- 473 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
"48 Saat" Üzerine
“48 SAAT” Üzerine
Andreas Gruber,1968 yılında Viyana’da Dünyaya gelmiş bir roman yazarıdır. Viyana Ekonomi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra yazarlık hayatına atılmış. 1996 yılında “Space View” isimli dergide yazmaya başlamış. 1999 yılında “Donau Festivali Öykü Yarışması”nı kazanmış. Alman “Fantastik Kitap Ödülü”nü üç kez kazanan yazar, “Leo Perutz Ödülü”ne de aday gösterilmiş.
“48 Saat” romanı dışında 10 kitabı daha bulunan yazar, Avusturya’nın Grillenberger şehrinde yaşıyor.
Andreas Gruber’in 2016 yılında Pegasus Yayınları arasında yayınlanan “48 Saat” isimli Psikolojik Gerilim türündeki romanını okudum. 408 sayfalık bir kitap. Son iki sayfası teşekkür kısmına ayrılmış.
Polisiye, gerilim türü romanları sevenler için rahatlıkla tavsiye edebileceğim güzel bir roman diyebilirim. Yazarın akıcı bir dili ve etkileyici bir üslubu var.
Kitabı elinize alır almaz, kapağından etkileniyorsunuz. Çok başarılı bir kapak tasarımı ile kitap adeta “Beni, mutlaka okumalısınız” diyor okuyucuya.
Kapakta bir makas resmi var. Makas, az bir aralıkla açık duruyor. Tabii üzeri kan ile dolu. Kan, etrafa da yayılmış, damla damla dökülmüş. Bu kan, vahşeti, cinayeti ve ölümü temsil ediyor zaten. Kitabı ilk gören bir kişi, yazarını hiç tanımasa dahi bunun bir gerilim, bir polisiye romanı olduğunu hemen tahmin ediyor.
Yazar, kitabın önsözünde müdürü ile bir gün yemeğe çıktığını ve onun kendisine: “Kurbanlarının parmaklarını kesen, bu parmakları bir yere saklayan, sonra da başka birini bunları aramaya zorlayan bir psikopatı yazsana.” demesi üzerine bu romanı yazmaya karar verdiğini ve bu nedenle de bir yıl kadar üzerinde çalışıp araştırma yaptığını ve ondan sonra yazmaya başladığını belirtiyor.
Romanda, hasta bir katilin kurbanlarını kaçırdıktan sonra onunla yakından ilgisi olan bir kişiye telefon açarak "Bu kadını neden kaçırdığımı kırk sekiz saat içerisinde bulabilirsen kadın yaşar. Eğer bulamazsan, ölür." şeklinde haber vermesiyle başlayan cinayetlere yer verilir. Tabii, polise haber verildiği anda kadının anında öldürüleceği ve bunun sorumlusunun da o kişinin olacağını belirtir. İnandırıcı olması için de o kişiye kurbanı ile ilgili bir hediye gönderir. Bu, ya onun kesilmiş bir parmağıdır; ya da onunla ilgili olan bir nesnedir.
Katilin taktikleri genelde küçük farklılıklar olmakla birlikte hep aynıdır. Kurbanlarının önce parmaklarını tek tek keser. Onları açlıktan öldürür, mürekkepte boğar; ya da betona gömer. Ortak yön ise verilen 48 saatlik süredir. Bu süre içinde bilmecenin çözülmesi gerekir. Kadın neden kaçırılmıştır ve neden öldürülecektir? Bunun bilinmesi lazımdır.
Katil, telefonda sesini bir cihazla değiştirmektedir. Bu nedenle kim olduğu bilinmez. Bu yöntem ile seri cinayetler işler.
Son kurbanı da Münih Polis Teşkilatında komiser olan Sabine Nemez adında bir komiser kadının annesidir.
Sabine Nemez’in annesi emekli bir öğretmendir. Babası ile yıllar önce anlaşmazlıkları nedeniyle boşanmışlar ve ayrı yaşamaktadırlar.
Katil, kurbanını kaçırmış ve eski eşini arayarak soruyu ona da sormuştur. 48 Saat içinde soruya doğru cevap veremezse kadını öldüreceğini söylemiştir. Adam, korkudan polise gidememiş ama soruyu da bilememiştir. Kadın, mürekkeple boğularak öldürülmüştür.
Sabine Nemez, o gün annesini arayıp plates yapmaya gideceklerdi ama kendini yorgun hissettiği için mesaj atarak dinleneceğini söylemiştir. O gün de annesi kaçırılarak 48 saat sonra öldürülmüştür. Adam, bu olaydan sonra kızının yanına gelmiş ve olayı ona anlatmıştır.
Polis, kızın babasını da şüpheliler arasına alarak onu sorguya çekmiş ve tutuklamıştır. Sabine babasının suçsuz olduğuna inanmaktadır. Ama onu bu olaydan uzak tutarlar.
