Bir ressamın elinden tüm denizlerin yüreğine akıyor gibi '' Kalp zamanı''
Paul Celan ve İngeborg Bachmann aşkı ’’Kalp Zamanı’’
Bachmann’ı ilk olarak Exil (Sürgün) şiiriyle tanıdım.Yüzündeki telaşlı,şaşkın ve karamsar ifadeyle : ’’Bir ölüyüm ben ,yanından geçen… Hiçbir yere bağlı değilim.’’ deyişi beni o kadar etkilemişti ki dayanamayıp tüm şiirlerini okudum.Bir röportajında:
’’Yanmış elimle ateşin doğası üzerine yazıyorum; çünkü eliniz yanmamışsa bunun üzerine yazamazsınız.’’sözlerini okuyunca Exil şiirindeki tedirgin ve karamsar, aidiyetsiz ruh halini daha çok anlıyorum.
Şiirlerini okurken Paul Celan’la ilişkileri ve mektuplaşmalarından oluşan ‘’Kalp Zamanı’’çıkıyor karşıma,soluksuz okuduğum, mektuplardan oluşan olağanüstü hüzünlü bir masal ‘’Kalp zamanı’’.İngeborg’un da ‘’Bizim masalımız’’ olarak nitelendirdiği ayrılıklar,anlaşılamamışlıklar,uzaklıklar,özlemler,sitemler,bekleyişlerin sözcüklerle ifade edildiği büyülü aşk.
İki usta şair yazmakla çok meşguldür, buna rağmen sözcükleri yetersiz bulur bazen, öyle ki bazen sözcüklerle kavga eder adeta,bazen ara verip ‘’sözcükleri bekleyelim’’der.
‘’Sözcük bulamamanın bana ne kadar zor geldiğini biliyor olmalısın.Her şeyi satırlarımın arasından okuyabildiğini diliyorum.’’diyor Bachmann.
Edebiyat,şiir,çeviri üzerine çalışmalarından sıkça birbirlerine söz ederler,yazı çevirileri ve edebiyata dair fikirlerini paylaşır,birbirlerine yazdıkları kitapları hediye ederler.Şiirlerinin bazıları birbirlerine ithaf olan şiirlerdir.
Paul Celan’ı ‘’Corona ‘’şiiriyle tanımıştım yıllar önce. Bachmann’ın Paul’a bu, en iyi şiirin dediği şiirdir bu:
‘’penceredeyiz sarmaş dolaş, kendimizi seyrediyoruz sokaktan
vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
zamanıdır, zamanı gelmenin.
artık zamanıdır.’’
Paul, çokça sessiz ve genellikle sıkıntılı fakat ara sıra İngeborg’a çıkmazlarında arkadaşça,dostça yaklaşır:
‘’Bizim durduğumuzu sandığımız nokta İnge; düşünceler kalplere söz söylerler,tersi olmaz.Ama bunun tam aksi meydana geldiği için bir insanın zor bir anda yapabildiği tek şey olan bir el hareketi, yapılanı yapılmamış kılamaz. hiçbir şey yinelenemez, zaman insan ömrü bir kez ara verir, bunun ne zaman ve ne süreyle olacağını bilmek korkunç…Huzura ihtiyacın var İngeborg, huzura ve güvenliğe. İnanıyorum ki bunlara ulaşmanın en iyi yolu onları başkalarında değil kendinde araman.’’
Yaşamın içinde türlü sebeplerle aralarında kopmalar oluşan bu iki şair, hep yeniden ve daha güçlü bağlarla birbirine koşuyordu.
Mektuplarda özleme dair ifadeler dışında ‘’Lütfen birkaç satır yaz’’ bana yazmayı dene’’ gibi yoğun mektup beklentilere sıkça rastlıyoruz.
Bazen yaşanan kısa aralıklardan sonra sitemlerle devam eden yazışmalar aralarındaki aşkı daha da güçlü hale getiriyordu. İngeborg’un sitem ve sevgi dolu satırları bunu kanıtlıyor bize:
‘’Neden bana hiç yazmadın? Hala ara sıra sana karşı çalışan o deli ve şaşkın ve çelişkili yüreğimle sana gelmek istediğimi neden hala hissetmiyorsun? Sana ne kadar direndiğimi bunu yapmaktan belki de asla vazgeçmeyeceğimi yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Seni seviyorum, seni seviyorum, çok fazla ve çok ağır geliyor ama her şeyden önce seni seviyorum. bugün söylüyorum bunu sana, senin artık duymaman ya da duymak istememen tehlikesi göze alarak.’’
