- 742 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
FARZIMUHAL
Farzedelim özgürüm! Farzedelim parmaklıkları da yok pencerelerin...
Gökyüzü benim, gece benim martılar benim.
Bileklerimde prangalar değil; çiçekler var sen kokan.
Kurumuş üzerimdeki kabus dolu gecelerin teri ve deniz esintisi olmuş parmakuçlarından tenime süzülen sabahları.
Farzedelim üstünü örtmemişim hiç bir hayalin...
Aklım küsmemiş gerçeğe de yalana da.
....
Ve sen.. Huysuz, haylaz, serkeş sevgilim.
Farzedelim ki sen de tutup çekiştiriyorsun hayatın iplerini peşin sıra... Sessiz bir kabulleniş değil dudağındaki; güneşe yasaklı değil hayallerin...
Keyifli bir şarkı tutturmuşsun, pencereden çocukluğunun sığınaklarına bakarken ve hala senin için nöbette tüm elektrik direkleri.
...
Farzedelim hayat yanlış durmuyor ne sende ne de bende...
...
Bir köpegimiz var mesela. Adını maksi koymuşuz; yüzündeki yorgunluğu uzuunn bir yoldan gelişine sayarak... Kendi yolumuzun kısalığına da aldırmadan üstelik.
Hiç bir düşten eksik uyanmamışız, hiç bir sabahın hatırını kırmamış bedenlerimiz. Saklamadan şehir bizi, biz anılarımızı saklamışız rengi solmaya yüz tutmuş fotoğraf albümlerine. Sen üstüne şiirler yazmışsın ben temize çekmişim zamanı.
Yaş alsak da hayattan, yaşlandırmadan içimizdeki çocuğu, teneke kutular bağlamışız geçip giden her yılın ardına.
Aynı şehirde gurbete düşmemişiz hiç... Sen bir kıyısında ben bir kıyısında kalmamışız. Başımızın üstünde hep bir çatı olmuş, bizi bir kılan.
Hergün bir başka isim vermişiz oturduğumuz sokağa. Bazen dinlediğimiz şarkılardan seçmişiz adını, bazen yazdığın şiirlere gönderme yapmışız. İçinde geçmiyorsa da adım huysuzluk yapmışım ve o gün sokağa hiç değmemiş adımlarımız. Yani, yine hep kıskanmışım seni her isimden; deliliğim hiç değişmemiş.
Bir iş edinmişiz kendimize. Aslında para kazanmayı istemekten ziyade şehri merak etmişiz; şehrin insanlarını...Kemal Sunal’ın filmine özenip; yaşamak için olmasa da uğraşmak için seyyar bir kahve kurmuşuz. Aman ha, cafe degil; bildiğin kahve... Senin sevdiğin gibi her daim demli çayı hazır duran, duvarında eski fotograflar asılmış, köşesinde gramafonu falan ama içinde kağıt da oynanabilen bir kahveymiş.
Her gün başka semti mekan tutsak da hatırı sayılır sayıda müdavimlerimiz de olmuş. Sen kasada durmuşsun; ben de, çay tepsisini savurur gibi saçlarını savurup ortada dolanmak adet olmadığından, başımda bir kasketle çayları dağıtmışım bir masadan diğer masaya...(Hani şu süper baba dizisindeki kimliğini gizlemek zorunda kalan kadın garson gibi...)
Sadece gazozuna yapılan maçlar misali, büyük paralar hayal etmeden, semtten semte paslayarak kendimizi, küçük karlarla mütevazi zevkler edinmişiz. Sen iyi bir hayvansever olduğundan biraz atyarışlarına takılmışsın bense atların kendisine.
Yani, sadece yaşayabileceklerini düşleyen insanlar kadar kanaatkar bir hayatın içinde, biz olmanın sonsuzluğuyla yol alırken; kendi hayatımız diye, ruhundan ayrı düşmüş bir hikayenin anlatıcısı olmamışız hiç bir vakit. Eskilerin demesi gibi: mesutmuşuz...
...
Şimdi başa saramasak da koca bir hayatı yine de bir hayalim var hiç olmazsa ömrümüzün kalanına eklensin diye ümitlendiğim...
Sonuna yetişilmiş bir şarkıda edilen dans gibi aldığımız yaşların son-baharı olsun diye dilediğim...
Sen sadece amin de sevgilim
İSTANBUL/ 2020