- 506 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KADIN OLMAK- 2
Bundan önceki yazımızda (Kadın Olmak- 1) tek tanrılı dönemden 3000 yıl önce yazılmış Gılgamış Destan’ından ve Antik Yunan tanrılarından söz etmiş, Bu dönemlerde ve tek tanrılı dinler döneminde de kadınların yok sayıldığını, var sayılan kadınlarınsa, Gılgamış Destanı’nda fahişe, Antik Yunanda kötülük yapmak için yaratıldığını anlatmıştık. Yani, Aristo (MÖ 368–348Yunan, filozof)’un ifadesiyle, kadınlar “hilkat garibesi” olarak görülmüşlerdir
Bu yazımızda ise İlk insan topluluklarda günümüze kadının konumunu irdeliyeceğiz
Antropologlar ilk insanların, günümüzden 20.000 ila 25.000 yıl önce Afrika’da ortaya çıktığını, oradan da dünyaya yayıldıklarını, gittikleri yerlerde iklim koşullarına uyum sağladıklarını, öyle ki Afrika’da siyah olan insanın, iklim koşulları sebebiyle renk değiştirdiklerini savlamaktadırlar.
Bu sav, aksi ispatlanmadığı sürece doğrudur diyerek, asıl konumuza dönelim.
İnsanların ilk yaşamsal eyleminin, avcılık ve toplayıcılık olduğu, uzun bir süreçten sonra hayvanları evcilleştirmeyi, en ilkel koşullarda da olsa toprağı işleyerek, tarıma yöneldikleri bilinmektedir.
Bu uzun ve çetin yaşam koşullarında, insanlar arasında işbölümü, topluluğu koruma, yaşatma amaçlıdır. Annenin akılıyla, sevgisiyle aileyi kucaklayan, koruyan, yapan, yaratan kimliği ile ailede söz sahibi olduğu bu döneme, Anaerkil dönem diyoruz.
Ailenin genişleyerek kılan, kabile haline geldiği komün yaşamda kadınların, ortaklaşa belirledikleri kişilerin kabileyi yönettiği. (Bu bazen erkek de olabiliyordu) Yönetenlerin, kadınların belirlediği kurallara uyarak yönettikleri ve kendisini seçen ya da görevlendiren kadınlara karşı sorumlu oldukları, esas olarak, topluluğu temsil ve topluluk düzeninin yürümesinde kadınların etkin olduğu, Eveyln Reed, Robert Birffoult, Frederick Engels gibi düşünür ve araştırmacıların da ortaklaştığı düşüncelerdir.
İşte, insanlık tarihinin bu en uzun ve en çetin yaşam koşullarında, kadınların yaratıcılığı ve yol göstericiliği, erkeklerin de buna uyduğu ilkel komünal (Toplumsal mülkiyetin ya da mülkiyetin toluma ait olduğu), yaşam tarzının sürdürüldüğü bilinmektedir.
Bu yabanıl, mütevazı hayattan kopuşun ve Anaerkil aile yapısının, dolayısıyla ilkel komünal düzenin, Ataerkil (Erkek egemen) aile yapısına dönüştüğünün tarihi bilinmemektedir. Ama büyük olasılıkla Rousseau’nun (Eşitsizliğin kökeni), ifade ettiği gibi:
“Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip "bu benimdir" diyen ve ona inanacak denli başkalarını bulan ilk insan, uygar(!) toplumun gerçek kurucusu oldu.
Kazıkları sökerek ya da hendeği doldurarak başkalarına, "Bu düzenbazı dinlemeye son verin, meyvaların herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız bittiniz demektir" diye bağıracak biri, insan soyunu hangi suçlardan, savaşlardan, cinayetlerden, sefilliklerden ve dehşetlerden kurtarardı” Jean Jacques Rousseau (1712- 1778 Fransız filozof, yazar.) diyerek, dönüşümün, böyle başladığını varsaymış, ikinci paragrafta ise bu dönüşümün o zaman diliminden günümüze yaşadığımız, olumsuz sonuçlarına vurgu yapmıştır.
Toplumsal mülkiyetin kişisel mülkiyete geçmesiyle, Erkekler, kadının tutunduğu bütün dalları kırmıştır. Örneğin kadın, çocukların anasıdır ama çocuk soy olarak babanındır. Evde, tarlada, yazıda- yabanda temizlikten, yemeğe her işi yapar ama saltanat ve egemenlik erkeğindir. Bu durum, kadınlar için ilk kırılmadır. Ve bu kırılan yerden bin yıllardır kan akmaktadır.