Sitemlerine, aşkına,bazen umut dolu sözlerini de ekliyor ingeborg:
‘’Şimdi daha fazla yazmak güç geliyor bana, bizi bekleyen, birlikte geçireceğimiz pek çok güne saklamalıyız her şeyi.’’
Sahibine ulaşamayan, masada bekleyip gönderilemeyen mektuplar olsa da yazışma çok uzun süre devam eder, özlemin ve umutsuzluğun çok yoğun olduğu mektuplaşmalarında az da olsa ara sıra neşeli sözcükler alır Paul’un mektuplarında:
‘’Hiç canını sıkma İngeborg, yılanotunu senden alıp zimmetime geçiriyorum, bundan dolayı hindibalarım ve bir sürü marulum var şimdi.’’
İngeborg Bachmann, 20. yüzyılın en önemli Avusturyalı kadın yazarlarındandır. Avusturya’nın Klagenfurt kentinde doğdu. 1945-1950 yılları arasında Innsbruck, Graz ve Viyana Üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi okudu. Çalışmalarında özellikle Heidegger ve Wittgenstein üzerinde yoğunlaştı. Heidegger’in varoluşçuluk felsefesi üzerine yazdığı tezle doktorasını verdi. Bachmann sadece kendi çalışmalarıyla ilgilenmez, Celan’ın şiirlerine odaklanır, çevrilerini inceler.
Bazen kendilerini, duygularını sorguladıkları sözcükleri içerir mektuplar. Bachmann:
‘’Kimim ben senin için, kimim ben bunca yıldan sonra’’ diye sitemle sorar Paul’a.
Paul, neredeyse her mektubunda Bachmann’a : Bana bir şeyler yaz.. Neler yaptığını neler yaşadığını söyle’’der. Mektupların çoğunda yazmaya dair beklenti dile getirilir. Fakat Paul, Bachmann’la içine düştükleri bir çıkmazda tek bir defa:
‘’-Bana çok zor gelse de İngeborg-bana yazmamanı rica etmek zorundayım. Beni aramamanı, kitap göndermemeni, şimdi de yapma, önümüzdeki aylarda da-uzun bir süre yapma’’ diyerek uzak durmak istediğini belirtir; farklı bir zamanda içine düştükleri çıkmazda Paul arkadaş kalmayı önerir Bachmann’a. Fakat ne yanlış anlamaların yarattığı tartışmalar ne küskünlükler ne zaman onları çok uzun zaman ayrı tutmaya yetmez.
23 Kasım 1920 yılında doğmuştur Paul Celan. Yahudi asıllı Rumen şairdir. Romanya’da doğmuştur ama Iı. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Alman şiirinin önde gelen isimlerinden biridir. 1937 ve 1938 yıllarında ilk şiirlerini yazmıştır. 1938 yılında tıp eğitimine başlamıştır ve II. Dünya savaşının başlaması ile Romanya’ya dönmüştür.
Savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştur. 1944 yılında İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş ve ilk şiirini yayımlamıştır. Çevirmenlik ve düzeltmenlik yapmıştır. 1948 yılında Paris’e yerleşmiştir.
Mektuplaşmaları Paris –Viyana-Zürih-Roma arasında zaman zaman değişen mekanlarda da devam eder. Mektuplaşma dışında ara sıra telefon görüşmeleri olur. Ancak ikili arasında sürekli yaşanan yanlış anlaşılmalar, incinmeler söze dökülür mektuplarda, bu sitemler kısa süreli ayrılıklara da neden olur. İngeborg’un mektubunda her şeyi bitirdiğine dair sözcükler vardır:
‘’Olanlardan sonra devam edemeyeceğimize inanıyorum, bunu söylemek bana çok güç geliyor.’’
