0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
342
Okunma
Hakan Yozcu
Karaca Köşe
AHBAP Gazetesi
KKTC
Çorum’da Kıbrıs Havası Esti
1987 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci iken, her yıl okul sonunda Bölümümüzce Türkoloji Gecesi düzenlenirdi. Bu gecede, Halk oyunları, türküler, şarkılar, skeçler ve tiyatro yer alırdı.
O sene de Bölüm Başkanımız Prof Dr Muhan Bali bize “Çocuklar bu sene de sizlerden bölümümüzü anlatacak, kültürümüzü yansıtacak bir tiyatro istiyorum. Hazırlığınızı şimdiden yapın.” demişti.
Kredi ve Yurtlar Kurumunun 4. Blokta kantinde bu konuyu konuşuyoruz. Osman Bölükbaşı Dara ağabeyimiz: “İçimizde tiyatrodan gelen Hakan var. Oyunu o hazırlasın” dedi. Ben: “Ağabey oyun öyle hazırlamak kolay mı? Araştırılacak, bize uygun oyun bulunacak, oyuncular belirlenecek, roller dağılıp çalışmalar başlayacak. Bu süreç en az 3 ay alır” dedim.
Osman Ağabey “Ooo Hakancığım vaktimiz öyle çok mu sanıyorsun. Oyun arama otur yaz. Oyna yönet. Sen bu işi başarırsın.” dedi. “Ağabey oyun yazmak öyle kolay mı sanıyorsun? Araştırılacak, konu bulunacak, bir çatı altına getirip kurmaca yapılacak. Hayli meşakkatli bir iş.” Osman Ağabey hiç oralı olmuyor, işi hep kolayından alıyordu: “Hakancığım biz edebiyatçıyız. Konu dediğin nedir ki? Sen gözlemi seven birisin. Etrafına sadece bir bak. Konu, hemen gözüne çarpar. Hem konudan çok ne var. Bak bu günlerde alana derleme için giden arkadaşlarımız var. Onları yaz.” dedi. “Bak, bu fikir oldukça aklıma yattı.” dedim.
Hemen o geceden çalışmalara başladım. Alana giden arkadaşları buldum. Elimde kâğıt kalem, anlatılanları not ettim. Oyunun çatısını kısa bir sürede kurmuştum kafamda. Yanlış anlaşılmalar üzerine kurulu bir komedi olacaktı. Kıbrıslı bir öğrencinin köylere çıkıp derleme yapması ve söylediklerinin yanlış anlaşılması üzerine gelişen olaylar bir komedi çerçevesinde ele alınacaktı.
Köyde neler olurdu? Erzurum köylerinin özellikleri nelerdi? Her şeyden önce kar kış bölgenin en can alan özelliği idi. Kışın ortasında tipiye tutulmak, yolların karla kapanması olağan şeylerdi. Köyde mutlaka bir kahvehane vardı. Haliyle köyün bir de delisi olmalıydı. Muhtarsız köy olmazdı. Köyde bir öğretmen, bir de imam bulunurdu. Burada görev yapan ebeler de oluyordu. Bu ebe muhtarın evde kalan kızının can arkadaşı olmalıydı. Bütün bunları toplayarak oyunu bir çatı altında topladım. Muhtarın kızı evde kalmış olmalıydı. Kendisini alıp götürecek atlı prensini bekliyordu. İşte o atlı prens de köye derleme için gelen Kıbrıslı öğrenci olacaktı. Köyün delisi “Derleyici” sözünü “Dünürcü” olarak anlayacak ve muhtara öyle diyecekti. Kızına dünürcü geldiğini zanneden muhtar eve haber salıp hazırlık yapmalarını ister. Tabii işin aslı sonra anlaşılacaktır. Yanlış anlaşılmalar üzerine olaylar komik bir şekilde gelişir. Oyun hiç beklenmeyen bir şekilde biter.
