Yalnızlık Üzerine Düşündüren İmgeler
… Yalnızlık kısa süren bir ölümdür. Devam ederse, gerçek ölüme dönüşür! Türevsel bir varlığın integral yokluğu olabilir mi? En azından diferansiyel çözümler bunu ispat etmek için tutkuyla yanar tutuşur!
Yaşamın her anında dokunduğumuz, hissettiğimiz ve gördüğümüz her şeyde ölümü görebiliriz. Elbette ölüm, bu dünyadan kopmak ve bu dünya tanımına göre bir yalnızlıktır. Ölüm, belirsiz bir yöne yönlendirilmiş, bizden çok uzaklarda varlığını çözemediğimiz sabit ve sönük bir yıldıza benzer ki, sahipsizdir ve ıssızdır gece yarısı dolaşılan bir sokak gibi… Her kişinin yıldızı-ölümü her zaman hep aynı şekilde yukarıda asılı durmaktadır. Eğer görmek istersek değişik tekniklerle onu görebiliriz. Ama onu ne sevdiğimiz bellidir nede aradığımız… Onu istesek de istemesek de bir an gelecek onunla tanışacağız! O Âdem atamızla başladı doğmaya ve halen yaşamaya devam etmektedir. Her asırda, hep aynı ve her an benzer şeyleri hatırlatırcasına değişmeyen pozisyonuyla sabırla her canlıyı ve objeyi seyretmekte, “sanki hatırlanmayı beklemektedir orada… Hatırlanmazsa da hatırlatıp hasret giderecektir sonunda…”
Yalnızlıkta bir ölüm gibidir. Evet, tıpkı tiyatro perdesinin aralanmasını merakla bekleyen seyirciler ile biraz sonra sergileyecekleri oyunun telaşı içindeki sanatçılar arasındaki boyut farkına benzer bir bekleyiş… Merak ve ne tür bir zevke kavuşacaklarını hayal edenler ile bunu verip veremeyeceklerinin heyecanları içinde olanlar… Arada iki tarafında birbirini görmediği bir perde gibidir yalnızlık… İnsanın içi ve dışı arasında da, böylesine bir perde vardır. Kimilerinde çok ince kimilerinde ise orta çağ İngiliz şatolarının kabalığını, soğukluğunu ve küçümseyici imajını veren kalın duvarlara benzer! Sabit ve doğal örüntüsü içinde yapmacık bir örnek-heykel gibi duran kalın duvarlar…
Aradaki perde, şatonun duvarları gibi, soğuktur, donuktur ve renksizdir tıpkı ölüm gibi… Ne kendinde ne de çevresinde yaşam sinyalleri bulunur. Ne kendisine ne de çevresindekilere mutluluk ve yapıcılığı hatırlatıcı bir heyecan vardır onda! Her an yanlış savaşların ve hesapların peşinde boşu boşuna zamanı yaşamaktadır ve seyretmektedir. Onu inşa eden insanlar için yapılmıştır ve mecburiyetinden orada durmaktadır. Bunun farkındadır ve özünden başka amaçlar için kullanılmasını o da istememektedir. Ancak, yapılış icabı ne kendi varlığına ne de başkalarına birdenbire yaklaşmayan, aksine yavaş, yavaş ve şiddetli acılar vererek kıvrandıran, çocukların öcüsüne benzer, heybetli devler gibi! Düşmanına karşı direnen zehri vardır. Koruyucu gibi görünür ama zayıflığını keşfeden tarafından yıkılmaya da mahkûmdur oysa!
Böylesine yalnız olmaktan yine de korkmamalıdır. Çünkü en uğultulu sesin bile yine başka bir sessizliğin içinden çıkacağı unutulmamalıdır. Nereden ve kimden geldiği, kaynağı aranmalı ve hemen teşhis konularak reçetesinde ki ilaçlar alınmaya başlanmalıdır. Böyle bir durumda dışarıdan kişiye bir müdahale vardır ve kişinin zayıflığını görerek hemen kişinin içine nüfuz etmiştir. Şekil olarak onu görebilmek ve kurtulabilmek kolaydır. Yeter ki çevremizde gelişen olaylara karşı uyanık olalım ve zamanında önlem alalım!
Esas yalnızlık ve yaşarken gerçek ölüm, insanın kendisi ile ilişkisini koparmakla başlar. Dudağından çıkanlar başka, kalbinden geçenler başkadır. Neyi ve niçin istediğini bilmediğinden ya da düşünemediğinden başarmak istedikleri olmamaktadır. Bu ruh halinde, tek bir hedef vardır “Başkaları ile iyi veya kötü anlamında olabildiğince uğraşmak ve onlara kendi istediği gibi yönlendirmek!” Böylece kendi vücudunun veya ruhunun isteklerini ne anlamak ister nede onun için zaman bulabilir! “Hani hep tavsiye edici ve yaptırıcı olarak kendini güvene alan ama hiçbir zaman başkalarını dinlemeye gerek görmeyen, sonrasında ise kendini beğenmişlik çizgisinde hızla yaşlanmak gibi gerileyen olmak… Uzun süreli ilişki yaşamayan, gerçek yalnızlığa ve mutsuzluğa an, an yaklaşan olmak!”
Bu insan tiplemesinde kişi, kendisinden başka her şeye hükmetmeye kendisini haklı görerek, iletişimde bulunduğu her kişiye hükmederek, iyi ya da kötü yönde başkalarıyla hastalık derecesinde sürekli uğraşır. Yine her kişinin doğru yönlerinden çok, ayıp ve kusurlarını bulmak için tuzaklar kurar. Kendisinin yanlış olan davranışlarını maskelerle kapatır veya görmezden gelir. Her an her şeyi en iyi bilen ve hangi ortam olursa olsun konuşmaya en haklı gören, bir lider veya kraldır adeta.