Yaşamın içinde yaşadıkları olaylara yükledikleri anlamların yarattığı farklı yorumlamalar, yanlış anlamalar mektuplarda gerilimi artırır. Paul bu gerilimi yansıtır bir mektubunda:
‘’Sana yazıyorum İngeborg,
İki yıl önce Paris’te takside sen ayrılmadan önce seni son kez gördüğümde ne söylediğimi hatırlıyor musun? Ben hatırlıyorum İngeborg! Kendini serüvenleştirme İngeborg. Böyle demiştim sana. Sen serüvenleştirdin kendini-bunu bilmemen bile bunun kanıtı. Sana yazıyorum İngeborg!’’
Avusturyalı şair, yazar olan ingeborg da evlidir. Eşi Max Frisch de bir yazardır. Max, karısı İngeborg’un Paul Celan’la yazıştığını bilir. Max de edebiyat ve şiir üzerine fikirlerini Paul Celan’la mektup yoluyla paylaşır. ‘’Kalp Zamanı’’ şiir, edebiyat, dostluk ve aşk döngüsünün hikayesidir, Bu hikayede duyguların, düşüncelerin, edebiyata dair izlenimlerin, acıların tanığı insanların birbirlerine yaklaşımlarının ,acılarının hikayesidir başkahramanlarının Paul ve Bachmann olduğu.
İngeborg Paul’la olan içinde bulunduğu durumu sürekli sorgular, onu anlamaya çalışır. Bir mektubunda ona şöyle der:
‘’Ben her zaman olduğum yerdeyim…Sadece sık sık umutsuzluğa kapılıyorum.’’
‘’Dünyada kötülüğün nasıl silinebileceğini bilmiyorum, buna katlanmanın gerekip gerekmediğini de bilmiyorum. Ama sen varsın, etkilisin, şiirler kendi başlarına etkililer ve seni de koruyorlar: yanıt bu ve bu dünyada bir karşılık.
Paul da bazen aynı karmaşanın içinde hisseder kendini,duygularını mektubunda yansıtır:
‘’Belki de yanılıyorum, belki de birbirimizden tam da buluşmayı arzuladığımızı noktada kaçıyoruz, belki suç ikimizde. Bazen kendi kendime benim suskunluğumun belki de seninkinden daha anlaşılır olduğunu söylüyorum; çünkü üzerime yüklediği karanlık daha eski.
Ne kadar yakınımdasın ya da uzağımdasın İngeborg?’’
Paul bir başka mektubunda da yaşadıkları durumlara dair sıkıntısını ifade ederken Bachmann’a serzenişlerde bulunur:
‘’Eskiden kalplerimizi bunca önemsiz şeyle ölümüne kışkırtmışız İngeborg!
Kimi dinledik biz, söyle kimi?’’
İngeborg’un ara sıra başkalarının etkisinde kalarak ona yaklaşımından rahatsız olduğunu açıkça belirtir bir başka mektubunda:
‘’Ve lütfen bana yanıt verene kadar ya da vermeyene kadar başkalarına akıl sorma-Kendine sor.’’der.
Bachmann,çoğu zaman içinde düştüğü umutsuzluklarda çıkış yolu arayarak Paul’a yanıt verir:
‘’Eleştirdiğin belirsizliklerin benim boşluğa konuşmamın bir sonucu olduğunu unutma. Seninle ben birbirimizi bir daha bırakmamalıyız, bu beni mahveder.’’
Ve Paul asla vazgeçmeyecektir bir şiirinde yaşama sebebim dediği İngeborg’dan. Bunun hep bilincindedir.Bunu kanıtlarcasına şöyle der İngeborg’a:
‘’Biliyorsun, sana rastladığımda benim için hem tensel hem ruhsal olandın. Bu ikisi birbirinden asla ayrılmaz İngeborg. Sen, benim sözlerimi haklı çıkaran şey olduğun ve öyle de kalacağın için de benim yaşama sebebimsin….Hayat bize kolaylık göstermiyor İngeborg, bunu beklemek var olmak için bize hiç uygun düşmeyen bir tarz. Var olmak, evet, bu elimizden gelir ,bunu yapabiliriz. Var olmak- birbirimiz için. Birkaç sözcük de olsa, kısacık, ayda bir mektup: Kalplerimiz yaşamanın bir yolunu bulabilecektir.’’