Oyunu Hocam, Muhan Bali’ye götürdüm. “Umarım beğenirsiniz hocam” dedim. Ertesi gün beni odasına çağırdı. “Oğlum sen ne yaptın?” dedi. Ben, “Eyvah oyunu beğenmedi” dedim içimden. “Elimden bu kadar geldi hocam. Aceleyle bu kadar yazabildim” dedim. Hoca yine “Oğlum sen ne yapmışsın böyle?” deyince “Çok mu kötü olmuş?” dedim. Hoca: “Oğlum edebiyat tarihine geçtin. Folklorik alanda Türkiye’de yazılan ilk folklor tiyatro oyunu bu” dedi. “Bu güne kadar bu alanda hiçbir tiyatro oyunu yazılmadı. Bunu başaran sen oldun. Kutluyorum. Seni alnından öpüyorum” dedi. “Aman Allah’ım ben bilmeden ne yapmışım öyle?” demekten kendimi alamadım.
Kısa bir süre içinde çalışmalara başladık. Rol dağılımı yapıldı. 2 ay içerisinde de seyirci karşısına çıkıldı. Oyun beklediğimizden de büyük ilgi gördü. İzleyenler, kahkahaya boğulmuştu. Deli rolünde Mikail oynamıştı. Onu her izleyen “Mikail’in rol yapmasına gerek yok. O kendini oynadı.” diyordu.
İşte yıllar sonra bu oyunu oynamak için Çorum Eğitim Sendikası Tiyatro Yönetmeni Sayın Tuncay Solmaz beni arayarak oyunu oynamak için izin istediler. Ben de memnuniyetle “Evet” dedim.,
Birkaç ay sonra da beni tekrar arayarak “16-17 Haziranda Çorum Devlet Tiyatroları sahnesinde oyunu oynayacaklarını ve yazar olarak beni de aralarında görmekten mutlu olacaklarını” belirtti. Ben de derhal bu teklifi kabul ettim.
Belirtilen tarihte Çorum’da oldum. Uçakla Ankara’ya geçtim. Ankara’dan karayoluyla Çorum’a gittim. Ankara Çorum arası 3 saat sürüyordu.
Çorum, İç Orta Karadeniz Bölgesi’nde bir şehirdi. Yaklaşık beş yüz bin civarında bir nüfusa sahipti. Toprak, sanayi, makine ve imalat alanında çok gelişmiş gördüm. Daha şehre girerken birçok fabrika gözüme çarpmıştı. Yollar gayet güzel, bakımlı ve modern bir şehirdi.
Çorum’un en meşhur yiyecekleri arasında leblebi geliyor. Madımak bu yörenin günlük yemeklerindenmiş. Düğün ve sünnet gibi özel günlerde düğün çorbası, et yahni, iskilip dolması, keşkek, etli pilav, su böreği, yayla çorbası, tulumba tatlısı ve Çorum baklavası yaygın olarak tüketiliyormuş. Yani mutfak bakımından da oldukça zengin bir şehir.
Çorum’da 2 gün kaldım. Çorumluların sanata verdiği önem alkışlanacak derecedeydi. Düşünün, Folklorcunun Bir Günü adlı oyun, 500 kişilik salonda oynandı. İki gece de salon tamamen doluydu. Oysa ben “Salon dolacak mı?” diye merakla endişe ediyordum. İlk geceyi dolu görünce sevinmiştim.
İkinci gece “Salonun yarısı bile dolsa yeterli olur” diyordum. Ama ikinci gece de salon dopdoluydu. İzleyiciler büyük bir merakla salonu doldurmuştu. Çok kaliteli bir tiyatro sever vardı salonda. Gerektiği yerde gülüyor, gerektiği yerde alkışlıyorlar, gerektiği yerde de susuyor ve pürdikkat oyunu izliyorlardı.
Oyun sonunda salonu hemen boşaltmamışlar, oyuncuları dakikalarca ayakta alkışlamışlardı.
Bu arada oyuncuların performanslarından da söz etmek istiyorum. Oyuncuların hiçbiri gerçek anlamda profesyonel düzeyde oyuncu değildi. Amatör idiler. Hepsi eğitimci idi. Öğrencilerine derslerini anlatıyor ve onları geleceğe hazırlıyorlardı. Amatör bir ruhla ve fakat profesyonelce bir anlayışla uzun bir süre bu oyuna hazırlanmışlar, her türlü zorlukları aşarak aylar sonra seyircilerin karşısına çıkmışlardı.
