- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ç O B A N K I R K A D E M
ÇOBAN KIRKADEM
Oğuzların boyu Türk ve Türkmenleri, gayri Müslim düşmanlar savaş meydanında alt edemeyin ce kişilik olarak hakir görür. Hep aşağılamaya çalışır. Özellikle yaptığı işten dem vurur. Tarihi sü reçte Türk’lerin en önemli işi, genelde hayvancılık olmuş. Hayvanları daha iyi otlatabilmek için yayladan kışlağa koşuşturup Çobanlık ile özdeşleşmiş. Düşmanları da; “Sürü Çobanı” olarak aşa ğılayarak “iş, güç bilmeyen, beceriksiz, zavallı kişi” konumuna indirgeyip hakir görmüş. Halbu ki, Türklerin geçim kaynağı için yaptığı en iyi iş, hayvanlarını gütmek, yani daha iyi besleyebil mek için peşi sıra mevsimleri ve iklimsel değişimleri dikkate almadan koşturup çobanlık etmek. Fırsat buldukça da düşmanla cenk edip savaşmak.
KırkAdem, akil baliğ olduktan sonra ailesinin sürülerini merada otlamaya başlar. Atalarından yadigar çobanlık işine, önce keçinin yavruları oğlakları güder. Yaşı ilerledikçe oğlakların yerine keçileri meraya, obaya götürme, gütme işine terfi eder. Zorlu kış koşullarında çobanlar, sürüsü i le köyden çok ırakta, iklimsel olarak daha ılıman ve orman içinde yiyecekle suyu bol ve barın ma, korunma imkanı olan yerlerde oba kurar. Küçükbaş hayvanlar ile burada Kasım ayından iti baren Nisan’a kadar kalır. Köyü ile irtibatı kesilip doğanın koynunda hayvanlarla iç içe yaşar. Zi yaretine çok insan gelmez. Obasının yamaçlarında bulunan diğer obaların çobanları can yoldaşı olur. Hep birlikte kader arkadaşlığı yaparlar doğanın koynunda.
Çobanların bakmakla yükümlü olduğu sürünün içinde sorumlu olduğu ağasının malından ayrı başkasına ait keçiler de bulunur. Bir nevi emanet. Bu hayvanlar, ağanın vicdanına çok büyük so rumluluk yükler. Emanet, en değerli varlıktır, asla hıyanet edilmez. Esasında o keçiler sürünün içinde varlıkları kaybolduğu için ayrı bir yük getirmez. Bu tür keçi ve ya çebiçler sürüde azınlık teşkil eder. Göze batmaz. Ancak emanet sahibi, malını kulağındaki eninden iyi tanır. Çobanda, sürüsünde bulunan hayvanın her birinin sahibini adı gibi bilir. Asla bir yanlışlık olmaz. Şayet e manet keçi, doğal şekilde kaybolursa, kurt yerse veya sarp kayalıktan düşerse bile çoban, birinci derecede kaybından sorumlu görülür.
Çobanlar zorlu kış şartlarında sürülerini salimen otlatıp kurt saldırısından korumanın telaşında o lur. En büyük tehlike gecenin kör karanlığında kurt saldırısıdır. Aç kurtlar doğanın dengesini sağ lamak için önemli bir zincir. Sürünün zayıf yönlerini gözler. Mehmet ve Hasan gibi tecrübeli ço banlar, kurt saldırısı için alınması gereken tedbirleri diğer arkadaşlarına titizlikle bildirir. En ace mileri ve genci KırkAdem olduğu için, O’na da yardımcı olup istedikleri gibi yönlendirirler. Ço banlar arasında meşe ateşi közünde keçi çevirme kebabı geleneksel bir yemek. Hem çoban ol mak, hem de közde keçi çevirmemek yakışık almaz. Namı ünlenmiş ve tadı damakta ukde bı rakmış bu lezzeti daha ziyade çobanlar iyi bilir. Kuzu Tandır kebabının kaynağı çobanlardır.
KırkAdem büyük bir sıkıntı içinde kıvranır. Genç ve acemi olduğu için yardımcı olan çoban Ha san ve çoban Mehmet başta olmak üzere diğer çoban arkadaşlarının isteklerin gerçekleştirme ko nusunda tereddüt içinde. İçi içine sığmıyor, kocaman dağ dar geliyor. Keçi çevirme isteğin yapsa bir türlü, yapmazsa sonu yalnızlık. Bu dağ içinde yalnız kalmak istemiyor. Nihayet emanete hıyanet edeceğini bile bile sürüsünde emanet bulunan bir çebici ziyafet için seçiyor. Akşam tüm çobanlar, KırkAdem’in ikram ettiği çebic etiyle kendilerine güzel bir ziyafet çekiyor. Obada ge çen süre esnasında bu ziyafet çobanlar arasında Sultan Navruz gününe kadar sırayla devam eder.
Gün dönümü Sultan Navruzla birlikte karlar erimeye başlayınca oba ile köy arasında ulaşım sağ lanır. Kırk Ademin babasıyla sürüde emanet keçileri bulunan Ahmet Ağa, sabah erkenden obaya gelir. Sürüyü kontrol ederler, fakat Ahmet Ağa çebiçlerinden birisinin noksan olduğunu fark edip durumunu KırkAdem’e sorar. Halbuki aranan çebiç ziyafette yenilmiştir. Kırkadem’in babası ve Ahmet Ağa, diğer çobanlarla görüşüp sürünün kurt saldırısına uğramadığını öğrenince Ademi sorguya çeker. KırkAdem durumu önce inkar etmeye çalışır. Fakat içi rahat değildir. Emanete hıyanet ettiği için vicdanen rahatsızlık duymaktadır. Boynu bükük vaziyette babasına;
“Ben tuttum bacağı, Mehmet çaldı bıçağı ve Hasan yaptı kebabı, Birlikte afiyetle yedik” der.
Ahmet Ağanın kaybolan çebicinin akıbeti anlaşılır. KırkAdemin babası oğluna, “Yaptığın çocuk ca hata, kanunlara, törelere ve namus, şeref gibi manevi değerlere aykırı bir iş” der. Böyle bir ha tayı asla yapmaması için gerekli nasihatta bulunur. Canımızın bile bize bir emanet olduğunu ha tırlatır. Özellikle emanet malın göz bebeği gibi korunması, asla hıyanet edilmemesi gerektiğin bildirir. Ahmet ağa’ya da sürüsünden daha besili bir teke vererek ödeşip helalleşir.
Emanete hıyanet etmek, ağızdan dökülen sözü sahiplenmemekle eş değerdir.
Süleyman Lemos Yıldız
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.