- 371 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
S O Y A Ğ A C I (ŞECERE)
S O Y A Ğ A C I (ŞECERE)
Türk toplumunda nesep (soy bağı), şecere kaydı tutma, yazılı hale getirme geleneği çok zayıf bir alışkanlık. Bu durumun en önemli etkeni kişinin; bir konuyla ilgili bilgiyi, okumaktan çok duyduğuyla yetin meye daha çok değer vermesinden dolayı yazılı kültür yerine sözlü kül türü tercih etmesinden kaynaklanması muhtemel.
Kişinin soyunu, tarihin derinliklerinde en eski atasına kadar bilmesi bir asalet, saygınlık göstergesi. Bu onur kişiyi, toplum içinde her daim farklı bir konuma getirir. Hatta bu durumun bilincinde olan medeni toplumlar, soy seceresi ta rihin derinliklerine en çok inen kişi ve sülaleye veya sosyal topluluk bireylerine tören ve merasimler ile toplum içinde belirgin bir ayrıcalık sağlamakta ve baş tacı ederek onurlandırmakta ve her daim saygın kişi olarak kabullenmektedir.
Esasında kişinin soy ağacını en eski atalarına kadar bilmesi, kültürel bir zenginlik nişanesidir. Soy ağacında yer alan ya kın akrabalar arasında soy bağını kuvvetlendirmesinin yanısıra duygusal yakınlaşmayı artırır. Kişileri manen örgütlü hale getirip bir ve diri olmalarını sağlar, soydaş zenginliği artırır.
Türk sosyal yapısı içinde soy ağacı tarihin derinliklerine kadar inen ailelerin sayısı azınlıkta kalır. Sadece, Osmanlı İmpara torluğuna resmen hizmet etmiş zatı muhteremlerin nesebi, secereleri bilinebiliyor. Bu tür kişilerin bilgileri; "Tapu Tahrir Defterleri, Vakıf Arşivleri, Tereke Defterleri, Askerlik Kayıtları’ na düzgüne yakın şekil de yazıldığı için sağlıklı ulaşıı ması mümkün olmakta. Bazen kabirin hece taşları bile bu konuda aydınlatıcı bilgiler içermektedir.
Osmanlı Devleti resmi belgelerine kayıt olmayan halkın nüfus kayıtları Padişah II. Mahmut devrine (1830-1834) kadar yazılmamış. Genelde devlete vergi verebilecek ahalinin tespitleri yapılmış. Bir amaç için bu ilk sayımda sadece er kek nüfus ile özellikle Türk kökenli er kişilerin sayımı yapılmış. Padişah II. Abdülhamit, 1887 ve 1905 y.da en düzenli ve bilgili sayımı yaptırır.
Ancak, bazı dönemlerde yurdunu tebdili mekan (kendince ve devletce yeri değiştirilen) eyleyen, sürülen aile, kabi leler mevcut olduğunu unutmamak gerek. Bu göçün Ortaasya bozkırlarından başladığı ve fededilen topraklara doğru sürekli olduğu yadsınmaz bir gerçek. Bu göçler sonucunda kişilerin soy kütüğü kayıtları tarihin derinliklerin de detaylı şekilde aranamaz hale gelmiş olup sadece kulaktan kulağa fısıltı kalmış.
Nitekim Karamanoğulları Beyliğinin, 1487 yılında fiilen tarih sahnesinden kaldırılmasıyla birlikte Taşeli bölgesinden Kıbrıs, Balkanlar ve İstanbul’a gönderilen ailelerin soy ağacına yazılı erişilmesi pek mümkün olmamaktadır. Zira yeni yer leşim yurdunda bu topluluk genel anlamda geldiği bölge itibariyle anılmaya başlıyor. Eski bölgede edinilen ünvanlar, atalar unutulup yeni bir yaşam düzeni kuruluyor.
Karamanoğulları Beyliğinde yerleşik Kızılkocacılar (Kocacıklar) Oymağı/ Kızıl Oğuz Yörükleri Rumeliye iskan edilince Atatürk’ün baba soyu Manastır’ın Bala Sancağında Kocacık’a yerleşir. Aile 93 harbinden en az 30 yıl önce Selanik’e taşı nır. Bilinebildiği kadarıyla Atatürk’ün baba soyu; Şeyh (Molla) Hasan oğlu Şeyh Kızıl (Hafız) Ahmet oğlu Ali Rıza Efendi oğ lu ATATÜRK. Anne soyu ise; Karaman ve ya Aydın yöresinde eğleşen Sarılar yörüklerinden Rumelide iskan edilmiş olup Hacı Abdullah Ağa oğlu Feyzullah Ağa( Lakabı Hacı Sofu ) kızı Molla Zübeyde oğlu Atatürk.
