- 556 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
100 BİN KM
Bir kaç yıl önce, katlanır bisikletimle nasıl 100 bin km yaptığımı soran arkadaşıma bunu açıklayacağıma söz vermiştim. Eğer hala merak ediyorsa ona ve bisikletle yaşamı tatmamış, onu sadece oyuncak sanan bayan-erkek büyüklere fikir versin diye bu yazıyı paylaşıyorum.
“Çocukken hiç bisikletim olmadı” diye başlayabileceklerden biri de benim. Çocukluğumu bisiklet dışında tam yaşadım çok şükür. Her türlü oyunu sokakta akşam karanlığına dek oynayanlardan biri de benim.
Misket, çelik çomak, saklambaç, dokuz kiremit, yakar top, istop, köşe kapmaca, kağıt ve çıtalı uçurtma, gazoz kapakları, yay yapıp ok atma, bilyeli arabalar yapıp onları sürme, ağaçtan tabanca, mantar tabancaları, toplu topsuz futbol maçları, kızak, sinemada karete filmleri izleme, kendini brucli, wangyu sanma. Bunlar hatırlayabildiklerim. Özellikle misketi iyi oynar, çok uzaktan yaptığım çatlatan vuruşlarla tüm misketleri kazanırdım. Her şey var ama çocukken yaptıklarımın arasında bisiklet sürmek malesef yok. Bisikletle ilişkim dayımın kocaman bisikletini düşe kalka bir kaç kez sürmekle ya da önde onun arka teker üstünde benim olduğum görüntüyle sınırlı. Sonrasında da 36 yaşıma kadar bisiklete hiç binmedim. Şimdi hatırlıyorum da çocukken hiçbir arkadaşımın da bisikleti yoktu, olsaydı oyunlarımın içinde bisiklet mutlaka olurdu.
Büyüdüğümde de arkadaşlarım ve galiba ben, bisiklete binmeyi ayıp karşılıyorduk. İlk alınan küçük bisikletleri saymazsak 36 yaşımda çocuklarıma ilk kez bisiklet aldım. O zaman Wushu kursuna gidiyorlardı ve onları
bisikletle gören hocaları, bisiklet sürmenin Wushu ile uğraşan sporcuyu olumsuz etkilediğini söyledi. Bu sporu çok önemsediğimden yeni aldığım bisikleti mağazaya iade etmek için üzerine binerek hareket ettim. Daha bir kaç metre sürmüştümki, o sıcak İstanbul havasında yüzüme çarpan serin rüzgar, beni taşıyan bu şeyin muhteşem bir araç olduğunu fısıldadı kulağıma. O çocuk bisikletini mağazaya iade edip kendime bir adam bisikleti aldım. İstanbul’da büyüklerin bisiklete binmediği o yıllarda, İstanbul sokaklarında, caddelerinde, otobanlarında, köprülerinde, viyadüklerinde, tünellerinde, kaldırımlarında, parklarında bisiklet süren 36 yaşlarında, orta boylu, orta kilolu, bisiklet görmemiş gibi üstünden hiç inmeyen bir adam vardı ve o adam bendim. Her taraf kameralarla dolu olduğundan belediye ya da devlete ait bir kurumun, “Dostum seni izliyoruz, her yere bisikletinle gidiyorsun.
Ev ile iş yerinin arası 30 km ve yaz-kış, yağmur-fırtına demeden her gün gidip dönüyorsun. Ne güzel, çevreyi kirletmiyor, trafik yükünü artırmıyorsun. Sana ödül vermek istiyoruz. Kayıtlarımızda araban olduğu da görünüyor ve onu çok nadir kullanıyorsun. Ödül olarak senden vergi almamaya karar verdik.” demesini yıllarca bekledim. Hadi ödülü geçtim, “Arkadaş, bisikleti otobanda sürmemelisin.” ikazı bile olmadı. Neyse konu bu değil. Evimle iş yerimin arası gerçekten 30 km idi ve ben haftada 6 gün bu yolu bisikletle gidip döndüm.
İstanbul trafiğinde tehlikeli değil mi, nasıl biniyorsun bisiklete diye sorarlar hep. İstanbul caddelerinde seyir halinde görünen arabalara aldanmayın, onlar çoğu zaman duruyorlar. Gün içerisinde sadece bisikletli olanların yol alabildiği saatler hiç de az değil bu şehirde. Bu yüzden pek tehlike yaşanmıyor.
Gelelim 100bin km hesabına:
Günde 60 km, 6 günde 360 km, 30 günde 1800 km, 360 günde 21600 km.
1 yılda yaklaşık 22 bin km, 6 yılda 132 bin km.
Arkadaşıma 100 bin km bindiğimi söylemiştim ama aslında daha fazla binmişim...
YORUMLAR
Bisiklet hikayem
Benim de çok hazindir☺️
Dört tekerlekli diye ısrar ettiklerinde
Israrla iki tekerlekli ve büyük ablaların,
Abilerin bindiklerinden olacak dedikten beri
Hiç doğrulamadı belim.
Ne düşmeler, kalkmamalar
Ne diz kanamaları,
Kuru ağlamalar ve inatlaşmalar.
Sonuç mu:
18 inde kabuk bağlamış diz yaraları,
24 ünde elleri bırakarak sürme teşebbüsleri,
30 unda dağ bayır ova...
İşte düşmeden,
Kanamadan,
Yaralanmadan
Öğrenemiyor insan
Sağlam basmayı,
Yaşamayı hatta.
Ayrıca azminizden sizi tebrik ederim,
Doğa ile olan dostluğunuzu ayrı tebrik ederim.
Bu arada ben de bir çılgınlık yapıp
Katlanır bisikletlerden aldım kendime.
Arabanın arkasına atıyorum.
Acil işler,yorucu hayat devam ederken
Arada kafama esince bir yerde durup
Döndürüyorum pedalları
Zamanla yolculuğa çıkıp.
Ne konuşmuşum!
Tekrar hoş geldiniz!
İyi ki geldiniz.
Sevgiyle.
Bi’tur binebilir miyim?:))
Şaka bir yana; sırf bu soruyu gururuma yediremediğim ve arkadaşlarımdan isteyemediğim için, bisiklet sürmeyi öğrenemedim:)
Ne keyifli bir yazıydı bu böyle! Az önce de ilk şiirinizi okudum, tesadüf ki!..
Ne güzel giriş yaptınız Deftere:) hoş geldiniz o vakit!:)
Teşekkürler güzel yazı için...