Olayla ilgili Hollanda kökenli, dalında uzman olan ve olayları açığa çıkarmada çok deneyimli olan Komiser Snijder görevlendirilir.
Komiser Snijder, detaylara fazla girmeyen, her şeyin özünü isteyen ve olayların sadece 3 cümlede özetlenmesini isteyen, kendini beğenmiş, başkalarına tepeden bakan bir memurdur. Bu nedenle pek sevilmez. Ama bu yönüyle de romanda en çok dikkati üzerine çeken kahraman olarak göz doldurur.
Roman kahramanı her ne kadar Sabine Nemez olarak kabul edilse de, Nemez, Snijder yanında daha silik kalmaktadır. Zeki bir bayan olmasına rağmen, okuyucu Snider’i sevmektedir. Snijder da kendini sevdirmek için her türlü pisliği yapar. Böyle biri nasıl sevilir ben de anlayamadım.
Roman, tempo bakımından oldukça yüksek bir dereceye sahip. İlk sayfasından son sayfasına kadar bu tempo, hiç düşmüyor. Okuyucu adeta kitabı elinden bırakamıyor. “Bir sonraki bölümde acaba ne olacak?” sorusu kitabın büyük bir keyifle okunmasına sebep oluyor.
Sabine, annesinin odasını araştırdığında bazı resimler buluyor. Bazı isimler görüyor. Bunları başlama noktası olarak kabul ediyor.
Katil, cinayetlerini aslında bir çocuk öykü kitabındaki olayların akışına göre işliyor. Sabine, öyküyü bildiği için cinayetlerin işleniş biçimi dikkatini çekiyor ve bununla ilişki kuruyor. Kitabı komiser Snijder’e veriyor. Önce bunu önemsemeyen Snijder, kitabı okuyunca, işlenen cinayetler arasındaki bağı görüyor. Ve artık ona göre hareket ediyor. Sabine’yi de yanına yardımcı alarak olayı araştırmaya başlıyorlar.
Tabi böyle bir romanda psikiyatri, doktor olmazsa olmaz. Olaylara bir şekilde bulaşan ve fakat ne olursa olsun çözmeye çalışan bir psikiyatr karşımıza çıkıyor. Üstelik bu psikiyatrın kocası katilin kurbanı ile de gizli aşk yaşıyor. Psikiyatr kadın, bunu, yaptığı araştırmalar sonunda öğreniyor ama ne olursa olsun öldürülmek üzere olan bir kadına yardım ediyor. Üstelik kendi hayatı tehlikeye girmesine rağmen.
Dr Rose Harmann, terapi merkezinde hasta kabul etmektedir. Kendisi de sahte bir isimle Helen Berger adlı başka bir psikiyatra baş vurmuştur. Aslında onun kocasıyla yasak aşk yaşamaktadır. Belki de bu nedenle Helen Berger’e sahte bir isimle hasta olarak baş vurmuştur. Onu yakından tanıyacaktır.
Dr Rose Harmann’a devlet, uyuşturucu ile yakalanan ve hapis cezası verilmek istenen bir suçlu gönderilir. Mahkeme, bu suçlunun tedavi görmesini ve bunun sonucunda karar verilmesini ister. Dr Rose Harmann, kendine has yöntemlerle hastanın bütün bilgilerini öğrenir. Aslında yaptığı yasak ve yanlış bir yöntemdir. Ama o, geçeği ortaya çıkarmak için bu yola baş vurmuştur artık. Geri dönüşü yoktur. Bunu fark eden hasta Carl Boni de intikam almak için Dr Harmanı’ı kaçırır. Ve diğer psikiyatrist olan Helen Berger’i arayarak “48 saat için de kimi ve neden kaçırdığını bulamazsa bu kadını öldüreceğini” söyler.
Carl Boni, romanda bizim seri katilden başkası değildir. Helen Berger bunu çözer. Ama Carl’ı nasıl yakalatacaktır? Bunu ortaya çıkarmak için de gizli araştırmalar yapar. Helen’in geçmişten gelen bir suçu da vardır. Kendisine göre iftiraya uğramıştır. Mahkeme ile iyi anlaşamadığı için kendisi pek hoş karşılanmaz. Bu nedenle de onlardan hep uzak kalmıştır.
Dr Helen Berger kendisine gelen kutuyu açtığında üç yıl önce karşılaştığı meslek hayatındaki ihaneti hatırlar. Yine böyle bir ihanete kurban gidebilirim düşüncesi ile meslekten atılabileceğini dahi aklına getirir. Ama işin diğer tarafında bir insanın hayatının kurtarılması vardır. Bu insan, kendi kocası ile yasak aşk yaşıyor olsa bile insan hayatı her şeyden önemlidir.
Berger, kutudaki ipucunu inceler ve katilin ve kurbanının hayatını araştırmaya başlar. Bu arada da romanda cinayetler seri bir şekilde işlenmeye devam etmektedir.