Yazılı olmayan kayıtlar, sözel ortamda zamanla unutulmakta ve kırılmalar meydana gelmektedir. Ayrıca, bu göç sürecinin 19 ve 20. yy da Balkanlar, Kafkasya ve Kırım’dan Anadolu’ya doğru başlamasıyla birlikte soy ağaçları tarumar olmuştur. Böylece en eski atalarımıza ulaşmak güçleşmiştir. Nüfus idarelerinde olan yangınları da yabana atmamak lazım. Bu bağlamda en eski atalarına ulaşabilen kişiler, Allah’ın şanslı kullarındandır.
Günümüzde soy ağacı en belirgin şekilde bilinen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (sav) dır. Hazreti Peygamberimizin 20 dedesi Adnan’a kadar nesebi bilinmekte ve soyu Hz. İbrahim Peygambere kadar uzanmaktadır. Resulullah, torunu Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’a, "Cennet Gençlerinin Seyyidleri" diye hitap eder. Peygam berimizin müba rek soyu, nesli kızı hazreti Fatma ile çoğalır. Resûlul lah’ın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i "Seyyidler" olarak vasıflandırması, müslümanlarca; onların ve onların soyundan gelenlerin Seyyid ola rak isimlendirilmelerine sebep olmuştur. Bu onurlan dırmada en önemli etken, müslümanların Ehl-i Beyt sevgisidir. Ancak geçen sürede müslümanlar, Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere, "Şerif" ve Hz. Hüse yin’in soyundan gelenlere de "Seyyid" denilmeye başlanmıştır. Seyyidlik, günümüze kadar "Nesep Şeceresi" bulunan kişilerce sürdürülmekte ve bunlara saygı gösterilmektedir.
Şahsımın baba atalarının Horasan’dan Ahmet Yesevi yolunu takip ederek Anadolu yurdu Taşeli bölgesine ulaştık ları ifade edilir. Belleklerimizde rivayetten öteye gitmeyen hikayeler mevcutsa da, bunu özümseyerek Karaman Türkmen lerinden (Salur/Avşar boyu veya Yiva boyu) bir fert olduğumuzu şerefle kabul ediyoruz. Ermenek /Sarıveliler Lemos/ Esen tepe Köyüne (Lamos, XIV. yy.da Ermenek bölgesinin tarihi yerleşim yerlerinden birisi olup sürekli göç alır.) yerleşen Hacı Alaaddin Cemaatı Perakendecisi (obası) olup Lemos köyünde Muharremğiller sülalesi olarak anılmaktadır.
Muharremgiller sülalesinin bilebildiğimiz atası Hüsam Çelebi olup Osman, Muharrem, Abdullah, Süleyman, Ahmet isimli beş oğlu var. Sülalenin namını aldığı Zeliha eşi Muharrem Ağanın da Tat Ahmet, Hasan Hüseyin, Abdurrahman, Osman isimli dört oğlu bulunmaktadır.
Mernis proğramı çerçevesinde sunulan soy ağacı bilgilerimiz beş kuşak tarihi derinliklere (1850 li yıllar) kadar yer almak tadır. Bu bile resmi niteliği yönünden sevindirici bir bilgidir. Hele bu konularla ilgilenmeyen kişiler için altın değeri taşır kıymatın bilenlere.
Diğer taraftan ailemizin anne soyu, nesli konusunda yaptığım araştırma sonucunda anne annemin en büyük dede sinin silsileyi seceresi 6 kuşak 1700 li yıllara kadar uzandığı tesbit edilmiş vaziyettedir. Nite kim 1899 doğumlu annean nem Fatma’nın babası Mehmet Sait ve o nun babası Hacı Ömer ve onun babası İmam Mustafa ve onun babası İmam Ahmet Efendinin, 1800 lü yıllarda Konya’dan hac faraziyesin ifa etmek üzere Kabe’yi şerife gittiği ve Medine’yi münevve rede Hz. Peygamber Efendimizi ziyaret ettikten sonra yurdumuza dönerken Şam şehrinde Muhittin Arabi Camisinde en az yirmi yıl hizmetkarlık yaptığı ve Rab’bine yürüyünce cami haziresine defin edildiği bilgisine vakıfız. Bu mutluluk Konya, Aksaray, Karaman, Ankara, Samsun’a kadar dağılmış soy ağacı bireylerine gurur madalyası oluyor.
Allah cümle akrabayı taallutu Cennetiyle mükafatlandırsın.
Şubat / 2020
Süleyman YILDIZ
(LEMOS 5303 )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.