Korkuyu Anlayamamak...
O hep başka havalardaydı. Çobanda koyunu, koyunda çobanı arardı. Bir döngü olsa gerekti bu, herkes yaptığı aynı işi defalarca her gün yeniden yapıyordu köyde. Köpeklerden oldum olası korkardı. Oysa nice köpeğe ekmek vermiş, başlarını okşamış, onlar ile koşmuştu bir de. Niye dost olamıyorlardı, hem neden kendilerinin köpeği yoktu.
Çocukluğuna inelim diyordu psikoanalistler. O da kendi kendine uyguluyordu tüm öğrendiklerini. Çünkü kimsenin kimseye faydası olmayan bir devire doğru gün geçtikçe yaklaştığını hissediyordu. Acaba bir voltranım da benim olur mu diye hayal kurmuyor da değildi. Yine de her zaman kendi işini kendi yapardı.
Daha çocuktu, ilkokul sonda olmalıydı, evlerine gidiyordu bir gün , yeni biçildiği belli olan buğday tarlalarının ortasındaki patikaya dönüşmüş yerden yürüyordu, nereden çıktığı belli olmayan bir kaç köpek görmüştü, kimi küçük sayılan, kimi av köpeği, bir tanesi de büyük sayılırdı kızıl renkliydi, hiç biri de öyle çoban köpeği de değildi kurtboğanlardan değillerdi çok dinlerdi hikayeleri kulak kabartırdı büyüklerine, korkusunu belli etmemeliydi, hem o köpekler öyle saldırgana da benzemiyorlardı, sırtına okul çantası vardı gözleri bir sopa arasa da bulamadı ne olur olmazdı, onu izliyorlardı işte, geriye de dönemezdi ki nereye gidecekti hem, katılaşmış toprak aldı yerden, korkmuyorum sizden diye tekrarlıyordu içinden, küçük köpeğin biri üzerine doğru azıcık koşmaya başladığında hemen hızlanmış dönüp bir de yerden aldığı katı toprak parçasını fırlatıp koşmaya başlamıştı, içinden dese de kendine hayır koşma koşma, bir şey belli etme, korkmuyorsun, oysa çoktan havlamalar başlamıştı, koşarken arkasına bakınca iyice korkmuştu, daha da hızlansa da, terlese de, hırlamaları daha yakından duyuyordu artık, ağlıyor muydu acaba, paçası da yırtılmıştı işte.. yine de koşuyordu, erkekliği onda dokuzu diyor muydu acaba içinden, ağlamış mıydı, kalbi ağzına gelmişti, yere de düşmüş tekrar kalkmış, gözyaşlarıyla çantasıyla kendini korumaya çalışıyor gördüğü taşları da alıp fırlatıyor, vuruyordu köpeklere.. Köpekler uzaklaşsa da nerede hata yapmıştı, niye kaçmıştı, baştan taşlayaydı, kaçmayaydı ya..o kaçmasaydı onlar kaçacaklardı elbette...Çok kormuştu paçası yırtılınca bacağını ısıracaklarından emindi, ama olmamıştı işte, sağ salim evlerine varmıştı.
Ya sonra, dayısının köylerinde akşam ezanından sonra bir arkadaşlarında toplanıp kağıt oynayacaklardı, yoksa yatsıdan sonra mıydı, abim dediği dayı oğlu kendiden 4 yaş büyüktü, sen önden git ben teyzemlere bir uğrayıp geleceğim demişti, o da tin tin, sokak lambalarının altından gidiyordu, orta 2 de olsa gerekti biraz daha boy atmıştı ama sınıfındaki kızlar yine uzundu kendisinden, abisi daha çok uzayıvermişti neredeyse dayısının boyuna yetişmişti, oradan buradan düşünürken yine de korkuyordu karanlık yoldan, bildiği yol da olsa, çünkü o tarafta cemalların karabaşlı çoban köpeği vardı, kocaman bir şeydi, bir iki evin yanından geçmiş, iki ev arasından alt sokağa geçecekti ki, ödü bokuna karışmıştı işte. nasıl bir hırlamaydı o, nasıl bir havlamaydı 2-3 sefer ard arda, nereden çıkmıştı, korktuğu başına gelmiş sinsi köpek birden karşısına çıkmıştı karanlıkta, sokak lambası da vurmuyordu o ara yola, arada derede kapkaranlık bir yerde, taş duvarların arasından eline geçirdiği sopa mıydı, ince dal parçası mı, duyduğu tüm küfürleri etmişti köpeğe, kör gibi karanlığı tekmelemiş, bir şeyler atmıştı, köpek kaybolmuştu, hızlı adımlarla lambanın ışığının vurduğu sokağa çıktı, kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki, sağa baktı sola baktı köpeğin kuyruğunu görmüştü köşe başından yukarı doğru kaybolmuştu hınzır, arkasından gelir miydi ki tekrar düşünüyordu, diğer evin önündeki odunların yanından sağlam bir sopa buldu aldı, dönüşte bırakırdı, bir nefes aldı, nefesini yavaşlatmaya çalıştı, o şekilde de gidemezdi ki, dalga geçerlerdi, köpekten mi korktun diye..arkadaşlarının evine de bir şey kalmamıştı hem, yine de ışıkların ermediği bir karanlık vardı ve köpek yukardan inebilirdi bir ev sonraki aradan karşısına çıkabilirdi, hızlansa iyi olurdu, sopayı kavradı, abisi geliyor mu diye baktı geleceğini düşündüğü tarafa, ama kimseler yoktu, bir an önce gidip evin kapısında dinlenmeliydi, kendine geldiğinde çalardı kapıyı.. Bir şey olmamış gibi girerdi eve, oysa hala korkuyordu, o köpekten çoğu kişi de korkuyordu, arkadaşları o köpeğin huyunu anlatırlardı ama kulak vermezdi ki karşıma çıkmaz diye düşünürdü, o köpeği kaç defa sahibine şikayet etmişlerdi köylüler..
Aradan geçen yıllar içinde neler değişmişti ki, o yine aynı çocuktu, çobanlar, koyunlar, köpekler, doğa , … her gün aynı döngüde devam eden rutinler..Neydi içinde pır pır eden, neydi bu dünya. Ne değiştirebilirdi şehirde betonda asfaltta?
Kuşlar çocukluğunun kuşları değildi sadece.. Kuşlar başka şakıyordu artık, hem onları köpekler de yakalayamazdı, uçuverirdiler, onları anlayabilmeyi onlar gibi uçabilmeyi ne çok isterdi bir bilselerdi, onlardan kanat alır, onlara da gönlünü verirdi..
YORUMLAR
Yazını okuyalı epey oldu. En çok, neden bu başlığı seçtiğini merak ettim. Ama çok hoşuma gitti.
Yinsani
korku mu? bilmem, içimde gitgide büyüyen bir şey...ondandır.
kimi kırmaktan korkuyorum büyüklerimi, kimi de kendimden korkuyorum, kimi de .. korkusu olmayanın aklı yoktur derler ama:)) benim korkularım köpekleri hissetmekten belkide...bilemiyorum karanlığın içinden kırmızı gözlü şeytanlar çıkar mı??
teşekkürler ..