini aydınlattığında belki günlerce gördükleri işkence ve dayak izlerinin korkunçluğu daha ayrıntılı görülebiliyordu. Askerler gençleri birkaç kilometre uzaktaki çam ormanına götürdüler ve ellerinde kazma küreklerle belli ki önceden işaretlenmiş ağaçların altlarını kazmaya başladılar. Bir süre sonra çukurlardan çuvallar içinde çıkardıkları çeşitli dergi, kitap, afiş, Molotof malzemeleri ve birkaç el bombası ve bir kaç tabancayı ortada bir yere biriktirdiler. İçlerinden rütbeli ve yaşlı olduğu belli olan ve kepinin kenarından saçlarının beyazları görünen komutan perişan durumdaki gençlere yüksek ve kararlı bir ses tonuyla çeşitli sorular sormaya başladı, içinde Cemal amcasının da olduğu gençlerden bazıları kaçmaya çalıştı ama daha çamlığın tel çitine ulaşamadan yakalanmışlardı. Etrafın askerlerle dolu olduğunu ve kaçmanın mümkün olmadığını anlayan gençler çaresiz ve sonu belli olmayan kaderlerine razı bir şekilde boyunlarını bükerek gözleri yerde korku içinde meçhul sonlarını bekliyorlardı. Bir süre sonra yeşil brandalı askeri bir kamyon arkasına ite kaka doldurdukları gençlerle birlikte belki de bazılarının bir daha dönmemek üzere gideceği sonu muamma bir yöne doğru ilerledi. İbrahim’in aklında yüreğinde ve bilincinde son kalan ve her hatırladığında hüzünlendiği, hiç unutmadığı ve unutamayacağı şey; usulca uzaklaşan kamyonun kasasından namluların arkasından erken yaşlarda acılarla büyümüş gözlerle bakan ömrünün baharındaki bir bilinmeze giden gençlerin masum bir o kadar da dirençli, kararlı ve devrimci bakışlarıydı. O bakışlardaki anlamlar küçük İbrahim’i bir daha küçülmemek üzere büyütmüştü.
Yazan: Serdal Göçmen
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.