İngeborg, mektupların çoğunda Paul’u sözcükler yoluyla anlamaya çalışır. Bu anlama gayretini ve aşkını şöyle ifade eder:
‘’Benim için sen Hindistanlısın ya da daha uzak karanlık, kahverengi bir ülkeden, benim için çölsün, denizsin, sır olan her şeysin. Hala bir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum,der.
Paul Celan evli ve bir çocuk sahibidir. Eşi Gisele Celan eşinin İngeborg’la yakınlığını ve mektuplaştıklarını bilir.
İlişkilerini etraflarındaki en yakın kişilere kabul ettirmişlerdir Paul ve ingeborg. Zaman içerisinde Gisele ile İngeborg da mektuplaşır.
Bir mektubunda Gisele, Paul’un ölüm haberini yazar İngeborg’a:
‘’Tam on beş gün onu her yerde aradım, onu canlı olarak bulabileceğime dair umudum yoktu, Polis onu Mayıs’ın birinde bulmuş, bense 4 mayısa kadar öğrenemedim bunu. Paul kendini Seine Nehrine atmış. En kimliksiz ve en yalnız ölümü seçmiş. Başka ne diyebilirim İngeborg.’’
Özellikle Paul’un ölümünden sonra Gisele ve İngeborg dostça mektuplaşmaya devam eder. Bazı mektuplar bazı pişmanlıkların izlerine rastlarız.Gisele Bachmann’a bir mektubunda şöyle der:
‘’Bu akşam ilk defa okudum şiirlerinizi, uzun uzun. Beni sarstılar. Onlar sayesinde pek çok şeyi anladım. Paul size döndüğünde gösterdiğim tepkiden utanıyorum şimdi.’’
Bachmann, Paul öldükten sonra çalışmalarına devam eder, üç yıl dayanır Paul’un yokluğuna, yalnızlığını ve umutsuzluğunu şiirlerinde anlatır adeta:
‘’Artık hiçbir şey gelmeyecek
İlkyaz olmayacak artık
Binlerce yıllık takvimler herkese bildirir bunu
…
Artık hiçbir şey gelmeyecek
Ağlamamalısın, der işte bir ezgi
Başka hiçbir şey demez kimse.’’
Bachmann, ’’Yanmış elimle ateşin doğası üzerine yazıyorum’’ demişti bir röportajında ve son anında yalnızlığı ve ateşi seçmişti. Kimliksizliği ve yalnızlığı seçen Paul gibi.
Oysa, beni Seinne nehrine götür demişti Paul’a:
‘’Beni Seine Nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına.’’
www.youtube.com/watch?v=eNQhLsvk30Y
YORUMLAR
19. ve 20. Yüzyıllarda bu tanınmış edebiyatçıların mektuplaşmaları çok önemli ve edebi değeri de olan dokümanlardır. Belki hayatlarında belki de öldükten sonra bunların bir çoğu yayınlanmıştır. Bizim Türk Edebiyatında da Nazım Hikmetin, Aziz Nesin'in ve şu an da aklımıza gelmeyen bir çok edebiyatçının mektuplaşmaları kitaplaşmış ve okurların beğenisine sunulmuştur. Yaşadığımız 21. Yüzyılda ise iletişim araçları neredeyse mektup edebi türünü yok etmiş gibidir... Tanımadığımız, es geçtiğimiz ne kadar çok sağlam kayda değer şair ve yazar var. Okuyunca insana bir şeyler katan böyle yazıları seviyorum gerçekten. Kutlarım içtenlikle...
Bachmann 'ı hüzünlü şair kimliğiyle tanıdım daha önce.
Fakat böyle bir hikayeleri olduğunu bilmiyordum.
Merak ettiğim bu mektuplaşmalar kitaplaşmış mı acaba?
Araştıracağım.
Aydınlatıcı bir yazıydı.
Şiir adına da şairler için de.
Alışkın olduğumuz bir döngü bu.
Bizde de var öyle mektuplaşarak aralarında derin bağlar kuran şairler.
Ne güzel yazdınız.
Ellerinize sağlık.
hena
Teşekkür ederim yorum için.Sevgiler...