Noumena
Karıncaya sormuşlar hayvanları bize anlatır mısın ? Karınca demiş ki hayvanlar ikiye ayrılır. Birinci grup aslan, kaplan, yılan gibi iyi huylu ve şefkatli olan hayvanlar, ikinci grup ise tavuk, kaz ve ördek gibi zalim ve kötü huylu olan yırtıcı hayvanlar. Halbuki insanoğlu için birinci gruptaki hayvanlar daha zalim ve yırtıcı olarak düşünülür. Ancak karıncanın baktığı yerden bakınca da gayet doğru ve haklı tespitler diyebiliriz çünkü kendisini av olarak gören ikinci grup hayvanların onun için zalim olmasından daha doğal bir şey olamaz. Demek ki herkes dünyayı ve olayları olduğu gibi değil, kendi gördüğü gibi yorumluyor.
Bu örneği biraz genelleştirirsek şunu anlıyoruz ki; kendi gerçekleriniz, içinde bulunduğunuz ahval ve baktığınız bakış açısı (bağlam); doğruları yanlış, yanlışları doğru yapabiliyor. Bunu düşünce ve inanç sistemimize uyarlarsak, herkes kendi inandığı doğruların, düşüncelerin ve hatta davanın dünyanın tüm öteki düşünce ve davalarından üstün olduğunu düşünür. Belki bir yere kadar bunda haklılık payı vardır. Zira insan doğruluğuna inanmadığı şeyi niye savunsun ki. Ancak burada çok dikkat etmemiz gereken bir nokta var. Bu anlamda Immanuel Kant’ın bence güzel bir yaklaşımı var. Örneğin gözümüzde pembe çerçeveli bir gözlük olsun. Bu gözlüğe zihin filtresi diyelim. Siz bu gözlükten dünyaya baktığınız zaman, size her şey pembe tonlarda görülür ve zihin filtreniz gördüğünüz şeyleri size pembe olarak algılatır. Halbuki dünyada gerçekte pembe dışında hiçbir şey pembe değil ama siz ısrarla her şeyin pembe olduğunu söylersiniz. Bu durumda kendinizce haklı olabilirsiniz ama gerçekte dış dünyada çoğu şey sizin dediğiniz gibi pembe değil. Gördüklerinizi size pembe olduğuna inandıran unsur taktığınız gözlüğünüzün rengi (zihin filtreniz). Siz uzunca süre bu filtreye bağlı kaldıktan sonra gözünüzdeki gözlüğü çıkardığınızda (bakış açınızı değiştirdiğinizde) belki bir süre daha pembe mi değil mi diye gel-gitler yaşarsınız ancak, gözleriniz biraz daha gelişip dış dünyaya adapte olunca (bakış açınız, bilgi seviyeniz, anlama kabiliyetiniz değişince) anlarsınız ki aslında sizin gördüğünüz renkler birer yanılsamadan ibaretmiş ve hiç de öyle her şey toz pembe görünmüyormuş. Hegel bu bakış açısına her ne kadar muhalefet edip, karşı çıksa da Kant bu durumu "noumena" olarak özetliyor ve aslında gerçekliğin tek bir bakış açısı ile kazanılmayacağını belirtiyor (Apriori). Bu durumu Nietzche de "doğrular ve yanlışlar yoktur sadece yorumlar vardır" sözüyle kısmen destekliyor. Çünkü bu dünyada yalnızca biz yaşamıyoruz. Her insanın bir yetişme tarzı, kültür seviyesi, algı düzeyi, bilgi seviyesi var ve bunlar birbirinden farklı olabilir. Dolayısıyla herkes olaylara farklı zaviyeden yaklaşabilir. Öyleyse sadece bizim dediklerimizin, düşündüklerimizin doğru olma imkanı asla olamaz. Bugün gerçek ve mutlak hakikat dediğimiz şeyler belli bir zaman sonra gözlüğümüz ve zihin filtrelerimiz değişince zamanla muğlak hale dönüşebilirler.
Öyleyse gerek bu coğrafyada bitmek bilmeyen mezhep savaşları alanlarında, gerekse de siyasi sahadaki parti, sağ-sol gibi subjektif gerçekliğin olduğu alanlarda insanlar artık didişmeyi ve çatışmayı bırakıp şu hayatı nasıl daha kaliteli yaşayabilirizi sorgulamaları gerekiyor. Hiç kimse, kendisi gibi düşünmüyor, yaşamıyor diye bir başkasını hakir görüp, tahakkümü altına almaya veya ona kendi doğrularını dikte ederek onu yok etmeye çalışmamalı. Bertrand Russell’ın " Otoriteyle kazanılan tartışmalar hakiki değildir ve aldatıcıdır" şeklinde güzel bir yaklaşımı var çünkü baskı ile kazanılmış gibi görünen şeyler ilerleyen zamanlarda bumerang gibi otorite sahiplerini vurur. Şahsen ben kırk küsur yıllık hayatıma dönüp bakınca bu zamana kadar gerek okuyup, çalıştığım gerekse de tecrübe ile öğrendiğim ve bu mutlak doğrudur dediğim bazı şeylerin zamanla nasıl değiştiğini görünce anlıyorum ki hiç bir fikir için kavga etmeye değmez. Bakın mücadele etmek demiyorum. İnsan bu hayatta doğru bildiği şeyler için mücadele edebilir ama hiçbiri için kavgaya, ölmeye ve öldürmeye değmez diyebilirim. Önemli olan şu hayatı elinden, dilinden ve belinden emin bir insan olarak tertemiz yaşayıp tamamlamaktır. Gerisi hep laf-ü güzaf ve israf-ı kelamdır.
YORUMLAR
Herkes kendi mahallesini korumanın derdinde. Oysa hayat sadece kendi mahallenin etrafında dönmüyor. Herkes yumruğunu biraz gevşetse hatta gevşetmeden fazlasını yapıp karşı tarafa bir adım atıp merhaba diyebilse hayat ne kadar güzel olacak.
Güzel paylaşımdı. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...