Kalbimizi Anlamak
Kalp çok önemli…Bir enerjisi ve açlığı var. Bizim bilmediğimiz, aslında hiç bir zaman düşünmediğimiz, gözle görülmeyen bir gidiş geliş. Neden gidiş geliş… Hani der ki dünyaya gelen gidiyor… Bağlanma dünyaya diyor … Gelen nasıl niyetle geliyorsa o niyetle gidiyor. Nefes almak vermekte öyle… Alan veriyor. Eğer aldığını aynı ölçüde vermezsen, işte o zaman yandın. Kalp rtimin bozuluyor. Kalp ile birlikte hislerin, heyecanların ve aşkların bozuluyor. Yani ne aldıysan vermemekle, vermediğin bedel, hazsız bir bedele dönüşüyor. Al ver- Tük-tak… Lak lak… Vak vak… Denge çok önemli…. İnsanlar aslında nasıl nefes alınır ve nasıl verilir de bilmiyor. Aldığını vermemekle neler neler başına geliyor. Eğer aldığını verirsen kalp boş oluyor. İçine hiç bir şey girmiyor. Yokluğu öğreniyor. Fena fillah ve ötesinde Rabbine olan aşkı ile meşgul oluyor. Alıp verdiği dengeye bu aşkla şükrediyor.
Kalp, sevginin ocağı… O ocak hep yanmalı… Sımsıcak olmalı. Eğer buzda kalırsa, ya da aşırı yanarsa, yani aşırıya kaçarsa, çalışmıyor. İnsan doğduğundan ölene kadar, hep korkuyla, aşağılanmayla, hep acziliğiyle ve kusurlarıyla meşgul oluyor. İşin kötüsü bunu görmek yerine hep başkalarında var diye diretiyor. Bunları çözebilmesi için yemek yer gibi, midesinde yediklerini hissetmesi gibi, kalbinde de alıp verdikçe bu tik takı anlaması gerekiyor. İnsan hep başkalarını seviyor ama hiç kalbini sevmiyor bu yüzden. Hiç kimse kalbine varmayı ve onun ne ihtiyacı olduğunun farkında değil. Üstelik bu kalp, kan pıhtısı dediğimiz dünyalık da değil. Sonsuz hayatın tek kapısı. O kapıyı bulabilmek için insanlar, tasavvuf ilmine bağlanıyor, sabırla kirlenmiş dünyayı yok ederek, kataraktından kurtularak, tertemiz bir görüntüye ve sese kavuşuyor. Aldığı nefes yayla havası, öylesi doğal hale geliyor. Kulaklığa gelen ses, eğer borusunu tıkamaya başlamışsa aldığı sesin debisi düşüyor ya işte bun gibi aldığı havanın kirliliği artıkça kalbin kapısının önünde dinamit patlıyor ve o kapı kapanıyor… İşte bütün marifet o kapının önünde kini temizlemek için tasavvuf ilmine sarılabilmek…Yokluğu keşfetmek işin sırrı!
Tasavvuf ne kazandırır ki… Eline para geçmez, gözünü doyurmaz diyenler olabilir. Düşünün Leyla’ya aşık olan Mecnunun azıcık aşk ile çölleri kabul edişi ve dünyayı terk edişi…O aşk içinde mutludur Mecnun… O çöllerde öylesi bu aşk ile meşgul olur ki, artık dünya giysisi, bedeni varlığını yitirir hale gelmiştir. O bedenden çıkmış, kalbin kapısını açmıştır. Onun bu görüntüsü size deli tanımı yaptırabilir. Ancak kalp, Mecnun’un yaptığı gibi dünyadan arındırılmışsa, Leya’da ölmüştür çoktan. O kalp artık ilahi aşkın peykinde tavaf yapmaktadır. Etrafında perde, manyetik alan o aşkın bir parçası olmuştur. Şimdi düşünün hiç paraya ihtiyacınız yok, aşkın verdiği heyecanın haddi hesabı yok, mutlusunuz… Bu aradığınız mutluluk değil mi? Simurgun aştığı laf dağının sonsuz hediyesi değil mi? Kaygının, korkunun, dertlere düşmemenin bittiği, aşkın parçasında yok olmak… Sonsuz mutluluk ile akmak.
Kalp, aşksız yaşayamaz… Ancak eğer aşk ölür ve tekrar başkası dirilirse ve bu tik tak ile durmadan artarsa, artık aşktan bir şey anlamaz onu öldürür, hani derler ya kalpsiz misin sen ya… Kalbi vardır ama o kalp ölmüştür artık. Maddenin esiridir, bağımlılığın tiryakisi, alışkanlığının efendisi olmuştur. Tik tak değil tak-tak diye atar. Kalbin hazımsızlığıdır artık bu. Geri dönüşümü olmayan, iflah edilmez, insan gibi görünen ama bakanı korkutur hale gelmiş görüntüye bürünür. Düşünün kaç tane aşkınız var kalbiniz de… Sayın sayısına şaşıracaksınız belki de… O kadar aşk, midenin bulanması gibidir, kalp krizi geçirmeye çoktan başlamıştır. Artık kalp ölünce insan da ölür işte…
Nasıl nefes alınır ve verilir öğrenin lütfen. Kalbinizi boşaltın gereksiz aşklardan… Kalbinizi sadece ilahi aşkla doldurun. İşte mutluluk budur, sonsuz… O kalbin nerede yaşadığı önemli değildir, yaşıyordur hemde sonsuz mutlulukla. Aradığı da cennet değildir, Rabbidir… Rabbine olan vuslatıdır. Sakın parası çok olanlar, yedi düvel diyarı bu kalbi parayla satın alırım demeyin, o kalp yalnızca temizlendiğinde, zalimlikten kurtulunduğunda, haksızlığa karşı gelindiğinde kazanılabilir yalnızca…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
ne güzel bir iç döküm.
varlığın da hicvi iken ve kalbin tutuşan feri hele ki hele ki o kalp gözü yok mu...
yazarak çok şeye vakıf oldum olmaktayım da ağabeyim ve ben yazdığımı her ifa ettiğimde dudak büküyor insanlar çünkü karşığında nasıl bir maddi kazanımım olup olmadığını soruyorlar ve ben manevi haz alıyorum ve yazıp da paylaştığımda dünyanın en mutlu insanıyım...dememe bile izin vermiyorlar oysaki...
aktif olarak çalışıp da hatırı sayılır bir kazancım olduğunda-sakın bunu bir kibir addetmeyin ki paraya asla önem vermedim bir ömür-etrafımda nasıl da pervane idi insanlar.
heyhat...
ne gam ne gam...
ben kendimi buldum Rabbime yakınım ve kocaman bir dünyam var ne zamanki yolum buraya düşse.
Allah çok çok büyük hep kapılar açtı bana sonra kapandı bir şekilde ve işte ben artık hiç'im dediğimde kendimi yazarken buldum ve hala da hiçliğimi savunuyorum çünkü daha alacak çok yolum var elbet Allah'ın izniyle.
Allah razı olsun ağabeyim çünkü dünyanın hala yaşanılır bir yer olduğuna vakıfım yolumun kesiştiği güzel insanlardan aldığım feyz her yeni öğrendiğim ve öğrenmem aşmam gereken de çok şey...
selam ve dua ile.
Tasavvuf ne kazandırır ki… Eline para geçmez, gözünü doyurmaz diyenler olabilir.
Bunu biliyorum artık
saf şiir
Ne yerlere ne göklere sığdım mü'min kulumun kalbine sığdım tekkede sende mekkede....