- 437 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
OKUYORUZ AMA NE ANLIYORUZ?
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
(Yunus Emre’den)
Emine Hanım çok fazla kitap okurdu. Okuduğu kitaplardan da çok etkilendiği için zaman zaman garip davranışlar sergilerdi.
Bir gece rüyasında kendisini Nevşehir’de peri bacalarının olduğu yerde, ak sakallı bir kadıncağızla konuşurken gördü.
Elinde yeşil bir kitap vardı kadının, kitabı önce Emine Hanım’a uzattı, sonra havaya doğru fırlattı.
Yeşil kitap bir anda kanatlanıp az ileride bulunan ceviz ağacının tepesindeki dallarının arasında takıldı kaldı. Ak sakallı kadın, işaret parmağıyla ceviz ağacını göstererek gür ve kalın sesiyle:
---Emine bu kitabı çık al ağaçtan!
Ve rüya aniden bitiyor, ter içinde uyanıyordu Emine Hanım. Ve her şey bu rüyadan sonra başlıyordu...
Daha elini yüzünü yıkamadan, bavulunu indiriyor dolabın üzerinden, apar topar giysilerini hazırlamaya başlıyor.
Garip hareketlerine alışkın olan kocası, kafasını yastığından kaldırmadan soruyor:
---Ne oluyor Hanım? Rüyanda Evliya Çelebi’yi mi gördün? hayrola ne hazırlığı bu?
Uyumadan önce en son okuduğu, Evliya Çelebi’nin hayatını anlatan bir kitap olduğu için böyle konuşuyordu kocası, ve aslında dalgasına sormuştu.
Cevap gelmeyince telaşla kalktı ve meraklı bakışların eşliğinde konuştu:
----Hayırdır gız garı? Köyden bi haber mi var? Anan mı ağırlaşmış yoksa?
Arka arkaya soruyordu sorularını. Emine gayet normal bir şey yapıyormuş gibi cevap verdi, sakin sakin:
----Nevşehir’e gidiyom, rüyama girdi. Ceviz ağacının dallarından kimse almadan gidip almam lazım o kitabı.
Gözleri fal taşı gibi açılmış Ahmet Bey’in sesi hırıltılı bir şekilde çıktı ağzından:
----Hııı ne kitabı?
Emine Hanım bavulu kapattı, banyoya koştu, abdestini alıp hazırlanıp hemen çıkmalıydı yola.
Şakaya gelmezdi. Rüyasında ki ak sakallı kadın boşa konuşmuyordu herhalde. Bu bir işaret olmalıydı.
Daha önce tek başına, iki saatlik mesafedeki köyünden başka bir yere gitmemişti ama şimdi bunu düşünmenin yeri ve zamanı değildi.
Her zorluğu aşacak o kitaba ulaşacaktı. Yatak odasında öylece kalakalan Ahmet Bey karısına seslendi:
----Gız üşütük garı, sen kafayı mı yedin! Gel lan buraya! Öküzün önde gideni, heeyyy sana diyom gel lan çabuk buraya...
Emine Hanım yatak odasının kapısından biraz ürkek biraz korkak kafasını uzattı:
----Herif etme yapma gurban olurum. Gözünün çapağını yiyem. Rüyamda gördüm diyom sana.
----Ülen sen evliya mısın? Ne rüyasıymış bu? Erdin mi? Rüya görmüşmüş. Yiyim senin rüyanı! Ne gördün lan anlat hele?
----- Rüyamda ak sakallı kadın bana şey dedi şe...
Lafını tamamlayamadan kocası kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki yataktan yere attı kendini yerde adeta debeleniyordu. Ne gülme ama...
Emine hanım çok bozulmuştu. Kocası onunla dalga geçiyordu. Rahmetli Evliya Çelebi de rüyasında görüp başlamıştı gezilerine. Ne vardı bunda. Bu kadar gülecek.
Ahmet Bey zorlukla konuştu, ağzından tükürükler saçarak, bir yandan gülerek sordu karısına:
---- Eee ak sakallı kadın ne dedi sana, etme gözünü sevem garı bi analatıver hele.
Adamın gözlerinden yaş boşalıyor, gülmesini durduramıyordu. Gözünün önüne, ak sakallı ak cemberli, elinde bastonu yaşlı bir kadın geliyor, gülmekten katılıyordu.
Kadıncağız kocasının gülme krizini ağzı açık izliyordu. Ne vardı sanki bu kadar gülecek.
Gitgide öfkelenmeye başlıyordu. Kocasına nefretle bakmaya başlamıştı. Mübarek şeylerle dalga geçen bu adam gözüne şimdi kızıl kulaklı bir şeytan gibi görünüyordu.
Yeşil renkl kitap, içinde acaba ne yazıyordu. Oraya gidemezse asla öğrenemeyecekti. Kocasının kendisine engel olmasına izin vermemeliydi.
----Bana bak herif, hiç bana engel olma. Ben gidecem ve o kitabı alıp getirecem buraya. Sen de bana böyle güldüğün için çok pişman olacaksın. Bazı rüyalar ruhanidir. Dalga geçtiğin için çarpılabilirsin. Bak benden söylemesi!
----Garı beni deli etme, git çay koy, yumurta kır, tereyağıyla yap. Sarıları az pişmiş olsun. Ben yarım saat daha yatacam. Belki rüyama ak sakallı kadın teyze girer, ha ha hah!
Emine Hanım’ın gözü dönmüştü artık, eli ayağı titriyordu. Ak sakallı kadınla dalga geçen bu adamın kafasına vurmaya başladı, eline ilk geçen şeyle. Vurdu vurdu vurdu.
Kendine geldiğinde kocası artık kan revan yatıyordu yerde.
Ve elinde kocasını öldürdüğü suç aleti. Bir gece önce okurken uyuyakaldığı, yeşil ciltli, kalın kitap...
İşte rüyası çıkmıştı. Ceviz ağacı odun ruhlu kocası, uçan yeşil kitap canı çıkan kocasının ruhu, ak sakallı kadın da kendisi...
Yaa işte! erenlerle, görenlerle dalga geçenin sonu böyle olurdu. Yeşil kitap çarpmıştı körolmayaasıca kocasını...
Nevşehir’ide görse iyiydi...
( Not: Kocasını öldürmekten on yıl hüküm giydi. Yatacağı hapishane neredeydi hadi bilin! Nevşehir)
...