Dün, Ortaçağ boyunca cadı avına çıkanlar ve engizisyon mahkemelerinin uyduruk kararlarıyla, kadınları diri diri yakanlar, bu günün sözde medeni milletleridir.
Dün erkeği çamurdan yaratan ve kadını da onun kaburga kemiğinden yaratıldığına inanan Musevi, İsevi, Müslüman ve tüm inanç sahipleri.
(Bakara- 223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın………)
Sizler: kadını, kendi tarlanız sayıp ektiniz, biçtiniz, üzerlerinde harman dövdünüz. Bir yetmedi dört aldınız, beş aldınız. O da yetmedi cariye idi, köle idi, harem kurdunuz. Bunları yaparken de Allah’ın güzel adını kullandınız ve ayetlerini sizin çıkarınıza yorumlayıp, dayattınız. Karşı çıkanları da yok ettiniz.
”Erkek egemen olmuş, ata, ite kadına
Kadınlar varamamış bu hayatın tadına
Ne zaman ki erkeğe egemenlik hak olmuş
O günlerden bu güne kadınlar tutsak olmuş.”
”Cennet anaların ayağının altındadır.” (Hadis)
Ne güzel, ne doğru bir söz ama ne yazık ki, babaların tarlasıdır.
Bana göre “ Anneler, yeryüzünde Tanrının elleridir.” Ve bütün kadınlar anne adayıdır. Aşağıdaki dizeler kadınlar içindir.
“Cennet senin bastığın yerdir
Dünya’yı cennet kılan sensin
Hoyrat ellerimde ölen sensin
Cennetinde gülen benim”
Kadınlar, mülk sahibi erkeklerin cehennemine hoş geldiniz!
Kadınlar için ikinci kırılma, sanayi devrimiyle olmuştur.
Sanayi devrimiyle kadınlar, fabrikalarda ucuz iş gücü olarak da kullanılmaya başlanmıştır.
Emekçi kadın işten evine geldiğinde, evin işleri için koştururken, bir taraftan da kendi efendisi erkeği, memnun etmeye çalışır. Sabahları evinde herkesten er kalkıp, kahvaltıyı hazırlayıp, çocuklarını da doyurduktan sonra, işine koşar.
Evden işe, işten eve koşturan, işçi kadın, hem evde iş yoğunluğuyla baş etmek, hem de iş yerinde, önünden akıp giden bandın hızına yetişmeye çalışmak zorundadır.
Evinde, iş yoğunluğunun altında ezilirken, erkeğin baskısını da ensesinde hissetmektedir. İş yerinde ise, patronun ve ya patron vekilinin, ağır baskısı altında ezilmektedir.
Kadınlar, Kapitalizmin cehennemine hoş geldiniz.
Bu yazımızda anaerkil toplum yapısını ve toplumsal mülkiyete dayalı (komünal) yaşam tarzını anlatırken, kadınların durumunu, özel mülkiyetin doğuşuyla, kadıların da erkeğin mülkü sayıldığını, çağlar boyunca sosyal yaşamdan soyutlandığını, aşağılandığını, şiddet gördüğünü, şiddetin ve katliamın devam ettiğini anlatmaya çalıştık.
Yazımı şöyle sonlandırmak istiyorum.
Bir devlet, ne kadar gelişmiş olursa olsun, Kadın- erkek eşitliğini sağlayamamışsa, bana göre ilkeldir.
“Kadınların aşağılandığı toplumlarda erkeklerin yücelmesi beklenemez”
---------------------------------------------- ------------------- Tahir Eker 4.5.2020
YORUMLAR
çareleri belki; bu tarihsel sürüncemeden kurtulmaları için teknolojinin başına geçmeleri gerekiyor.
insanımızın tüm bunları düşünecek kadar vakti yoktu da diyebiliriz, lakin bu çağ; böyle devam ederse, kadınların egemen olduğu bir çağa dönüşecek.
kaleminize sağlık hocam.
esen kalın.
yolcu9901
Olmasını istediğin her ne ise…
Olması için: bilgi ve birikimini, aklını, yüreğini, emeğini harmanlamalısın.
Mucize, bu harmanın hasadıdır. Ve en büyük mucize insanın kendisini aşmasıdır. Kendini aşan insan her engeli aşar. Esen kalın.