Ben, oyuncuları çok başarılı buldum. Sahnede hiçbir hata yapmadılar. Hiçbir falso vermediler. Ezberleri mükemmel derecede iyi. Oyuna hakimiyetleri son derece güzeldi. Kostümler, dekor ve efektler kusursuzdu. Erzurum ve Kıbrıs ağzı ile yapılan sahnelerde hata yapmadılar. Özellikle Muhtarın evde kalmış deli kızı muhteşem bir performans sergiledi.
Kahveci, köyün delisi ve İmam da rollerini en iyi şekilde yaptılar. Kıbrıslı öğrenci, ile öğretmen de en iyi rolleri sergilediler. Ebe ve genç kızlara diyecek yoktu. Manileri ve Deli Kız türküsünü o kadar güzel söylediler ki izleyenler onlara tam not verdi. Kısaca oyunda görev alan her oyuncu rolünün hakkını fazlasıyla verdi. Oyun sonunda da seyirci tarafından dakikalarca ayakta alkışlandılar.
Yönetmen beni de sahneye davet etti. Kıbrıs Türk halkının selamlarını ilettim. Çorum ile Kıbrıs arasında tiyatro sayesinde bir bağ kurabilmişsem mutlu olduğumu belirttim.
Ertesi gün Çorum Radyolarından biri olan Dost Radyo’ya davet edildik. Eski oyuncu ve tiyatro yazarlarından Sayın Şahin Örgel’in sunduğu programa katıldık. Orada oyuncular ve yönetmenle birlikte düşüncelerimizi dile getirdik.
Kıbrıs kültürü, sanatı ve tiyatrosu hakkında sorulan sorulara cevap verdim. Sayın Şahin Örgel, oyunu çok beğendiğini belirterek genç yaşta bu denli güzel bir oyun yazdığım için beni kutladı. Oyun hakkındaki olumlu, olumsuz düşüncelerini dile getirdi. Kıbrıs’a daha önce geldiğini, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs Türkünü çok sevdiğini dile getirdi.
Ben de Çorum’u ve Çorumluları sevmiştim. Onlar da tıpkı bizim gibi misafirperver, içten, samimi idiler.
Tabii bu arada 2 gün boyunca benimle ilgilenen ve gölgem gibi hep yanımda olan üniversiteden sınıf arkadaşım Cengiz Ata’dan söz etmeden yapamayacağım. Cengiz kardeşim, benim için işini gücünü bıraktı. Rahat etmem için büyük çaba harcadı. Beni alıp bütün Çorum’u gezdirdi. Kültürünü, yemeklerini tanıttı. Tarihi yerleri ve görülmesi gereken yerleri adım adım gezdirdi.
Yine yurttan aynı odada kaldığım Çorumlu arkadaşım Hüseyin Çatakkaya da beni yalnız bırakmadı. O da 2 gün boyunca elinden geldiği kadar yanımda olmaya çalıştı.
İlk gece oyunda büyük bir sürprizle karşılaştım. Oyuna gelenler arasında Kıbrıs Güvercinlik köyünden çok yakın arkadaşımın kızı olan Tuğçe yanıma geldi. Burada öğretmenlik yapıyormuş. Evlenip buraya yerleşmiş. Eşi de burada görevli. Oyundan sonra hep beraber kahve içmeye gittik. Geç saate kadar sohbet edip ayrıldık. Dolayısıyla Çorum’da kendimi Kıbrıs’ta gibi hissettim.
İki gün sonra Çorum’dan büyük bir memnuniyetle ayrıldım.
En başta oyunum izin alarak sahneleyen ve Çorum halkıyla buluşmasını sağlayan Çorum Eğitim Sen yöneticilerine, oyunun yönetmeni Sayın Tuncay Solmaz beyefendiye, oyunda görev alan bütün oyuncu ve teknik görevlilere, beni hiç yalnız bırakmayan Cengiz Ata’ya, Hüseyin Çatakkaya’ya, Tuğçe ve saygıdeğer eşine, beni davet eden Sayın Haydar Yener Beye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Teşekkürler Çorum…
5.0
100% (1)