Karşılaştığı sorunlarını kendisinin çözmesi gerektiğine inanır. Onları başkaları ile paylaşmak istemez. Gururludur. Çünkü söz konusu yaşadıklarını sadece kendisi çözmelidir ve çözeceğine inanır da… Öyle büyüklenir ki, başkalarına kendisini hiçbir zaman muhtaç hissetmez!
Evet, o insan oysa her zaman ne kadar zavallı ve ne kadar acıklı haldedir. Yalnızca duvarlarla konuşan, soğuk ve karanlık bir hapishane hücresinde yaşayan, en kötüsü de sevgiye ihtiyacı olduğu halde sevgisiz kalan, nelerden mahrum yaşamaktadır. Gönüllü dünya mahpushanesine yaşamı boyunca mahkûm olan ve her an sevgisiz yaşayan o insanlar! Ne fenadır bilseler hallerini…
Toplumda bu gibi insanlarla sıkça yapılan iletişimlerin ve paylaşımların ne kadar kopuk, insanların ne kadar korkak ve birbirine güvensiz olacağı… Bu yüzden de putlaştırılmış donuk ve sıradan yapılarına şaşmamak gerekir. Kimisi artık bunu kabul ederek yaşayan, kimisi ise, kabuğundan dışarı çıkarak ona buna zarar vererek acılar çeken ve çektiren bir yaşamı kabul etmişlerdir. Bu iki tipte ölüdür, nefes alsalar bile, bence… Çünkü yaşamak sadece kalbin çalışmasından ve nefes alınmasından ibaret bir fiziksel özellik değildir. Bu sadece ruhu maddeye bağlayan bir pil gibidir. Her mekanizmanın bir pili vardır ve onun verebildiği enerji özelliğine göre bir süre çalışır… Ama pilsiz asla çalışamaz! Yani canlı gibi olamaz… Esas aranılması gereken yalnızlık, pil takıldıktan sonra üzerinde inşaa edilen özellikleri icra edip edememekte aranılmalıdır. Yani kişi bunları kendi ruhu ve maddesiyle gerçek anlamda anlaşılır iletişiminde aramalıdır. Bu örnekte, pil yaşayan insanı, ruh ise herhangi kanal açıldıktan sonra içindeki programları ifa eder
“Ölüm, ruhun maddeden ayrılmasıdır. Eğer istek maddeye yansımıyorsa, geçici ölüm başlamıştır. Eğer bu devamlı ve sürekli oluyorsa, hastalık mesajıyla ruhu uyarır “ Lütfen beni anla, yoksa zarar vereceğim. Eğer ısrar edersen de bedenini terk edeceğim…” der. Ayağı, kolu kesilip de hala sigara içen insan gibi… Uyarılar yapılmış ve ölüm anı gelmiştir… Artık yapacak bir şey de kalmamıştır. Pencere açılmış ve kuş uçup gitmiştir.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Güzel bir paylaşım olmuş. Akış iyi ve dil anlaşılır. Duyumsamaların kağıda aktarımı etkili. Kutluyorum sizi. Yalnızlığa dair kimin tecrübesi ve diyecekleri yok ki;
Hayattan acıyı yutkunmak birine aşkla tutunmakla aynıydı. Acının başkentini yazar şairler fakat anayurdundan söz edeni, görmedim hiç! Artık Vika, anayurduydu acının…
Ve gülüşlerim; Acılarımı örtmeye çalışan ağır işçilerim… Kan kardeşiydiler yalnızlığın. Hayatımızda yalnızca ‘Biri’ olsun isterken ‘Yalnız Biri’ oluyorduk istemeden!
Yalnızlık yok oluşumuz değil, yokuşumuzdur aslında. Acıyla el ele ve ağır ağır kendimize getirir bizi. Bu yüzden yalnız bir adam olmayı, yanlış bir adam olmaya tercih ettim hep. Yalnızlığın mahiyetini kavramadan ondan kurtulduğunu sananlardır, asıl yalnızlar! Yalnız kalmayı beceremeyen insan, beraber olmayı da beceremez…
Yalnızlık kalbin derinliklerinde dolaşan ince bir sızıdır. Kimileri için saplantı bir yaşam biçimidir. Saltanat sananlar vardır. Bazen akla zevaldir. Akıllı olana kârdır… Birçok kez terk etsek de onu, her daim yanı başımızda bulduğumuz sadık yârdir. Hiç kimse yalnızlığımız kadar yakın değildir kalbimize.
Oysa yaşamak bile düşle gerçek arasıdır… Ve yalnızlık insanın kendine yürüme fasılasıdır. Yalnızlık bazılarına kederlenmeyi, birçoğuna korkmayı, kimilerine saklanmayı, çok azına da anlamayı öğretir. Tek kötü yanı vardır yalnızlığın; O da ne düşündüğünüzü hiç kimsenin bilmeyecek olması… Belki de yaşayıp yaşayıp tüketemediğimiz tek kavramdır yalnızlık…
Ali ASAFOĞULLARI
Ali Asaf tarafından 4/16/2020 11:21:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
saf şiir
''Yalnızlık paylaşılmaz paylaşılsa yalnızlık olmaz.'' der Şair büyüğümüz Özdemir Asaf... Her zaman birliktelik tensel iletişim insanı daha sosyal yapar. Birlikte kuvvet vardır da derler... Zaman zaman insanın kendini dinlemesi de lazım, ama yine de toplumdan kopmak, soyutlanmak bizi asosyal olmaya doğru götürür, dikkat etmeli buna... Kutlarım içtenlikle Saffet Kardeş selamlarımla...