Cinayetler, kusursuz denilebilecek bir şekilde, vahşice işleniyor. Acımadan, gözünü kırpmadan ve hiç kimseye değer vermeden yapılıyor…
Aslında olay, katilin çocukluk yıllarında ailesinden gördüğü aşırı şiddet yüzünden gerçekleşiyor. Katil, çocukluğunda yaşadığı olayları unutamıyor ve o dönemlerde okuduğu hikâye kitabından etkilenerek bu kitaptaki olaylara göre hareket ediyor.
Olay Münih’te başlamasına rağmen diğer şehirlere de sirayet ediyor. Hatta Viyana’ya kadar uzanıyor. Öyle ki romanın ilerleyen bölümlerinde Komiser Snijder ile Sabine Viyana’ya kadar gidiyor.
Romanda en çok katilin kesinlikle acımasız biri olduğu, Snijder’in itici bir tip olduğu ve herkese yüksekten baktığı, emrivaki konuştuğu, Sabine’nin masum ve zeki bir kız olduğu ve insanlık yönünün çok kuvvetli olduğu dikkatleri çekiyor.
Snijder’in olaylar karşısındaki tahlilleri ve çözümlemeleri süper olarak veriliyor. Gerçekten de alanında bir numara diyebiliriz.
Kitapta yanlışlıklar da yok değil. Birçok yerde imla hataları bulunurken sayfa 231’de affedilemeyecek bir hata yapılmış. Kitabın 23. Bölümü olan bu sayfada Dr Helen konuşturulurken yanlışlıkla Sabine adı yazılmış. “Sabine yerinden fırlayıp çimenlere doğru koştu. Öndeki minibüsün camından, sürücünün telefonunu kulağına tuttuğunu gördü.” (Sayfa 231) Oysa buradaki kişi Helen olacaktı.
Roman, son sayfalarına kadar sürükleyici ve heyecan dolu olaylarla geçiyor. Mekanlar detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Son bölümde artık her şey su üstüne çıkıyor. Dr Helen Berger olayı çözüyor. Carl telefonla onu arayıp soruyu soruyor. Helen Berger anlatıyor. Ama kurala uymadığı gerekçesiyle katil bunu kabul etmiyor.
Snijder ve Sabine Viyana polisi ile işbirliği içinde kendilerine ateş eden ve kaçmaya çalışan bir suçluyu yakalıyor. Onu vurup hastaneye kaldırılmasını sağlıyorlar. Bu kişinin katil Carl Boni olduğundan çok eminler. Artık katil yakalanmıştır ve olay açığa çıkmıştır.
Dr Helen Berger, Rose Hammarman’ın evinde karşılaştığı Snijder ve Viyana Polis Teşkilatı komiserlerinden Kohler’e, kendisini birkaç dakika içinde katilin arayacağını söylüyor. Onlar da onun yakalandığını artık arayamayacağını belirtiyor. Fakat biraz sonra çalan telefon durumun öyle olmadığını ortaya koyuyor. Arayan katildir. O halde az önce katil diye yakaladıkları kişi kimdir?
Burada roman adeta baştan başlamaktadır. Ve polisler en başa dönecektir.
Öyle ki, profesyonel düzeyde soğukkanlı olan ve yaptığı işte mükemmel olan Carl Boni, oraya kadar gelip polislerin arabasını bozuyor ve Helen’in arabasının arka koltuğuna geçerek saklanıyor. Biraz sonra Helen’e verdiği adrese gelmesini istiyor. O da polislerle anlaşarak gidiyor. Ama Carl, önceden planladığı işi düşündüğü gibi yapıyor ve Dr Helen Berger’i kaçırıyor.
Son kurban Dr Helen Berger olmuştur. Tabii Berger’i verdiği adrese götürecek kadar aptal değildir. Onu başka bir adrese götürür. Ve bu adresi de kimse bilmemektedir.
Snijder, Sabine ve Kohler ne yapacaklardır? Son bölümde Dr Helen Berger’i nasıl kurtaracaklardır? Yoksa kurtaramayarak onun ölmesine çaresiz mi kalacaklardır?
Bu soruların cevabını da kitabı okuyarak bulacaksınız.
Adrenalin dolu bu kitabı elinizden bırakamayacaksınız diye düşünüyorum. İyi okumalar diliyorum…
YORUMLAR
Tam benim kalemim bir kitapmış, ille ki okurum bunu. Bayılırım böye sürükleyici ve sonraki sayfaya direkt beni götüren yazarları.
Yıllar önce bu romanı andıran bir film izlemiştim yıllar "Kemik toplayıcısı -The bone collecter" idi adı. Başrolde Danzel Washington oynuyordu. Belki izlemişsinizdir.
Kitaptaki hatalara gelince, bu çevirmenlerin ve dizgiyi yapanların hatası oluyor genellikle ama dikkatli bir okur olduğunuzda zaten fark etmiyor.
Selamlar